Maruz kaldığı tacizi sosyal medya üzerinden ifşa ettikten sonra linç edilen İstanbul Üniversitesi öğrencisi Seda Yelkenci yaşadıklarını anlattı. 

20 Nisan’da İstanbul Üniversitesinden bir grup kadın Siyabend Ş. hakkında taciz iddiasında bulunarak sosyal medya üzerinden ##İÜdeTacizciyeYerYok etiketiyle bir metin yayınladılar. Kadınların anonim olarak yaptığı açıklama bir anda sosyal medyanın en çok konuşulanları arasına girdi. Ve ardından tacizle suçlanan Siyabend Ş. özellikle bir genç kadını hedef göstererek açıklamalar yaptı. Bu kadın İstanbul Üniversitesi öğrencilerinden Seda Yelkenci idi. Kadınların metni kimsenin ismi yazılmadan kaleme alınmıştı, ancak Seda’nın ismi öne çıkarılarak ve yaşamı adeta lime lime edilerek bu beyanda bulunan kadınların hepsine gözdağı verilmeye çalışıldı.

Seda, bir anda “iftiracı, şirret, yalancı” haline getirildi ve burada yazmayacağımız küfürlerin ve saldırıların hedefi oldu. Yaşananlar, adeta bir sosyal medya lincine dönüştü.

Seda bu sosyal medya lincinin ardından önce ciddi sağlık sorunları yaşadı, sonrasında hakkında “iftira ve darp” suçuyla suç duyurusunda bulunuldu, okula gidemez hale getirilmeye çalışıldı. Seda, etrafında yaşananlara tanıklık eden kişilerin açılan karşılıklı davalar sürecinde tanıklık etmemeleri için tehdit edildiğini ve yalnızlaştırılmaya çalışıldığını söylüyor. Seda da tacizine uğradığını beyan ettiği kişi hakkında nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs, haberleşmenin gizliliğini ihlal, iftira, hakaret, suç işlemeye tahrikten suç duyurusunda bulundu. Yakın zamanda karşılıklı açılan davalar başlayacak.

Yaşananlardan 6 ay sonra buluştuğumuzda Seda’nın yüzünde bir korku ya da kaygıdan ziyade, yaşadıklarını geniş bir pencereden görmeye ve anlamaya çalışan, yaşadıklarını yüksek sesle konuşma ihtiyacında olan bir kadının ifadeleri var.

Sorulara verilen cevaplardan öte bir sohbetti bizim gerçekleştirdiğimiz. O nedenle soruları çıkarttım, yalnızca Seda’nın sözlerini aldım.

Başlayalım…

SOSYAL MEDYADA HERKES BİR MAHKEME KURMUŞ HAVASINDA

İfşadan yaklaşık 4 gün kadar önce başka kadınların da aynı kişi tarafından taciz edildiğini öğrendiğim zaman, “Bu sistematik bir durum ve o zaman sesimizi duyurmalıyız” dedim. Benim kendi beyanımla yapmış olduğum bir açıklama yoktu. Daha fazla mağdur olmamak adına anonim bir açıklama yaptık kadınlar olarak, hiçbir kadının adını vermedik. Zaten kimin tacize uğradığı değil, kimin tacizci olduğuna ilişkin bir metindi o. Ardından Siyabend Ş.’nin açıklaması geldi sosyal medyadan. Bir sosyal medya şovu yaptı. Bu şovun üstüne insanlar sosyal medyada bana “Ne yaşadın, anlat o zaman” dediler, “Madem böyle bir ifşada bulunuyorsun o zaman kanıtla” dediler… Sosyal medya mahkeme olmadığı için ne yaşadığımı anlatmak istemedim çünkü buna mecbur değilim. Bu bir dedikodu malzemesi değil, bu ciddi bir şey. Bu insanın tüm hayatını etkileyen bir şey…  

