Yazıma bir hadis-i şerif ile başlıyorum. Sevgili Peygamberimiz (asm)  "Aklı olmayanın dini de yoktur” diye buyurmaktadır. Akıl ve ahlak arasında bağ, bağlantı ve irtibatı anlatmak istediğim bu yazıma, Din ve Akıl arasındaki bağlantıyı belirten bu hadis-i şerif ile başlamam anlamlıdır. Akıl ve din birbiriyle yüzde yüz bağlantılı olduğu gibi, akıl ve ahlak da birbiriyle yüzde yüz irtibatlıdır.
Akıl ve Ahlak arasındaki bağlantıyı anlatmak istediğimiz yazımıza Sevgili Peygamberimizin (asm) “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” şeklindeki beyanı ile devam edelim.
Buraya kadar olan anlattıklarımızdan çıkan sonuç şudur. Akıl ile Din birbiriyle yüzde yüz bağlantılıdır. Din ile de Ahlak birbiriyle yüzde yüz bağlantılıdır. Bu iki tespit bizi otomatik olarak üçüncü bir tespite ulaştırır. Akıl ile Ahlak da birbiriyle yüzde yüz bağlantılıdır. Bu bağlantıdan yola çıkarak, “aklı olmayanın ahlakı da yoktur” şeklinde bir beyanda bulunabiliriz. Tabi, bu beyandan maksat, aklı olmayan kişinin ahlaki mükellefiyetleri olmadığını kastediyoruz. Zaten, “aklı olmayanın dini yoktur” hadis-i şerifinden anlaşılması gereken de, “aklı olmayanın dini yönden hiçbir sorumluluğu yoktur” şeklindeki bir sonuçtur. Aklı olmayana sorgu-sual bu Dünyada olmadığı gibi Ahirette de böyle bir sorgu-sual olmaz. İnsanı dinen sorumlu kılan aklıdır. İnsanı ahlak bakımından da sorumlu tutmak için akıl şartı vardır.
Akıl ile ahlak arasında bu bağlantıdan yola çıkarak başka hangi sonuçlara varabiliriz? Akıl ve ahlak arasında bu irtibat elbette akl-ı selim sahibi ve mantıklı düşünen herkesin anlayacağı bir irtibattır. Akıl ve ahlak arasında başka irtibatlar da vardır.
Ahlak dediğimiz kurallar ve davranışlar, ahlak dediğimiz değerler ve ilkeler esasta makul olan ve akla yatkın olan hususlardır. Nerede ahlak kuralı varsa, bu aynı zamanda aklın uygun gördüğü ve akla göre de itirazsız kabul edilmesi gereken kurallardır. Hangi akıl derseniz işte orada biraz konu başka mecralara çekilebilir. Elbette, saf ve bozulmamış akıldan bahsediyorum. Yoksa, nefsinin telkinleriyle düşünen Alim bozuntularının ya da bozuk fikirli Felsefecilerin öne çıkardığı akıl, başka şeyleri de uygun görebilir. Ya da Batılı İnsanlarda şu an hakim olan akıl başka hususları da akla yatkın görebilir.
Biz ahlak ve akıl arasında bağlantı kurduğumuzda, fıtrattan kaynaklanan saf, temiz ve vicdanın doğrultusundan ayrılmayan akıldan bahsediyoruz. Bu akıl iyiliği emreder, bu akıl samimiyeti emreder, bu akıl ihlâsı emreder. Ancak, bozuk fikirli ve nefsani düşünceli akıl kalp gözüyle değil de madde gözüyle baktığı için, “insana hazzını yükseltmeyi emreder, zevkine ve keyfine bak diye telkinlerde bulunur.” Batılı İnsanlarda geçerli olan akıl, ahlakı özgürlük ile eşit görebilir. Batıl İnsanlarda hakim olan akıl ahlakı bedenin hazlarına indirgeyebilir. Çünkü, Batılı İnsanlarda ruhun ve maneviyatın ağırlığı ve tesiri gitgide azalmaktadır. Halbuki, ahlak ruhun bir isteğidir. Beden, ahlakı değil, zevki ve keyfi öne çıkarır. Yani şunu demek istiyorum. Hiç kimsenin bedeni, “ben ahlaklı olmayalım” diye bir kuralı ve hedefi esas almaz. Beden, her zaman keyfi ve zevki öncelik olarak görür. Hiç kimsenin nefsi “iyiliği ve doğruluğu, hakkaniyet ve adaleti arzulamaz.” Herkesin nefsi, kötülüğü ve bencilliği arzular. Yusuf Suresi 53. ayeti hatırlayalım şimdi: (Yusuf Dedi)“Nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.”
