Evet, birileri bizi kandırıyor. Bunu anlamak gerek artık. Evet, birileri bizi avutuyor. Bunu görmek gerek artık. Evet, birileri bizi saf ve (affedersiniz) enayi yerine koyuyor.
“Ne oldu Ahmet Sandal niye hiddetlendin? Ne oldu Ahmet Sandal niye hüzünlendin böyle.” Yazımın girişinde bu tür net söylemlerle ve net tespitlerle ve birilerini hedef alan sözlerle neden böyle harekete geçtin.
Evet, aynen öyle, harekete geçtim. Bazen böyle sözlerle harekete geçmek ve herkesi hareketlendirmek gerekir. Üzerimizdeki ölü topraklarını silkelemek ve uyanışa geçmek artık şarttır. Derler ya, “binlerce uyuyanı uyandırmak için, bir uyanık yeterlidir.” Bu söz hem maddi ve hem de mecazi almamda doğrudur. Bir koğuşta uyuyan 40 askeri uyandırmak için bir ayaktaki askerin bağırması yeterlidir. Bunun mecaz manası da şudur: “Toplumda öncü rolü oynayan lider ve önderler, sağlam yönetici kadrolar birden bire milyonların ihya olmasına ve harekete geçmesine neden olmuştur.”
Yazımın başında niye hiddetlendiğimi ve neden böyle seslendiğimi anlatayım şimdi. Bir Değerli Üstadım şu sözleri söyleyince “yarama tuz bastı” da ondan böyle hiddetlendim. Üstad şöyle diyor: "İstanbul'da 56 ülkenin katıldığı İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi yapılıyor. Bu vesileyle, beni her hatırladığımda kahreden bir gerçeği sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu 56 Müslüman ülkenin gayri safi milli hasılaları toplamı Almanya'nın gayri safi milli hasılası kadar yapmıyor. Üzgünüm." Evet bu sözleri ile Üstadımız benim de "yarama tuz bastı."
Sırf O Üstad mı yarama tuz bastı. Bu aralar yarama tuz basanlar ve sızımı depreştirenler çoğaldı. Geçen gün Gaziantep'te bir Büyüğüm anlattı. Gaziantep Sanayi hakkında incelemelerde bulunmak üzere Almanya'dan gelen bir heyete Gaziantep sanayi hakkında havalı havalı ve gururla anlatım yaparken bir Alman Mühendis beni susturdu diyor. Alman Mühendis demiş ki; "sizin Gaziantep'in tüm sanayisi bizim Almanya'daki Mersedes fabrikasının yarısı bile etmez" demiş. İşin gerçeği bu.
Daha anlatayım mı yarama tuz basanları. Bir başka Arkadaş da şunları söyledi: “Almanya 1945'te savaştan çıktı, yerle bir oldu ve kalkınmasını hemen 1960 yılına kadar, 15 yılda tamamladı. Dünya devi firma ve teknolojileri var. Güney Kore 1950'de savaştan çıktı, yerle bir oldu ve kalkınmasını 1965 yılına kadar 15 yılda tamamladı. Dünya devi firma ve teknolojileri var. Biz 1923'te savaştan çıktık ve güya yerle bir olduğumuz söylenir, aradan 100 yıl geçti, hâlen yerimizde sayıyoruz. Bu işte bir terslik var.”
Çok sohbet ediyoruz ve Ülkemizin meseleleriyle yakından ilgileniyoruz ya, yaramıza tuz basanlar çok oluyor. Bu adam Ülke meselelerini çok düşünüyor diye bana gelip anlatıyorlar, sanırım.
Geçen gün de bir Dostumuz; “100'den fazla üniversitemiz var, ancak, dünya devi ne bir otomobil markamız, ne cep telefonu markamız ve ne de başka bir alanda büyük cirolara ve dev teknolojiye sahip firmamız var. Ben bunca Üniversite ile nasıl gurur duyayım ve nasıl sevineyim”  dedi. Doğru söze ne denir? Ben de o Dostumuza; “bizim Üniversite Hocalarımız rektörlük yarışında ve makam, koltuk kampa sevdasında” dedim.
Yukarıda bütün bu yazdıklarımızdan sonra şu sözlerimi tırnak içinde ve hassaten ifade ediyorum: Bir Ülkenin sağlam bir şekilde kalkınması için sağlam yönetici kadrolarla 15-20 yıl yeter. Eğer 15-20 yılda bu iş sağlanamıyorsa, herkes iki elini bir başına alıp düşünmek zorundadır.”
Evet, biz aradan geçen bunca süreye rağmen kalkınamıyorsak, “ya yönetici kadrolarımız sağlam değil, ya da biz Millet ve toplum olarak sağlam değiliz.”
Milletimizin ve toplumuzun sağlam olduğuna inanıyorum ve bunu her fırsatta ifade ediyorum. Bu Millet çalışkandır ve imkan verildiğinde büyük işler başarır. Bu Millet azimlidir. Bu toplum hedef gösterildiğinde, sağlam kurallarla, adalet ve doğrulukla yönetildiğinde başaramayacağı iş yoktur.
Bu durumda iş dönüp dolaşıyor yönetici kadroya geliyor. Yönetici kadrolar sağlam mı? Yorumu size bırakıyorum. Şimdi susmak zamanıdır.