Son günlerde gündemde olan bir konu var. Son günlerde tartışılan bir karar var. Anayasa Mahkemesinin Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliye edilmesi sonucunu doğuran şu meşhur kararından bahsediyorum. Evet, Anayasa Mahkemesinin Can Dündar ve Erdem Gül'ün salıvermeleri sonucunu doğuran o meşhur kararı hakkında çeşitli sözler söylendi. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan "o kararı tanımıyorum" dedi. Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu "Anayasa Mahkemesi yetkisini aştı, karar devam eden davaya müdahaledir" dedi. Bu karar hakkında kimileri "karara saygı duymuyorum" dedi. Kimileri de "kararı alkışladı."
Bu hususta herkesin görüş ve düşüncesine evvela saygı duyduğumu ifade etmeliyim. Ülkemizde demokrasi geçerlidir. Herkes her merci ve kurumun icraat ve kararlarını hakaret etmeden ve demokratik teamüller dışına çıkmadan eleştirebilir. Öncelikle bunun altını çizmeyi önemli addediyorum. Bununla beraber, bu yazıda Anayasa Mahkemesinin bu kararının hukuki muhteva ve esasına da girmeyeceğimin altını yine özenle çizmeliyim. Zaten bu hususta ehil ve bilgi sahibi de değilim. Bu nedenle bu hususu, yani kararını muhteva ve esasını bu yazıda ele alacak değilim.
Bu yazıda, ehil olduğum ve bir Etik Eğiticisi olarak üzerinde neredeyse 10 yıldır çalıştığım  “etik ve hukuk” bağlamında birkaç kelam etmek istiyorum. Tabi bu kelamım Anayasa Mahkemesinin kamuoyunda gündem oluşturan son kararı hakkındadır.
Evet, Anayasa Mahkemesinin sözkonusu kararıyla ilgili başvurunun mahkemenin gündemine alınış şeklinde bir etik dışılık var mı, yok mu? İşte bu yazıda etik ve hukuk bağlamında bunu ele almak istiyorum.   Hemen ve öncelikle şunu açık bir şekilde de belirtmek istiyorum:  Anayasa Mahkemesi  "başka başvurular olduğu ve bu başvurular beklediği halde, Can Dündar ve Erdem Gül'ün başvurularını öne almışlarsa, hiçbir hukuki ve başka mazur görülebilecek bir neden olmadan böyle bir davranış sergilemişlerse bu hareketleri elbette “etik dışıdır.”
Böyle bir tespitte ve böyle bir iddiada bulunmamız elbette şahsi bir görüşümüzün bir yansımasıdır. Bunun doğru olup olmadığının elbette yetkili bir merci tarafından değerlendirilmesi gerekir. Daha açıkçası Anayasa Mahkemesinin etik ilke ve kurallara aykırı davranıp davranmadığın yetkili bir merci tarafından ele alınması gerekir. Bu hususta yetkili bir merci dendiğinde ilk akla gelen Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu olmaktadır. Peki, Başbakanlık Etik Kurulunun bu hususta bir yetki ve görevi var mıdır? Bunu araştırdığımızda şöyle bir durumla karşılaşıyoruz. Başbakanlık Etik Kurulunun kuruluşuna dair 5176 sayılı Kanunun 1. maddesinin 3. fıkrasında, “… Türk Silahlı Kuvvetleri ve yargı mensupları ve üniversiteler hakkında bu Kanun hükümleri uygulanmaz” denilmektedir. Bu durumda, Anayasa Mahkemesi üyeleri ve yargıdan gelen mensupları hakkında etik mevzuatı uygulanmayacağı ve Başbakanlık Etik Kurulunun bu hususta bir başvuru olduğunda herhangi bir değerlendirme yapamayacağı anlaşılmaktadır.
Peki, bu husustaki tereddüdü nasıl gidereceğiz? Anayasa Mahkemesinin “etik dışı davranıp davranmadığını nasıl araştıracağız? Bunu hangi merci araştıracak? Anayasa Mahkemesi bu yazımızdaki konuyla ilgili olarak velev ki, hukuk içinde davranmış olsun, peki etik dışı davranmışlarsa buna kim karar verecek? Bazı yetkililer hukuk içinde kaldıkları halde, nasıl oluyor da etik dışı davranabiliyorlar? Etik ve hukuk arasında ne fark var?
Evet, en son sorudan başlayıp da açıklayalım. Hukuk akıllara hitap eder, etik ise vicdanlara hitap eder. Hukukta yaptırım maddidir, etikte ise yaptırımlar manevidir. Hukuk kuralları yazılıdır. Etik kuralları ise vicdanlarda yazılıdır. Hukukun amacı adaleti gerçekleştirmektir. Etiğin amacı iyiye ve doğruya ulaşmaktır. Hukuk kuralları devlet tarafından oluşturulur. Etik kuralları ise toplum tarafından oluşturulur. Etik olmadığı halde bazı hususlar hukuki ya da yasal olabilir. Mesela, Amerika Birleşik Devletlerinin bazı eyaletlerinde kumarhaneler yasaldır. Bazı Devletler kumarhanelere yasallık verseler de bunun etik ve ahlaki olduğunu kimse iddia dahi edemez. Başka bir misali de dolaylı vergilerden verelim. Dolaylı vergiler (zengin ve fakirden aynı oranda alınan verdiler) yasal olsalar da etik ve ahlaki olamazlar. Başka bir misali de kamu görevlileri için verelim. Bir Belediye Başkanının en yakınını, en yakın hısım ve akrabasını Belediye Başkan Yardımcısı olarak ataması yasal olsa da etik değildir.
Anlaşılacağı üzere, her şey hukuk değildir. Her şey yasa değildir. Hukuktan ve yasalardan  önce etik vardır.
Bu gerçeğe rağmen, Ülkemizde ve birçok Ülkede kamu görevlileri kendilerini daha çok yasa ve hukuk ile sınırlı ve bağlı hissediyorlar. Kamu görevlileri özellikle mal ve hizmet alımlarında, atama ve yükselmelerde, taşıt kullanımında ve benzeri iş ve işlemlerde hukuk yönünden işi kılıfına uyduruyorlar, etik ve ahlak ilkelerini gözardı ediyorlar.  Maalesef durum bu kadar acıdır.
Bu genel açıklamalardan sonra asıl konumuza dönecek olursak, Anayasa Mahkemesi de herhangi bir hukuki ve yasal engel yoksa, Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliye edilmesi sonucunu doğuran başvuruyu öne almış olabilir. Ancak bu durumda hukuki engel olmasa da etik ve ahlak bakımından bir soru işareti gündeme gelebilir ve gelmiştir de. İşte bundan dolayı “Anayasa Mahkemesi etik dışı davrandı mı?” diye soruyoruz.
Bu sorunun cevabını bilmiyorum ve bu hususta ilgilenen herkes gibi, ben de cevabını araştırıyorum. Bu yazı da zaten bu araştırmadan kaynaklanmıştır.  Vesselam