Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD) Genel Koordinatörü İbrahim Vurgun Kavlak, Türkiye’de geçici koruma kapsamında bulunan Suriyeli sayısının 2 milyon 753 bin 696 olduğunu açıkladı.
Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği’nin - Association for Solidarity with Asylum Seekers and Migrants’ (SGDD-ASAM) İngiltere Büyükelçiliği’nin desteği ile başlattığı Refwork projesinin, “Kendi Kendine Danışmanlık” ve “Mültecilerle Çalışmak” ile birlikte üçüncü aşamasını oluşturan “Mültecileri Haberleştirmek” faaliyetleri kapsamında düzenlenen bölgesel basın buluşmalarının ilki, Büyükelçilik temsilcilerinin de katılımlarıyla Ankara’da gerçekleşti.
SGDD Genel Koordinatörü İbrahim Vurgun Kavlak, “1995 yılında Ankara merkezli olarak çalışmaya başlayan dernek halen 45 farklı şehirde 52 saha ofisi ile, UNHCR, UNICEF, UNFPA, Avrupa Birliği, GIZ, İngiltere Büyükelçiliği başta olmak üzere ulusal ve uluslararası ortaklarla ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili devlet kurumları ile çalışmalarına devam ediyor. SGDD kuruluş amaçları doğrultusunda Türkiye’de yaşayan mülteci ve sığınmacılara temel haklar ve sorumluluklar, sosyal destek mekanizmaları ve hizmetlere erişim gibi alanlarda kapsamlı sosyal ve hukuki danışmanlık sağlıyor” şeklinde konuştu.
Kavlak, Türkiye’de geçici koruma kapsamında bulunan Suriyeli sayısının 2 milyon 753 bin 696 olduğunu, Suriyelilerin yaklaşık yüzde 9’unun Türkiye’deki 25 ayrı kampta (toplamda 253 bin 748 kişi) yaşadığını belirterek mültecilerin yaşadığı en yoğun şehirlerin ise sırasıyla Şanlıurfa, İstanbul, Hatay, Gaziantep, Adana, Mersin, Kilis, Mardin, Bursa ve İzmir olduğunu ifade etti.
Kavlak, Suriyeliler dışında çoğunluğunu sırasıyla Irak, Afganistan, İran ve Somali’den gelenlerin oluşturduğu 300 binden fazla Suriyeli olmayan sığınmacının bulunduğunu belirtti.
Kavlak, Refwork projesinin üçüncü aşaması olan “Mültecileri Haberleştirmek” faaliyetleri kapsamında gerçekleştirdiği sunumda, Mülteci sorunlarına ilişkin doğru ve profesyonel haber üretimi, sığınma ve göç kavramlarının hatalı kullanımından veya yanlış kavramlarla ilişkilendirilmesinden kaynaklanan sorunların olduğunu vurguladı. Basın özgürlüğünün sınırı, kişi özgürlüğünün sınırıdır, diyen Kavlak, basının en etkin kültürel iletkenlerden olduğunu vurguladı.
Basının yönlendirme gücünün, kullanılış biçimine göre, mültecilere yönelik algının olumsuz yönde tetiklenmesine, beslenmesine neden olabileceği gibi toplumsal muhalefet biçimlerinin meşrulaştırılmasına da yol açabileceğini kaydeden Kavlak, bu nedenle basının dilinin kutuplaştırmayı pekiştirmeden sorumluluk duygusuyla kullanılmasının önemli olduğunu ifade etti.
Medyanın kullandığı dilin ve iletişim yöntemlerinin eşitlikçi ve kültürel çeşitliliğe saygılı bir şekilde kullanılmasına yönelik bir farkındalık buluşması gerçekleştirdiklerine vurgu yapan Kavlak, mülteciler konusunun hak temelli ele alınmasının söylem sıkıntılarının aşılmasında büyük önem oluşturduğuna dikkat çekti.
Basın özgürlüğünün sınırının aynı zamanda kişi özgürlüğünün sınırı olduğunu da hatırlatan Kavlak, haber dilinin üreticisi olan medya kuruluşları ve çalışanlarıyla gerçekleştirdikleri buluşmada kritik terminolojiye açıklık getirip, Türk halkı ile mültecilerin entegrasyonunun başarısı için tavsiye niteliğinde ilkeler oluşturmayı hedeflediklerini dile getirdi.