Ne zaman evime gelip, televizyonu açtığımda, malum kanalda kendilerini tarzlara sokup, anlamadığım,  bu neyin tarzıysa ve nerenin tarzıysa değişik değişik ne olduğu belirsiz kıyafetlerle bizim saf Anadolu kızlarımızın zihinlerinde köhneleşmiş tarzları empoze etmektedirler.
     
Bizlerin kimseyi örnek almamıza gerek yok. Eee peki, kime örnek almamız diyenlere bir örnek verelim.Kişinin kendisini beğendirmesi gereken yerin farkın da, nereden beklenti içine girilmesi gerektiğini bilen, ruhunu şıklaştırmak için bedeninden, dünyasından hatta evladından vazgeçmeyi göze alabilen. Burada ‘’şık’’; yukarıda, yerinde ve gereği gibi hareket etmek diye bahsettiğimiz ikinci anlamında.
     
7 Kasım 1877 gününün gece yarısında, bölge halkından olan Osmanlı vatandaşı Ermeni çeteleri Erzurum’un Aziziye Tabyası’na girdiler. Tabyayı koruyan Türk askerlerini öldürdüler.Arkadan gelen Rus askerleri, hiçbir mukavemetle karşılaşmaksızın tabyayı ele geçirdiler. Baskında yaralı olarak kurtulmayı başaran bir er, şehir merkezine ulaşıp kara haberi Erzurumlulara ulaştırdı.
     
Sabah ezanından hemen sonra minarelerden şehir halkına duyuru yapıldı.’’Moskof askeri Aziziye Tabyası’nı ele geçirdi.’’Bu haber Erzurum halkı tarafından, vatan savunması için emir telakki edildi. Silahı olan silahını, olmayanlar; balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak Tabya’ya doğru koşmaya başladı. Kadın erkek tüm halk yollara dökülmüştü. Koşanlar arasında erkeği cephede çarpışan bir tane taze gelin de vardı; Nene Hatun. Ağabeyi bir gün önce cepheden yaralı gelmiş ve kollarında can vermişti. Üç aylık bebeğini emzirmiş, ‘’Seni bana Allah verdi. Ben de O’na emanet ediyorum.’’diyerek vedalaştıktan sonra birkaç saat önce ölen ağabeyinin kasaturasını alarak sokağa fırlamıştı. Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyası’na doğru koşuyordu. Tabya’ya yerleşmiş olan Rus askerleri, gelenlere yaylım ateşi açtı. Ön sıradakiler o sırada şehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha kararlı ve hızlı ileri atıldılar. Demir kapıları kırıp içeri girdiler. Boğaz boğaza savaş başladı. Mükemmel silahlarla donatılmış Moskof gavuru, baltalı, tırpanlı,  taşlı, sopalı  eğitimsiz halk arasında yarım saat dayanabildi. 2300 Moskof öldürülüp, Tabya geri alındı. Türkler, 1000 kadar şehit vermişlerdi.
       
Hemen yaralıların tedavisine başlandı. Nene Hatun da yaralılar arasındaydı. Fakat o yarasına aldırmıyor, evindeki bebeğini unutmuş, diğer yaralıların kanını durdurabilmek, yaralılarını sarmak için çırpınıyordu. Nene Hatun böyle bir ortamda tanındı ve saygı ile sevildi. O’nun vatan için gece başlayan mücadelesi tüm düşman Erzurum’dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum’un her karış toprağında cephane taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı.
       
Günümüz bazı hanımların, Nene Hatun’un arkasından topuklu ayakkabıları ile koşma çabası ve ojeli french yapılmış elleriyle tırnak törpüsü tutarak savaşma gayretleri, trajikomik bir karikatür konusu olur sanırım. Tabi dar kıyafetleri adım atmaya müsaade ederse. Bizim, geçmişimizin tarzları bize yeter.Başkalarına hiç hacet yok.