Hayatın bize sunulan bir armağan olduğunu, aşağı yukarı hepimiz biliriz. Biliriz bilmesine de bu armağana ne kadar sahip çıkabiliyoruz! Beynimizin fonksiyonlarını ve düşünce gücünü, kaçımız iyi değerlendirebiliyoruz!

Kâinatın işleyişi ve kusursuzluğu bir yaratana bağlı olduğundan, her şey yerli yerinde eksiksiz kabına oturmuştur.

Dünyanın kendi eksenindeki dönüş açısındaki hesap, mevsimlerdeki dönüşümler…

Yaratan her şeyi hesaplamıştır! Peki, düşünebilme, konuşabilme vb. donanımları insanoğluna bahşettiği halde, insanoğlu düşünce gücünü tam kullanabiliyor mu?

Düşünce, kısaca hayatımızı yönlendirici bir unsurdur öyleyse. Düşünmenin önemine peygamberimiz şu sözüyle katılır; “Bir saat tefekkür düşünce bir sene (nafile) ibadetten hayırlıdır.”

Kuran’da da “Düşünmez misiniz?”, “Akıl etmez misiniz?” gibi önemli işaretler olduğu halde, çoğumuz düşünme sanatından uzağız, uyuşturulmuş bedenler misali.

Varlığını sürdürmeye çalışan insan, önce kendini tanımalıdır; dünyaya geliş amacımızı ve beynimizi, vücudumuzu nasıl kullanacağımız yönünde! O vücut yüce yaratıcının bize verdiği bir emanettir.

Onu en iyi şekilde kullanmalı, pozitif enerji ile doldurmalıyız.

Olaylara hayatın akışına pozitif bir enerji ile yaklaşmalıyız. Pozitiflik denilince tabii ki ilk bakışta sevginin gücü ve yaptırımları akla gelir. Pozitif düşüncenin gıdası sevgidir, sevgisiz bir dünya baharı görmeyen mevsimler gibidir.

Sabahları kalktığımızda o günün iyi geçmesi, sabahki düşünce enerjimizde saklıdır, yani güne pozitif başlamalıyız Düşüncenin gücü sınırsızdır ve bizler ona şekil veriyoruz. Geçenlerde uzun zamandır göremediğim, sevdiğim bir dostumu Selahattin S. Bey’i sabahleyin aklımdan geçirdim ve

ziyaretine gitmeyi düşündüm. Aynı günün öğleden sonrası bu dostum ofisin kapısında karşımdaydı, doğrusu sevindim ve şaşırdım kendisine de anlattım.

Yani düşüncelerimiz bizi yönlendiriyor ve bir enerjiye dönüşüyor. Bu sebeple kişilerin hayata bakış açıları önem arz ediyor. Olaylar pek değişmiyor, bizim olaylara bakış açımız, hayatı olumlu veya olumsuz yönde etkiliyor, bütün mesele bakış açımız ve değerlendirmemizdir.

Bir gün Peygamber Efendimiz, arkadaşlarıyla yolda yürürlerken bir köpek ölüsüne rastlarlar, arkadaşları kokudan rahatsız olurlar. Peygamber Efendimiz ise “Ne güzel dişleri var, inci gibi.” der. İki bakışın biri leşi gördü, diğer bakış köpekteki dişleri gördü.

Diğer bir örnek ise;çok eskilerde,bir ayakkabı markasının sahibi Pazar araştırması yapmak için Afrika’ya belirli aralıklarla iki pazarlamacı gönderir.Birinci pazarlamacı ön araştırmasını bitirip patronunu arar ve şöyle der:”Patron burada bizim için pazar yok,çünkü hiç kimse ayakkabı giymiyor.”Belli bir zaman sonra aynı yere gönderilen ikinci pazarlamacı ise araştırmasını yapar,o da patronuna şöyle cevap verir:”Patron Afrika da çok güzel fırsatlar var.Burada yaşayan insanların ayakkabısı yok!” diye söyledi.İşte iki insanın bakış açısı; biri pazarı gördü, diğeri göremedi.

Günlük hayatımızda da böyle değil mi, negatif enerjili insanların hayata bakış açısı böyledir.

Siz gelişmişlik adına olumlu şeyler de sunsanız bu insanlara, onlar hep ön yargılı ve kendi

gözlüklerinden görürler dünyayı ve siz onun gözünde onun gördüğü kadarsınız.

Hayatlarında pozitif enerjinin pek yeri yoktur, sizin bardağınızdaki su onun bardağından hep taşar. Pozitif insanlar olumlu düşünce güçleriyle ve enerjileriyle toplumu ve kendilerini hep iyi yönde yönlendirmişlerdir, çünkü yüreklerinde hep sevginin gücü vardır.

Mevlana diyor ki; “Bütün kâinat birbirine sevgiyle bağlanmış. Sevgini vermesini öğren, çünkü gönlün anlasın ki, hepsine yer varmış. Sevgisiz insandan, dünya, unutma ki korkarmış”

Sevgi güzellikleri hissetmektir.

Mevlana’nın dünyaya mal olmasının temelinde hoşgörü ve sevgi yatar.

Pozitif enerjili insanlar dünyada hep umudun ışığı olmuşlardır, dünya onlarla aydınlanmıştır.

Gelin biz de dünyaya tüm pozitif enerjilerimizi yükleyelim, pozitif bir yaşam sürelim. Hoşça kalın’