İnsanın etrafında,bilgili,bilinçli,hayatı ciddiye alan, düşünen, araştıran, üreten ve bu ürünleri diğer tanıdığı ya da hiç tanımadığı insanlarla paylaşan dostlarının olması ne büyük şans…Kendini mesleğine ve insanlığa adamış, insanoğlunun sağlığı için mesai harcayan, bugün insanlık için ne yapabilirim sorusunu kendine gaye ve amaç edinmiş  güzel insanlar… Ve tüm bu çabasının, adının gizli kalmasını isteyerek, yaptığı işteki samimiyetine bizleri yürekten inandıran güzel insanlar... Bu söyleşimi, işte böyle güzel yürekli, canımızı emanet ettiğimiz doktorlarımıza ithafen sizlerle paylaşmak istiyorum. Okuyacağınız söyleşi, çok değerli aile hekimimiz ile birebir yaptığımız sohbetin kaleme alınmış halidir. En hayırlınız insanlığa en faydalı olanınızdır düsturuyla, siz değerli okurlarımın dikkatlerine sunuyor, benim de bu söyleşiden sonra hayata geçirmeye çalıştığım bu nadide bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

‘1995 Eylül ayında göreve başladım.4 yıl çalıştım.100 hastada  2-3 de tansiyon tespit ederdim onlar da 50 yaş üzeri ve genelde de 140-180 sınırlarında olurdu, basit tansiyon ilaçlarıyla kontrol altına yada genelde nidilat kapsülü dil altına delerek koymakla kontrol altına alırdım.1999 yılında askerlik görevimi yapmak üzere Ankara kara harp okulunda görev yapmaya başladım.2000 yılının başlarında rütbeli subaylarda tansiyon artışlarının çoğaldığını tespit etmeye başladım, onları da Kızılay kan merkezlerinde kan verdirerek tansiyonlarının normal düzeylerde seyrettiğini gördüm. Çok azında tansiyon tedavisi başlıyordum. Askerlik görevinin bitişini müteakip 2001 Ocak ayında daha önce çalıştığım ilçede göreve tekrar  başladım. Poliklinik de 20 yaş üzeri kişilerde hep yüksek tansiyonlar olduğunu hayretle gördüm.2 ay gibi izlemlerimde bu kadar yüksek tansiyonlu hasta varlığını KSÜ tıp fakültesi Dahiliye hocalarına ve kalp doktorlarına aktardım. Onlar da bu kadar yüksek tansiyonları olan hastaların hepsinin gönderilmesi  gerektiğini söylediler, ben de tüm ilçeyi  göndermem gerektiğini söyledim.2001 Nisan ayında birkaç arkadaşımda yemek yedikten sonra benim de baş dönmelerim oldu ve ta 140-90’lara çıktığını müşahede ettim. Hastalarımda bu kadar tansiyon artışı karşısında benimde başıma gelmesinden şüphelenip araştırmaya başladım. Neden daha önce  yaklaşık 4 sene çalıştığım bir ilçede bu kadar tansiyon hastası yokken, ne değişti de bu artış oldu bu beni şaşırttı. En son bir düğün ekmeği yapan arkadaşımın halasından bazlama yağlaması yiyince tansiyonumun tekrar yükselmesi ve baş dönmemin çok fazla olması karşısında bazlamanın yağından şüphelendim, sorduğumda tereyağı  olduğu söylenince araştırmam bu yönde yoğunlaştı. Çok yüksek tansiyonlu hastalarıma tereyağlı  yemekleri yasaklamaya başladım ve neticesinde gerçekten verdiğim perhize uyan hastaların tansiyonlarının düzeldiğini hayretle müşahade ettim. Artık gerçekten tansiyonun sebebinin  tereyağı olduğundan  emindim.2002 yılı içerisinde kaymakamımıza bununla ilgili bilgi verdim hatta bu kadar yüksek tansiyonlu hastaların olması Türkiye’de 10 sene sonra bu kadar yüksek tansiyonun sekonder  etkisiyle böbrek, felç, kalp, Alzheimer gibi birçok organın yetmezliğiyle seyredecek hastalıklarda artış olacağını bununda Türkiye’nin sağlık giderlerinin altından kalkamayacak  hale geleceğini  anlattım. Ben kendim ayranı çok severim, ayran içmeden yatmazdım 2003 de ayaklarımın altı yanmaya başladı, unutkanlık fazlalaştı şekerimde artmalar olmaya başladı.2002’de Kaymakama Türkiye’de her hekimin hastasına bu kadar yüksek tansiyon sebebiyle yemeklerde zeytin yağını tavsiye edeceğini onun için arazisi varsa zeytin ağacı dikmesi  tavsiyesinde de bulundum.Kendim  de yemeklerde hep  zeytin yağı  kullanmaya başladım.2001 yılında hiç unutmam şimdi de hastalarıma bundan bahsederim 18 yaşında iki genç kız muayenehaneme geldiler. Baş ağrısı, kalp çarpıntısı,çabuk yorulma ve baş dönmesi şikayetleri vardı. Bir haftalık tansiyon takibine aldım, gerekli açıklamaları yaptım.Bir hafta sonunda birisinin tansiyonu düzeldi,diğerinin düzelmedi .Tansiyonu düzelmeyen kişi ‘Siz haklısınız ben perhize uymadım, tereyağlı yemekleri yemeye devam ettim, tansiyonum düzelmedi ama arkadaşımın perhize uymasıyla düzeldi size hak verdim ancak bizim hayatımızda tereyağı eskiden beri var bu nasıl olur ?’dedi.Hem