İnsanın nefsi öz olarak kötülüğü emreder. Bunu dizginlemek için insan aklı vardır. Ve insanın aklı da öz olarak iyiliği, ahlakı, doğruluğu, adaleti, hakkaniyeti, yardımseverliği, hoşgörüyü, sevgiyi, saygıyı emreder.
İnsan nefsine uyarsa ahlakın dışına çıkar. İnsan aklına uyarsa ahlakın içinde kalır. Ahlak kuralları aynı zamanda akıl kurallarıdır da. Nerede ahlak kuralı varsa o kural akla da uygundur. Mesela, temizlik bir ahlak kuralıdır. Aynı zamanda akla uygundur. Mesela, yardımseverlik bir ahlak kuralıdır. Aynı zamanda akla da uygundur. Mesela, adalet bir ahlak kuralıdır aynı zamanda akla da uygundur. Mesela, sakin ve öfkesiz olmak bir ahlak kuralıdır. Aynı zamanda akla da uygundur. Şimdi bu dört örnekte saydığımın birincisi ile dördüncüsünde, nefsin de bir itirazı yoktur. Ancak, ikinci ve üçüncü sıradaki örnekler de nefsin itirazı olabilir. Yani, nefis yardımseverlik ve adaletten hoşlanmaz. Nefis, temizlik içinde olmak ve sakin ve öfkesiz olmak konusunda belki itiraz etmeyebilir, ancak, nefis yardımseverlik ve adalet konusunda istekli davranmaz. İşte, bu noktalarda çatışma yaşanır. Bu çatışmanın temelinde şu soru vardır: “Akıl ve ruh mu galip gelecek, nefis ve beden mi galip gelecektir?” Günlük davranışlarda ya da günlük olaylarda akıl ve ruh galip gelirse ahlak, nefis ve beden galip gelirse ahlaksızlık meydana çıkar. Bu mücadele insanda her an, her saniye ve her vakit meydana gelen sürekli bir mücadeledir.
Kur’an-ı Kerim’de ahlak üzerine, adalet üzerine, iyilik üzerine yüzlerce ayeti-i kerime var. Bunlardan birisi de Nahl Suresi 90. ayettir. Bu ayet-i kerime her Cuma Namazında hutbede okunmaktadır. Hutbe bittiğinde İmam Efendi gür sesle bu ayet-i kerimeyi haykırmaktadır. İmam Efendi insanları Allah’ın emirleri doğrultusunda ahlaka çağırıyor ve ahlaksızlıktan da uzak durmalarını istiyor.  Bu ayet-i kerimede üç husus emrediliyor ve üç şey de yasaklanıyor. Bu emredilen hususlar ahlakın en önemli kuralıdır. Yasaklanan üç şey de ahlaksızlığın en başta gelenleridir. İşte o ayet-i kerime: “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl Suresi, 90)
Bu ayet-i kerimede emredilenler, yani adalet, iyilik ve akrabaya yardım aklın gereğidir. Bunlar aklın gerekleri olduğu gibi ahlakın da kurallarıdır. Yasaklananlar, yani çirkin işler, fenalık ve azgınlık da nefsin istekleridir. Bunlar da akla aykırı oldukları gibi ahlaksızlığın da ta kendisidir.
Evet, akıl ve ahlak birbirinin ayrılmaz parçasıdır. Akıl ve ahlak bir bütündür. Aklı olmayandan ahlak da beklenmez. Aklı olmayıp da ahlaksız yapanlar sorumlu da değildir. Ancak, akıl ile ahlaksızlık ikisi de bir arada var ise, o kişi mesuldür ve hem Dünyada ve hem Ahirette hüsrandadır.
Dünyada ve Ahirette hüsrana düşmemek için, Allah (cc) bizleri akıl ve ahlaktan ayırmasın. Amin.
Akıl ve ahlak konusundaki yazıma şu hususu  belirterek son veriyorum: “Her helal aynı zamanda akla ve ahlaka uygundur. Her haram da aynı zamanda akla ve ahlaka aykırıdır. Helal işleri yerine getiren, haram şeylerden kaçınan akıllı ve ahlaklıdır, vesselam.”