Sosyal medyada herkes bir mahkeme kurmuş havasında, bir yargılama yapılıyor. Orada mahkemede değilsin ama bir sürü insanın karşısında mahkemeye çıkarılmış gibisin ve bir sürü suçlamalarla, sorularla kendini savunmaya çalışıyorsun. Ama savunman gereken bir durum yok. Yaşadığın gayet trajik bir durum var ve ifşadan sonra bütün yaraların daha çok kanatılıyor. İnsanlar daha da içini oyuyorlar. İfşadan sonra bana söylenenler nedeniyle, tacize uğradığımda yaşadıklarımı tekrar tekrar, saniye saniye yaşamak zorunda kaldım. Bana bunu yaşattılar ve kimse de bunun farkında değil. Aslında sosyal medyada insanlar fütursuzca akıllarına gelen her şeyi söylüyorlar, karşıdaki insanın ne yaşadığını, öyle bir ihtimalin olup olmadığını bile düşünmeden yaşattıkları travmanın farkında bile değiller.

Tabii sonraki süreçte mesela twitterda o zamanlar hakkımda atıp tutup twit atanlar, dmden gelip özür dilediler mesela. Saldırmaya gelince herkesin görmesinde hiçbir sakınca görmüyorlar, ama sonra olayın ne olduğunu öğrendikten sonra hata yaptıklarını fark ettikten sonra özür dileme kısmında özelden söylüyorlar. Bunun toplumsal tarafının görülmesinden rahatsızlar.

İnsanlar yeterince sorgulamıyorlar ve inanmak istedikleri şeyleri duymaya meyilli oldular, hakkımda yazılan ya da söylenen her şeyi bir kanıtmış gibi önüme sürdüler. Bu ülkede tacizin tecavüzün bu kadar meşru olması, her yerde bu kadar rahatlıkla yapılabiliyor olmasının ardına baktığımızda tacizciye verilen desteğin neden bu kadar çok olduğunu da anlayabiliyoruz. Bana “hadi anlat anlat” diyenler, tacizde bulunanın beyanını esas kabul edip benden hesap soranlar aslında tacizciyi savunuyorlar ve onunla aralarında hiçbir farkları yok benim gözümde. Bu da bir insanın taciz etse dahi yaptığı tüm tacizleri yalanlayacak cesareti bulmasının sebebi.

BANA KÖTÜ KADIN ROLÜ YAZILAN BİR DİZİ SENARYOSU GİBİ…

İfşanın üzerinden 6 ay geçmesine rağmen ara ara yine lince maruz kalıyorum. Tepkilerin bu noktaya varacağını tahmin etmiyordum ama bu işin zor olacağını biliyordum.  Bunu da göze aldım. Karşı tarafın yaptığı tehditleri de göze almıştım, susamam diye sesimi çıkardım. Onun adıyla benim adım sürekli bir araya geliyor, bu sanki ikimizin arasında bir şeymiş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bu da karşı tarafın kasıtlı olarak yaptığı bir şey. Bütün taciz ettiği kadınların tamamının ismini verip “bu iftira, bu şantaj, bu montaj” demiş olsaydı zaten inandırıcılığı kırılacaktı. Benimle ilgili ise magazinleştirmeye başvurdu. Ben bir dizinin senaryosu bana getirilmeden başrol oyuncusu haline getirilmişim gibi hissediyorum. Ve kötü kadın rolü bu.

İfşadan sonra da pek çok kadın bana ulaştı ve söz konusu kişinin tacizine, ısrarlı takibine maruz kaldığını söyleyen kadınlar var. Biz ifşa ettikten sonra hiç tanımadığımız bir kadın twitterdan Siyabend Ş. tarafından tacize uğradığını beyan etti. “Sadece ben değilmişim” diye twit attı, onu da linç ettiler. Kadın twitini silmek , hesabını kapatmak zorunda kaldı.

