Devlet ne elle tutulur, ne de gözle görülür. Devlet, soyut (mücerret) bir kavramdır. Devlet, bir ağaç gibi, bir taş gibi, bir bardak gibi elle tutulmaz ve gözle de görülmez. Görünen ve elle tutulabilen şeyler müşahhastır, somuttur. Devlet ise soyuttur, mücerrettir. Yani görülmez ve elle tutulmaz.
 
Peki, bu gerçeğe rağmen, ben neden başlığa “Devlet kendisini göstermeyecek, ancak hissettirecek” diye yazdım?
 
Şundan dolayı yazdım. Koca koca Devle Daireleri yapmışsınız. Koca koca unvanlarla bu dairelerin başına adam atamışsınız. Milyonlarca eleman çalıştırıyorsunuz. Binlerce kanun ve mevzuat çıkartmışsınız. Sokaklarda onlarca resmi taşıtlar dolaşıyor. İşte bunlar görülüyor da, kimse Devleti hissetmiyorsa, sorun vardır demek istiyorum.
 
Keşke, bunların yerine, az ve öz Kanunlar çıkartılsa, az ve nitelikli elemanlar çalıştırılsa, her köşe başına Devlet Dairesi yerine mobil hizmetler icra eden birimler teşkil edilse, unvanlar yerine projeler öne çıksa, resmi taşıtlar değil de özel taşıtlar daha fazla sokaklarda bulunsa daha etkin, daha ekonomik, daha verimli bir yönetim kurulmuş olmaz mı? Elbette olur.
Şimdi ben bunları neden yazdım?
 
Geçen gün, bir arkadaş ile sohbette şöyle bir söz sarfetmiştim:
"Hasbelkader birkaç Ülke gezdim. Bunlardan birkaçı gelişmiş Avrupa Ülkesi idi. Orada şunu fark ettim. Orada Devlet kendisini vatandaşa göstermiyor, ancak hissettiriyor.”
 
Gerçekten de birçok Avrupa Ülkesinde ne koca koca Devlet Daireleri, ne koca koca unvanlı yetkililer görürsünüz, ne Devlet Dairelerinde binlerce çalışanları ve ne de sokakta bizdeki gibi “resmi hizmete mahsustur ya da görevli”  diye yazan onlarca taşıtları görürsünüz. Mesela, hiçbir Ülkede bizdeki gibi bu kadar fazla sayıda kabarık ve forslu unvanlar yoktur. Mesela, hiçbir Ülkede Devlet Dairesine tahsisli bu kadar fazla binalar yoktur. Mesela, hiçbir Ülkede bu kadar ortalıkta resmi taşıt ya da Devletin kiraladığı araç yoktur. Mesela, hiçbir Ülkede Belediye binasında vatandaştan çok belediyede görevlisi yoktur. Geçen gün bir İlimizde Belediye binasına girdim. Abartmadan söylüyorum. Belediyenin bir biriminde 20’den fazla görevli var idi, hizmet alan vatandaş bir ya da iki kişi idi. Buna mukabil bazı kurumlarda da eleman ihtiyacı olduğu halde, eleman bulamıyorsunuz. Bu da ayrı bir gerçektir.
 
Neyse, tekrar dönelim o sohbetimize. O sohbette şu sonuca varmıştık: 
"Devletin kendini vatandaşa göstermesi önemli değil, kendini hissettirmesi önemlidir."
Onca Devlet binası, onca Devlet görevlisi, onca kanun, mevzuat var da, insanımız kendisini güvende hissetmiyorsa, bir yerde terslik var demektir. Yanlış mı? 
Benim Devlet anlayışıma göre, Devletin binalarla, kanunlarla, taşıtlarla, unvanlarla, görevlilerle kendisini göstermesine gerek yoktur. Devlet, doğru işleyen sistemle, etkin uygulanan kurallarla ve sağlam çalışan kurumlarla kendisini hissettirsin yeter. Kendisini gösterip de hissettirmiyorsa ben ne yapayım öyle bir Devleti.
 
Daha açık yazayım: “Benim ideal olarak arzuladığım ve gönülden istediğim Devlette iyiler, "Devlet var" diye kendilerini güvende hissedecek ve kötüler de "Devlet var" diye korkudan tir tir titreyecek. Her tarafa Devlet binaları dikmişsin, her yere Devlet görevlileri doldurmuşsun, eğer iyiler güvende, kötüler titremede değilse, boştur o  Devlet.”
 
Devlet, herkese anladığı dilden konuşmalıdır. İyileri ödüllendirmeli, kötüleri cezalandırmalıdır. Devlet, varlığını herkese anladığı dilden hissettirmelidir. İyileri sevindirmeli, kötüleri de üzmelidir. Evet, temel ilke ve temel bakış bu noktadan sağlanmalıdır.
 
Gelin, Devleti hissettirelim, ancak göstermeyelim. Devletin varlığını herkese anladığı dilden hissettirelim. Devlet göstermelik olursa hissedilmez. Devlet göstermelik olursa ağırlığı kaybolur.
 
Gelin, “ağırlığı olan, ancak ortalıkta fazla görülmeyen bir Devlet” için çalışalım. Bunun yolu, göstermelik işlerden değil, samimiyetli ve ihlâslı işlerden geçer. Bunun yolu adalet ve liyakatten geçer. Vesselam.