Doğu ve Batı, hem fikir, medeniyet ve kültür olarak zıttır, hem de coğrafya, iklim ve takvim olarak zıttır.  
Önce fikir, medeniyet ve kültür zıtlıklarını kısaca belirtelim:
Batı sömürgecidir. Batı alıcıdır. Batı almaya odaklıdır. Batı maddecidir. Batı düşüncesinde, "tabiat bana aittir" düşüncesi egemendir. Bu düşünceden dolayı Batı maddeci bir bakış açısıyla ve tabiatı kendisinden ayrı gördüğü için ve yalnız kendisine ait sandığı için çevreyi tahrip etmiştir. Doğu sömürgeci değil, vericidir. Hep vermeye odaklıdır. Doğu düşüncesinde "ben tabiata aitim" felsefesi hakimdir. Doğu düşüncesinde insan ve tabiat birbirine eştir, birbirine kardeştir. Bundan dolayı çevre koruma ve çevreyi sevgi ile sahiplenme Doğu'nun özünde vardır.
Batı dışa dönüktür. Reklamı, tanıtımı ve tantanayı sever. Batı, bir dırdırcı kadın gibidir. Çok konuşur, boş konuşur. Batı tavuk gibidir. Bir yumurta doğurur, binbir ses çıkartır. Tüm mahalle duyar. Doğu içe dönüktür. Reklamı, tanıtımı ve tantanayı bilmez. Doğu, az konuşan, çok düşünen bir beyefendi gibidir. Konuştuğu zaman yerinde konuşur. Doğu kısrak gibidir. Bir küheylan doğurur kimseler duymaz.
Batı, kibirlidir. Batı insanı Doğu insanına hep tepeden bakmıştır. Batı Doğu’nun servetine hep göz dikmiştir. Batı bu yönüyle alçak bir hırsızdır. Batı’nın hırsızlığı ve Doğu’ya tepeden bakışı tarihi bir gerçektir. Bu durum tarihte böyle olduğu gibi günümüzde de böyledir. Mesela, tarihte Haçlı Seferlerini, coğrafi keşifleri hatırlayın.  Mesela, İngiltere, Fransa, İspanya ve Hollanda’nın sömürgeciliğini hatırlayın. Adamlar sömürgecilik ile zengin olmuşlar ve bu sayede ayakta kalmışlardır. Mesela, Afrika’dan ABD’ye zorla götürülen köleleri, Kunta-Kinte’leri hatırlayın. Çok uzağa gitmeyin, İngiltere ve ABD’nin yakın tarihteki petrol savaşlarını hatırlayın. Irak’ın havadan uçaklarla bombalanmasını ve Afganistan’ın işgalini hatırlayın. Pakistan’ın, Hindistan’ın İngiltere tarafından yağmalanmasını hatırlayın. Yağmalanan yalnız Pakistan ve Hindistan değil elbet. Afrika’da Mısır, Cezayir, Libya, Fas, Tunus yağmalanmadı mı? Yağmalayanlar İngiltere, İtalya, Fransa değil mi?
Bu anlattıkların Doğu ile Batı arasındaki fikri ve zihni manadaki kutuplaşma ve ayrışmadır. Ve her ikisi asla bir araya gelemez.
Şimdi de coğrafya, iklim ve takvim zıtlıklarını belirtelim:
Batı Dünyanın bir yarım küresinde iken, Doğu onun tam zıt yarım küresinde yer almaktadır. Zaten, bundan dolayı Doğu ve Batı tabiri kullanılmaktadır. Doğu’da vakit gündüz iken Batı’da gece’dir. Doğu’da gece iken Batı’da gündüzdür. Amerika’da vakit gece iken, Pakistan’da, Çin’de güneş ufuktan yükseliyordur.
