Memlekette bir sorunla karşılaşmamız veya yapılması gereken bir işin yapılmadığını görmemiz an meselesidir. Bu durum artık o kadar olağan bir hal aldı ki çoğunluk oralı bile olmuyor. Çoğunluk olarak bu derin uykudan ne zaman uyanacağımızı ve oyunu kurallarına göre ne zaman oynayacağımızı bilmiyoruz.

Konumuza gelecek olursak!

Kahramanmaraş çeşitli tarihi yolların geçiş bölgesinde olduğu için bir çok tarihi kaleye ev sahipliği yapmaktadır. Toros Dağlarının çeşitli yönlerinden gelen seferler, akınlar, kervanlar tarih boyunca bu şehrin üzerinden geçmiş bu sebeplerden dolayı bu güvenlik yapıları inşa edilmiştir.

Kahramanmaraş’ta son araştırmalara göre toplam 47 adet kale yapısı olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Kahramanmaraş’a kaleler şehri dememizde sakınca yoktur. Şehirde bu kadar kale olduğunu bilen de çok az kişidir.

Bu kalelerin en önemlilerinden biri Çukurhisar Kalesidir. Roma dönemine (400’lü yıllar.) ait olan kale oldukça stratejik bir noktada olup, 150 metre yüksekliğinde bir tepeye inşa edilmiştir. Kale 33 x 120 metre boyutundadır. Kale kalıntılarından da anlaşıldığı üzere Türk döneminde de çeşitli onarımlar geçirmiştir. Kalenin işçiliği gayet özenli olup 150 metre yakınında Roma dönemine ait sağlam, süslemeli yaklaşık 10 adet kaya mezarı vardır. Bu eserlerin neden restore edilmediği ve çevre düzenlemesinin neden yapılmadığı bilinmemektedir.

Şimdi gelelim asıl meseleye: Yağmacılar tarafından her geçen gün talan edilen bu milli değerimize sahip çıkılmakta mıdır? Kültür ve Turizm Bakanlığımızın burayı tescillediği biliniyor ama turizme katmak için, yok olmasını önlemek için neler yapılıyor bunu bilmiyoruz. Bilmeye de niyetimiz yok! Şehirdeki kokuşmuş yapılara o kadar alışmışız ki galiba burnumuzun dibinde olan değerleri göremiyoruz ya da burnumuz çok büyük.

Gavur diyerek, abes bir şekilde burun kıvırdığımız söz de milletler, memleketlerinde ki tarihi olduğunu düşündükleri çöp tanesine dahi sahip çıkarken biz çoğu zaman en önemli eserlerimizin bile gözlerinin içine bakarak burun kıvırıyoruz ya da ilgilenmiyoruz. “Aman sende canım her sorun bitti de sıra buna mı geldi!” diyeceksiniz. Evet buna geldi. Her şeyden önce biz bu meseleye hem ruhları açan bir olgu hem de bacasız sanayi olduğunu bilerek yaklaşmak zorundayız.

Bitti deyince de aklıma bizi bitirecek en önemli birkaç şey geldi: Türk vatandaşları bizi bitirirse umursamaz hallerimiz ve ciddiyetsizliğimiz bitirir. Bizi bitirirse liyakate karşı çıkışımız ve sorumluluk almayışımız bitirir! Bir de annemizin yaptığı zeytinyağlı dolmalar…

Geçenler de memleketten ismini yazmamı istemeyen ama ismini kodlamamı uygun bulan arkadaşım “A.A.H.H.” sosyal medya hesabından bana bir mesaj attı, mesajda şunlar yazıyordu: Sen orda boş boş yazıyorsun, yazdıkların burada kimsenin umurunda değil, kulağımızı kaşıyarak çay ve sigara içiyoruz. Salak salak şeyler yazma, git hemen Maraş otuna başla ve böyle meseleleri de unut. Hadi kal sağlıcakla.

Biraz düşündüm de arkadaşım AHHH haklı. Herkes ekmeğinde… Onun gibi müteahhit olup kendimi düşünmek gayet sağlıklı olur. Bize mi düştü memleket. Dik 20 katlı binayı tertemiz.

NE ALAKA: Kuru fasulye sezonu tam olarak açıldı. Yiyip yiyip AVM’LERE gitme vakti.