Biraz sonra değineceğim köşe yazıma geçmeden önce kısa bir özet yapmak istedim.
İki gün önce Adana Çukurova Üniversitesindeydim. Demem o ki hem üniversite hastanesinde ki hastalara bakınca hem de hastane sonrası şehir merkezinde ki insanlara ve esnafta çalışanlara baktığımda Türk vatandaşından çok Suriyelinin olduğuna şahit oldum.
Bu durum sadece Adana'ya has bir durum değil Kahramanmaraş ve Kayseri'de de aynı durum söz konusu. Kısacası bu durum tüm illerde de böyle. Hele ki Kilis'te Kilisli nüfusundan çok Suriyeli nüfusu var.
Arap Baharı olarak adlandırılan işgal girişiminin başlamasının ardından hedefteki ülkelerde iç karışıklıklar başladı. Sözde ‘Demokrasi Güçleri’ ülkelerin içişlerine karıştı ve Arap Dünyasında tarihin en kanlı günleri yaşanmaya başladı.
Bu kanlı günlerin de sona ereceği de yok gibi. Suriye de bu sözde bahardan etkilenenlerin ülkesi oldu. Basit bir istekle başlayan bu harekat 7 yıla yaklaştı ve hala kan akıyor. Öncelikle bu savaşın durdurulması lazım.

SAYILARI HER GEÇEN GÜN ARTIYOR!
Bu savaştan kaçan Müslüman kardeşlerimiz de Türkiye’ye sığındı. Türk Milleti tarihten gelen bir bağla bu kardeşlerimizi bağrına bastı. Doğru olan da buydu zaten. Elbette ki bunun yöntemini eleştirebilirsiniz. ‘Hepsi değil de kadınlar, çocuklar ve yaşlılar alınsın’ diyebilirsiniz. Haklısınız da. Benim değinmek istediğim konu ise Suriyelilerin sayısının her geçen gün artması. Şöyle hastanelere bir bakın. Hangi şehirde olursa olsun doğum salonlarının istatistiklerine göz atın. Günde 50 doğum oluyorsa bunların 30’dan fazlası Suriyeli.

HALA BEBEK PEŞİNDELER!
Savaştan kaçmışsınız ve sığınmışsınız ama hala bebek yapma derdindesiniz. Seçimden önce kopartılan ‘Suriyeliler vatandaşlığa alınacak’ fırtınalarını hatırladığımızda yakında Türklerden fazla Suriyeli bu vatanın sahipleri olacak korkusuna kapılıyorsunuz. Bu konuda da haklısınız.
Devlet nasıl ki bunların barınmaları, yaşamlarını sürdürmelerini, sağlık ihtiyaçlarını, okul ihtiyaçlarını sağlıyorsa, mutlaka korunma yöntemlerini de öğretmesi lazım. Nedenini bilmiyorum ama sürekli doğum yapmaları bu ülkeye ek külfet demek. Her doğan çocuk devlete yük demek. ‘Korunma yöntemlerini mi bilmiyorlar?’ yoksa ‘Günah’ diye mi korunmuyorlar bunu kestirmek mümkün değil. Elbette ki kimseye de sormadım ve soramam da. Ama devlete düşen önemli ev ödevleri var.

HALK SAĞLIĞI MÜDÜRLÜKLERİNE BÜYÜK BİR GÖREV DÜŞÜYOR!
Mutlaka Halk Sağlığı Müdürlüğü aracılığıyla bu eğitim bu kardeşlerimize verilmeli. Hem devlete olan yük azaltılmalı hem de zaten sığınmacı olarak yaşadığın bir ülkede daha da sıkıntı çekmenin önüne geçilmeli. Bu konuda mutlaka adım atılmalı. Biri Suriyelileri durdurmalı!

İLERİDE TOPRAK İSTERLERSE NASIL ÖNLEM ALACAĞIZ!
Gelelim bunlara vatandaşlık konusuna. Bence vatandaşlıktan daha ziyade özel bir konum belirlenmeli. Gelecek hesapları yaparak bunların sorunları çözülmeli. 4 Milyona yaklaşan Suriyelilerin vatandaşlığa alınmasına kabul etmiyorum, etmem de. Çünkü vatandaş olmasıyla birlikte bunlar da seçme ve seçilme hakkına sahip olacaklar. Zaten zor bir coğrafyada yaşıyoruz. İleride bunlarda birilerinin maşası olup da ırkçı kökenle parti kurup bu ülkeden toprak isterse ne yapacağız. Terör örgütü PKK gibi bunlar da başımıza bela olursa nasıl önlem alacağız. Elbette ki bu ülkeyi canından çok sevenleri kastetmiyorum. Belki bizden de çok sevenler vardır. İşi baştan düşünmek ve buna göre hareket etmek lazım. Elbette ki kalifiye elemanlardan yararlanmak gerekir. Ama bunlardan yararlanmak için illa vatandaşlığa gerek yok. Geçici sürelerle bunlara çalışma ve iş yeri açma imkanları tanınabilir. Bunun alt yapısı hazırlanabilir. Buna kimsenin itiraz edeceğini düşünmüyorum. Ama Suriyelilerin tamamını vatandaşlığa almak bizi bugün değilse bile ileride büyük bir sıkıntıya sokacağına inanıyorum. Müslüman kimliğimizle bunların barınması, korunması ve her türlü ihtiyaçlarının karşılanmasına gönülden inanıyorum. Ama vatandaşlık konusunda kaygılar taşıyorum. Bununla da yaşamak istemiyorum. Umarım bu kaygılarımızı artıracak adımlar atılmaz.