Facebook’ta bir meşhur tuş var ya. Günde belki bin kere tıkladığımız, başkaları tarafından da milyarlarca kez tıklanan bir tuş var ya, o tuşta yazılan bir deyim var ya. Bu yazımızda ondan bahsedeceğiz. “Beğen” tuşunu hatırladınız sanırım. Sayfamızda, “beğen” tuşuna basıldığı zaman nasıl da hoşumuza gidiyor değil mi?
 Evet, beğenilmek, bu Dünyada insanoğlunun en çok hoşuna giden ve onu mutlu eden husustur. İnsan, beğenilmek ister. Beğenilmek insanı sevinçli kılan bir duygudur. Beşikten mezara, 7’den 70’e, çocukluktan yaşlılığa kadar durum böyledir.
“Babam, derslerimden iyi puan aldığım bana aferin dedi” diyen bir çocuğun sevincini düşünün ve gözlerindeki neşe parıltısını bir tahayyül edin. O çocuk evde krallar gibi gezer ve dolaşır.
“Benim yaptığım ödevi, öğretmenim beğendi” diyen bir öğrencinin ruh haletini bir düşünün. O öğrenci, öğretmeni kendisini beğendiği andan itibaren bir kuş gibidir. Kanatlanır ve ruhu diyar diyar dolaşır.
“Benim yaptığım işi amirim beğendi” diyen bir memurun durumu farklı mıdır sanki. O da neşelidir, mutludur ve hâlinden memnunudur.
Beğenilmek çok güzel bir duygudur. Ruhları okşar. İnsan beğenilmeye odaklıdır. İnsan beğenilmeye programlıdır. Yaratan Yüce Rabbimiz (cc), bizleri böyle programlamış ve yaratmıştır.
İnsan, bir de kendisini beğenmeye yatkındır. Hem başkası tarafından beğenilmek ister ve hem de kendi kendisini beğenir insan.
İlginç bir durum değil mi?
Başkaları tarafından beğenilmek hoşumuza gittiği gibi, bir de kendi kendimizi beğenir dururuz. İşte bu ikinci beğenme biraz tehlikelidir. Başkaları tarafından beğenilmek, bir noktaya kadar güzel olsa da, insanın devamlı surette kendisini beğenip durması tehlikelidir. Maazallah, insanı kibre, gurura ve enaniyete (bencilliğe) götürür. İnsan, kendi nefsini sevmeyecek ve nefsini en muzır (zararlı) bir şey görecek ve devamlı terbiyeye ve nasihata muhtaç olduğunu fark edecektir. Yoksa, nefis balonunu şişir, şişir, şişir, sonu ne olacak, her fazla şişen bir nesne gibi, o da patlayacak ve yokolup gidecektir. Nefis balonunu şişirmemek gereklidir.
İnsan, başkaları tarafından beğenilmeyi dahi istemeyecek esasında. Çünkü, o beğenme de, nefis balonunu şişirmeye neden olabilir. Yukarıda yazdım. İnsanın başkaları tarafından beğenilmesi, onu daha fazla çalışmaya ve hayırlı eserler üretmesine neden oluyorsa güzeldir, ancak, bir noktadan sonra, gurura ve kibre neden oluyorsa güzel değil, çirkindir. Burada ölçü bellidir.
Esasında, en güzeli insanın ne başkaları tarafından beğenilmesinin hoşuna gitmesi ve ne de kendi nefsini beğenmesidir. Bu ikisini de bir tarafa atması en güzelidir. Bu da Veli ve Hak Dostlarının başarabileceği bir husustur.
Mesela, Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum. Cenab-ı Hakk'a çok şükür, beni kendime beğendirmemiş” diyor Mektubat adlı eserinde. Bu sözde büyük bir hakikat gizli. Kişi kendisini beğenmeyecek ve kendisini beğenenlerin o haletini de tasdik etmeyecek. Çünkü, kendisini beğenenleri tasdik ederse, onlar da nefsini ve enaniyetini kabartmaya ve gurura kapılmasına vesile olabilirler. Üstad, bu sözüyle nefsin enaniyetine ve gururuna baştan büyük bir set çekiyor.
Kamil (olgun) insanı şöyle tanımlanır: “Bir insan için kendisine övme ve yerme hiç onun için bir anlam ifade etmiyorsa, övüldüğü için hizmetleri artırmıyorsa, yerildiği için de hizmetlerini azaltmıyorsa, o insan, artık, İnsan-ı Kamil noktasına ulaşmıştır.” İnsan-ı Kamil, rıza-i Hak noktasıdır. İşte bizim de hayatta temel ilkemiz bu olmalıdır. Bütün çalışmalarımız ve bütün çabamız yalnızca ve yalnızca rıza-i İlahi için olmalıdır. Yalnızca Rabbimizin rızasını kazanmak için çaba göstermeliyiz.
Hasıl-ı Kelam: Ey İnsanoğlu ne diye kendini beğenip durursun, bırak sen kendini beğenme! Allah yolunda yürü, Allah yolunda çalış-çabala, Allah için iyilik et, Allah’a ibadet et ki, seni Allah beğensin. Ne diye kendini kullara beğendirmeye çalışırsın, bırak seni yalnızca Allah beğensin, vesselam.