Biz ifşadan önce ve ifşadan sonra aynı kişinin tacizine maruz kaldığını öğrendiğimiz kadınlardan bir liste yaptık ve kendisinin ısrarlı takibine, cinsel saldırısına ve cinsel tacizine maruz kalan kadınlar olarak sayımız 14. Yani kendisinin magazin programı, dizi şeklinde yazdığı senaryonun dışında gerçek hayatta 14 kadın var. Biz 14 kadın olarak ne yaşadığımızı ortaya seren metinler yazsak, 14’ümüze birden ne söyleyecek?  

Ben bireysel hareket etseydim kadınlara ne yaşatıldığını söyleyebilirdim ama yaşadığım ciddi mağduriyetleri ve travmaları başka kadınların yaşamasını göze alamam. O yüzden şimdilik kadınların isimlerini saklı tutuyoruz. Hukuki süreçlerde her şey açıkça ortaya çıkacak.

TACİZCİNİN ASKERLERİ HALİNE GELENLER DE SUÇLU

Ben kadın mücadelesi ve kadın cinayetleri, taciz, şiddete karşı çok hassastım zaten ve buna karşı mücadele de ediyordum. Kadın dayanışmasına ve örgütlü mücadeleye inanıyorum. Bu nedenle de en başta “Karşımızda korkunç bir birlik var, nasıl aşacağız bu tabloyu” duygusu ile korku hissetsem de  artık şunu görüyorum, bu erkeklikle ilgili bir durum. Mevzu lincin kadın ya da erkek tarafından yapılması değil, sorun erkeklik. Erkeklik de erkeklerde varolabildiği gibi kadınlarda da varolabiliyor, kadınlar da bununla şekilleniyorlar. O nedenle bir kadın da “Niye gitmiş onun evine” diye sorabiliyor. Bu sorunun sorulabilmesi toplumsal şekillenişimizle ilgili.

Talat Bulut’un set işçisi kadını tacizi sürecini de takip ettim. Çok önemli benzerlikler var yaşadıklarımız arasında.  Talat Bulut “Artık onunla kimse evlenmez” dedi. Tacize uğrayan kadının köşeye sinip kendisini suçlu hissetmesini, kabuğuna çekilmesini, “aman ben tacize uğradığımı söylersem kimse benimle evlenmez” diye düşünmesinin istenmesi de erkeklikle ilgili bir zihniyet. Sonraki süreçte Ezgi Baylar da Talat Bulut tarafından tacize uğradığını beyan etti. O ünlü bir kadın olduğu için o kadar da hedefe konmadı.

Bu iki olay çok benzer. O set işçisi kadın arkadaşım için de çok zor bir durumdur, anlayabiliyorum. O da ilk başta ismini vermedi, ama sonra röportaj yapmak zorunda kaldı. Yaşadığı travmayı tekrar tekrar yaşamak zorunda kaldı. Mağdurun mağduriyeti devamlı yaşamasını sağlayan sadece tacizci değil, tacizcinin askerleri haline gelenler de suçlu…

Kadına şiddetin karşısında yer almak oldukça başat bir mesele ve oldukça yaşamsal. Erkek şiddeti de taciz de tecavüz de “Ben bunu tanıyorum, öyle bir şey yapmaz” cümleleriyle ne kadar anlamsızlaşıyorsa bunu yapanın ünlü bir insan olması da erkek şiddetinin aslında her alanda yer aldığını gösteriyor. İnsanlar sanıyorlar ki kadına şiddet uygulayan erkekler, tacizciler, tecavüzcüler hep tanımadıkları, bilmedikleri, haberlerde okudukları insanlar oluyor. Tanıdıkları insanın olabileceği ihtimali hep çok uzak geliyor ve konduramıyorlar, gerçekliğin üstünü kapama eğiliminde oluyorlar.

Sıla meselesini de yakından takip ettim lakin keşke Sıla’ya olan destek ve oluşturulan gündem Gülay Mübarek için de olabilseydi. İnsanlar olayların öznesinde tanınmış insanlar ve magazinsel durumlar gördüğü zaman biraz daha yöneliyorlar.  Ama aslında hiçbir kadının isyan çığlığına kayıtsız kalmamalı.