muayenehanemde hem de Sağlık Ocağında her hastama bunu anlattım, perhize uyan hastaların düzeldiğini uymayanların düzelmediğini gördüm.Ayrıca bazı yem yiyen hayvan tereyağlarının daha yüksek tansiyona sebeb olduğunu da müşahade ettim. Hayvanlarına hiç süt ve besi yemi vermeyenlerin elde ettiği tereyağını kullanan hastalarımın sınırda tansiyonlarının olduğunu tespit ettim.2007 de Maraş merkeze tayinim çıktı burada sık sık kan yağlarına baktırdım ve hep yüksek olduğunu gördüm ayak altlarım yanması daha da arttı, unutkanlık hayatımı etkilemeye başladı, yavaş yavaş tansiyonum çıkmaya başladı ocakta hastaların kullanmayıp ocağa bıraktığı çeşitli yağ düşürücü ilaçlar almaya başladım şekerimde 150 lere çıkmaya başlad,ı onun için de ilaç almaya başladım.2009 eylül ayında 3 adet tansiyon düşürücü ilaç alan bir hastamı tedaviye başladım, bazı rahatsızlıkları vardı onları düzelttim ancak tansiyonu hala çok yükseklerde gidiyordu uzmana gitmesini istedim ancak benim tedavilerden çok faydalandığını, bunu da tedavi etmemi istedi, bende tereyağ ve tuzdan kaçınmasını söylerken, bana ‘inanın yoğurttan başka bir şey yemiyorum’ dedi.Ben de hemen aklıma teryağından dolayı yoğurtun da buna sebeb olacağını düşünerek sadece sebze yemekleri yemesini yoğurdu da kesmesini istedim.İnanın hayatımın şokunu yaşadım, hastanın tansiyonları 3 tansiyon ilacına rağmen 180 lerden düşmezken 140 lara indiğini gördüm.bende o günden sonra  hayatımdan ayranı ve yoğurdu kestim.Kendim de yola gidemez olmuştum 3.kata çıkıyor, oradan asansöre binip 6.kata çıkıyordum, kalbim çarpıyordu bazen 6.kata çıkıyordum, ama en az 30 dakika kalbim çarpıyordu.Nasıl perhize başladım 10 günde ayaklarımın altının yanması geçti,  anlık unutkanlıklarım geçti.Artık hayatımdan yoğurdu da çıkarttım, inanın o kadar rahatladım ki yola giderken yorulmaz oldum, şikayetlerimin hepsi düzeldi.2010 yılında hacca gittim orada yoğurt yedim beni hiç rahatsız etmedi.ne zaman Türkiye de tekrar  yedim aynı şikayetlerim tekrar başladı hastalarıma bunu söyledim.2011 de Kıbrıs’a gittim orada da et ve yoğurt yedim herhangi bir rahatsızlığım olmadı.Anladım ki Türkiye’de yemlerden kaynaklanan bir proplem var diye düşündüm.Dağda yayılan keçi peyniri yoğurdu sütü kullanmaya başladım.Hiçbir şikayetim olmadı, ben de tüm hastalarıma bunu tavsiye etmeye başladım.2004 de aşırı alerjik rinitim başlamıştı.sürekli allerji ilaçları alarak rahatlıyordum ancak   2010 dan sonra yoğurt yemeyi bıraktıktan sonra elhamdülillah şimdi hiçbir şikayetim kalmadı ve 2010’dan beri allerji ilacı hiç almıyorum.Kc yağlanması olan hastalarım on gün boyunca hayvansal hiçbir şey almazsa kc yağlanması kesinlikle kalmıyor, siyah kc oluşuyor.2006 doğumlu bir hastam süt içiyordu bundan iki sene önce göğüslerinin çıkması üzerine sütü içmemesi konusunda ikna ettim ve bırakmasıyla hastamın 10 günde göğüsleri kayboldu ve ergenlik belirtileri hızla geçti.2011 yılın bu yana hastalarıma süt yemi, besi yemi, mısır,pamuk çiğidi ve küspe yiyen hayvanların hiçbir şeyini yememelerini söylüyorum.Bu yemleri yiyen tavuk olsun balık olsun inek keçi olsun bunların gıdalarını yiyenlerde kas ağrıları ht, dm, kby, aşırı unutkanlık, alerjik rini,t guatr oluşuyor.Doğal yayılan her hayvanın gıdaları hiçbir hastalık yapmıyor.Ben 2011’den beri keçi tereyağı kullanıyorum yemeklerimde.Süt ve yoğurdu keçisi olanlardan alıyorum, peyniri de aynı şekilde keçisi olandan alıyorum.Şimdi  ne şekerim kaldı, ne de unutkanlık ve ayak altlarında yanma. 200 lerde olan bir hastanın perhizle tansiyonu 130 lara düşüyor .Türkiye’de bu söylediğim yemler  yasaklansın, tüm saydığım hastalıkların hepsi 2000 li yılların düzeyine iner. Bunu iddia ediyorum, 10 gün hayvansal gıda yemeyen hiçbir  hastada ne tansiyon ne kas ağrısı ne unutkanlık ne de ayak altlarında yanma ve diğer şikayetleri  kalmıyor düzeliyor.Bunu iddia ediyorum ve yapan herkes  sonucunu bizzat kendisi görür.2011 de bunu bakanlıkta tedavi hizmetlerinde birisiyle de paylaştım.’
Evet, giderek yozlaşan dünyamızda, doğal olan hiçbirşeyin kalmaması ne büyük bir acı. Doğallıktan uzaklaşarak atılan her bir adım, hastalıklara davetiye çıkarır. Doğal olan her zaman güzeldir. Umarız bu yazı gerekli birimlerce dikkate alınır.Dileğimiz, daha sağlıklı bir dünya, daha sağlıklı bireyler, daha sağlıklı bir toplum…Saygılarımla...