İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında Ali Nihat Gökyiğit Vakfı tarafından düzenlenen ve ADÜ Botanik Bahçesi ve Herbaryum Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin katkılarıyla sanatseverlerle buluşturulan “İstanbul’da Bahçe ve Çiçek” konulu sergi 15 Nisan 2016 tarihine kadar gezilebilecek.
Başta ünlü sanat Tarihçisi Prof. Dr. Nurhan Atasoy olmak üzere çok sayıda danışman ve sanatseverden yararlanılarak oluşturulan sergiye 17 müze ve 10 kütüphane de materyal anlamında destek verdi. Çalışmalar, çok az bilinen İstanbul’un zengin bahçe ve çiçek kültürünün tanıtımı açısından son derece büyük önem taşımakta.
BAHÇIVAN VE SAHİB-İ TOHUM UNVANLARI HÜKÜMDARLAR İÇİN BİLE İFTİHAR VESİLESİYDİ
ADÜ Botanik Bahçesi ve Herbaryum Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç. Dr. Mesut Kırmacı, son derece önemli bir sergiyi ADÜ’ye getirmekten büyük mutluluk duyduklarını ifade ederek, Ali Nihat Gökyiğit Vakfı ile görüşmeler sonucunda Aydın halkının ve ADÜ personelinin faydalanması amacıyla serginin 15 Nisan’a kadar gezilebileceğini söyledi. İstanbul’da çiçek yetiştirme ve çeşitlerini elde etme sanatının şiir ve müzik gibi tutkulu, ince bir sanat olduğunu ifade eden Doç. Dr. Kırmacı, geçmişte de çiçek yetiştirmeye büyük önem verildiğini belirterek, “Bu konuda gerekli incelemeler yapıldığında 1585 lale ve 1018 gül çeşidinin isimleri ve yetiştiren kayıtlarına rastlanmıştır. Evliya Çelebi 17 yy. da İstanbul’da birkaç bin bahçe, bostan ve sur içerisinde seksen kadar çiçekçi dükkânı olduğunu belirterek, dönemin çiçek sevgisini dile getirmiştir. ‘Bahçıvan ve yeni bir çiçek çeşidi geliştirenlere verilen ‘Sahib-i tohum’ unvanlarını almak hükümdarlar için bile iftihar vesilesi oluyordu. 1641 yılında ‘Bahçe Düzenleme ve Ağaç Geliştirme’ adlı cemiyetin kurulması ve ‘Çiçekçibaşı’ makamının oluşturulması, konuya verilen önemi ve kurumsallaştırma çabasını göstermektedir” diye konuştu.
İSLAMİYETTE DE ÇİÇEK SEVGİSİ BİRÇOK ESERDE KENDİSİNİ GÖSTERİR
Eskiden çiçeğin günümüzden çok daha değerli bir konumda olduğunun da altını çizen Doç. Dr. Kırmacı, çiçeğin kesinlikle yere atılmadığını, hatta kavukların içerisine yerleştirilen içi su dolu küçük şişelerin içerisine konulup solmalarına dahi izin verilmediğini söyledi. Bu geleneğin bazı yerlerde hala devam etmekte olduğunu da belirten Doç. Dr. Kırmacı, “Mezar taşları üzerinde ölen kişi genç ise kırık bir çiçek figürü ile süslenirdi. Yine İslamiyet’te de çiçek sevgisi ve kültüründen yansımalar birçok eserde kendisini göstermektedir. Örneğin Allah, Hilal ve lale ebcet hesabına göre aynı kelimelerden meydana gelmektedir” dedi.