ABD’nin başkenti Washington’da Türkiye’deki basın özgürlüğü üzerine ABD Kongresi ve Ulusal Basın Kulubü’nde (NPC) iki farklı panel düzenlendi.

ABD’de özgürlükler alanında çalışmalar yapan çok sayıda sivil toplum kuruluşunun yakından takip ettiği panellerde Türkiye’deki basın özgürlüğü tartışmaları yoğun ilgi çekti. Katılımcılar Türkiye’de basına yönelik baskıların günden güne arttığını vurguladı. Son günlerde attıkları Twitler yüzünden çok sayıda gazetecinin hedef haline getirildiğini ve hatta tutuklandığına dikkat çekildi. Konuşmalarda, sürecin adeta bir Cadı Avı’na dönüştüğü yorumları yapıldı. Türkiye’deki basın özgürlüğü probleminin sadece Gülen Hareketi ile ilişkili medya kuruluşlarının sorunu olamayacağına dikkat çekildi.

AK Parti hükümetinin basın özgürlüğünün uluslararası tanımına inanmadığı dile getirilen konuşmalarda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın akrabalık ilişkisi olan bazı kişilerin medya kuruluşlarında üst düzey yöneticilik yaptığına dikkat çekilerek, “Türkiye’nin en büyük medya patronu Erdoğan’dır.” ifadeleri kullanıldı.

Dünyanın önde gelen basın örgütlerinden biri olan Ulusal Basın Kulübü (NPC) de düzenlenen panele, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Washington Ofisi Direktörü Delphine Halgand, Brookings Enstitüsü Türkiye Projesi Direktörü ve TÜSİAD-Kıdemli Uzmanı Kemal Kirişçi, Hürriyet Gazetesi Washington Temsilcisi Tolga Tanış ve Zaman Gazetesi Yazarı Sevgi Akarçeşme konuşmacı olarak katıldı.

YAŞANANLAR CADI AVINA DÖNÜŞTÜ

Kemal Kirişçi konuşmasında son günlerde hükümeti eleştiren Twitler attıklarından dolayı gazeteci Sedef Kabaş ve eski Türkiye Güzeli Merve Büyüksaraç’ın göz altına alındıklarını ifade etti. Yaşananların gözdağı olduğunu kaydeden Kirişçi, Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın da yakın tarihte göz altına alındığını hatırlattı.

Türkiye’de basına yönelik baskıların hedefinde Hizmet Hareketi ile ilişkili medya kuruluşlarının olduğunu kaydeden Kirişçi, “Ancak bu sadece Gülen Hareketi ile ilişkisi olan medya kuruluşlarının problemi değil.” dedi.

Ekrem Dumanlı’nın Washington Post’daki makalesinde Cadı Avı olarak adlandırdığını kaydeden Kirişçi, Geçmişteki Cadı Avları’nda bu medya kuruluşlarının sessiz kaldığını dile getirdi. Bu değerlerin gerçekten liberal demokrasi adına mı korunduğu konusunda soru işaretleri olduğunu kaydeden Kirişçi, bununla birlikte Zaman grubundan bazı gazetecilerin açıkça ve cesurca geçmişteki ‘Cadı Avı’na yaklaşımlarından dolayı özür dilediğinin altını çizdi.

HÜKÜMET BASIN İLE BAŞ EDEBİLMEK ADINA OTORİTER YOL İZLİYOR

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nden Delphine Halgand, AK Parti hükümetinin basın ile başa çıkmak adına otoriter bir yol izlediğini ifade etti. Basına yönelik baskıların özellikle geçen yılki yolsuzluk operasyonlarının ardından daha da arttığına dikkat çeken Halgand, mahkeme kararı olmadan internet sitelerinin kapatılabilmesi yönünde çabaların olduğunu belirterek bu yöndeki endişelerini dile getirdi.

Hürriyet Gazetesi Washington Temsilcisi Tolga Tanış, Türkiye’deki gazeteciler arasında dahi basın özgürlüğü tanımında anlaşmazlıklar olduğunu ve yaşanan sorunların bir boyutunu bu anlaşmazlıktan oluştuğunu kaydetti. Hükümetin uluslararası basın özgürlüğü prensiplerine inanmadığını dile getiren Tanış, “Örneğin kötü sorular sorarsan Cumhurbaşkanı’nın uçağına davet edilmezsin.” dedi.

“TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK MEDYA PATRONU ERDOĞAN’DIR”

Zaman Gazetesi Yazarı Sevgi Akarçeşme, Erdoğan’ın bazı medya kuruluşlarının başındaki isimler ile akrabalık ilişkileri olduğunu belirterek, “Doğrudan veya dolaylı olarak Türkiye’nin en büyük medya patronu Erdoğan’dır.” ifadelerini kullandı.

Erdoğan’ın medya kuruluşlarını kontrol altına almak için “havuz sistemi” kurduğunu dile getiren Akarçeşme, söz konusu sistemin kurulması için karlı ihaleler karşılığında iş adamlarından maddi yardım alındığını anlattı.

ABD Kongresinde, “Türkiye’de basın özgürlüğü ve İnsan hakları” adlı panelde Zaman Gazetesi Yazarı Sevgi Akarçeşme ve Fatih Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Savaş Genç konuşmacı olarak katıldı.

Doç. Dr. Savaş Genç ABD Kongresi’ne bağlı Rayburn Ofis Binası’nda düzenlenen paneldeki konuşmasında Türkiye’de demokrasi ve insan hakları konusuna ağırlık verdi. Türkiye’deki bir kesimin ve Avrupa Birliğinin geçmişte AK Parti hükümetinin Türkiye’de reformlar yapacağına inandığını dile getirdi. Daha sonra bu durumun tersine döndüğünü anlatan Genç, yakın zamanda Avrupa Parlamento’sunun yaklaşık yüzde 90’lık bir çoğunlukla Türkiye’yi kınadığını hatırlattı. Genç, Türkiye’deki mevcut sorunların çözümü için daha fazla reform, daha fazla demokrasi ve Kopenhag kriterlerine ihtiyaç duyulduğunu sözlerine ekledi.

Sevgi Akarçeşme, Türkiye’de medya sahiplerinin farklı alanlarda da ticari faaliyet göstermelerinin basın özgürlüğü konusunda problemlere sebep olduğunu kaydetti. Hükümetin bu gibi basın kuruluşlarını kontrol altına almak için diğer alandaki şirketlerine vergi denetlemeleri ve ruhsat vermeme gibi baskılar yaptıklarını anlatan Akarçeşme, Milliyet Gazetesi’nin sahibi Erdoğan Demirören ile Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ve Demirören’in ağladığı ses kayıtlarını örnek gösterdi.