Fikir, medeniyet ve kültür olarak bir araya gelemeyen Doğu ve Batı, coğrafya olarak da bir araya gelemez. Coğrafya olarak bir araya geldiğinde zaten kıyamet kopmuştur. Çünkü, yeryüzü allak-bullak olmuştur.  Ne Doğu kalmıştır, ne Batı kalmıştır.  Kutuplar birbirine karışmıştır. Dünya sonsuz derecede ufalanmıştır. İşte bu durum zaten bir kıyamettir. Gece ve gündüz bir araya gelemediği gibi Batı ve Doğu da bir araya gelemez. Gece ve gündüzün bir araya gelmesi de kıyamet demektir.
Bir de, “Güneş’in Batı’dan doğması” bir alamettir ki, artık Dünya da ecel şerbetini içmeye yaklaşmıştır. Nasıl ki, saati ve vakti geldiğinde insanlar ecel şerbetini içip gidiyor bu Dünyadan, saati ve vakti geldiğinde Dünya da ecel şerbetini içecek ve kendisi de gidecektir. İşte bu gidişin alametlerinden birisi “Güneş’in Batı’dan doğması”dır.  Buhari, Müslim, Ebu Davud gibi güçlü Hadis Kitaplarında geçen bir hadis-i şerifi burada zikretmenin tam zamanıdır: "Güneş, battığı yerden doğmadıkça kıyamet kopmaz. Batıdan doğunca, insanlar görür ve hepsi de iman eder. Ancak, daha önce inanmamış veya imanın sevkiyle hayır kazanamamış olan hiç kimseye bu iman fayda sağlamaz." Bu hadis-i şerif elbette kıyametten hemen önce yaşanacak maddi bir olayı bize haber veriyor.  Bu hadis-i şerif’i maddi manada anlamak mümkün olduğu gibi manevi manada da anlamak mümkündür. İşte neredeyse son 300 yıldır, Dünya’da Bat’nın hakimiyeti var. Batı Doğu’ya ilim ve fen bakımından kesin üstünlük sağlamış ve belki insanlık tarihi boyunca ilim, fen ve tüm teknolojik gelişmeler Doğu’dan Batı’ya doğru (İslam Medeniyetinin cebir, matematik, astronomi, tıp alanındaki keşif ve icatları, kağıt, matbaa , barut ve pusulanın Çin’de icat edilmesi, Endülüs Medeniyeti, Osmanlı Medeniyeti vb gibi) yayılmış iken, 1800’lü yıllarda sanayi devrimini yakalayan Batı ve Avrupa bize karşı zafer kazanmıştır. Bu durumu güneşin Batı’dan doğması şeklinde (maddi anlamda değil de manevi açıdan) yorumlamak mümkündür.
Doğu ve Batı arasında bir başka zıtlığı da, Peygamberler ve Felsefeciler noktasında görüyoruz. Peygamberlerin (kâlp tabiblerinin) Doğu’dan,  Felsefeci’lerin de (akıl karıştırıcıların da) Batı’dan çıkmalarında elbette bir hikmet vardır.
Şimdi bu kadar fark ve zıtlık belirttikten sonra, bir büyük zıtlık daha yazacağım. Bu zıtlık kainatın en büyük zıtlığıdır. “Melek ve Şeytan.” Evet, Doğu ve Batı bir araya gelemeyeceği gibi, Melek ve Şeytan da bir araya gelemez.
Şimdi, sıkı durun, bu iki zıtlık ile bu yazının konusu arasında bir bağlantı kuracağım ve “Doğu Melek, Batı Şeytan’dır” diyeceğim.
Evet, bu son sözümün tartışmaya açık olduğunu biliyorum. Evet, bu son değerlendirmem belki tartışılabilir ve kabul görmeyebilir. Ancak, şurası bir gerçektir ki, “tarihlerden bu yana, Doğu Batı’ya ilim, ışık, Nur ve Güneş göndermiştir. Batı ise buna karşılık Doğu’ya kan, gözyaşı, alev ve ateş göndermiştir.”  Bu tırnak içerisinde yazdığım tespitim, hem coğrafya ve takvim olarak böyledir, hem de fikir ve kültür olarak böyledir. Bu tırnak içerisinde yazdığım hem maddi olarak böyledir, hem de manevi böyledir. Hangi açılardan bakarsanız bakın böyledir ve doğrudur. Vesselam.