Avrupa Parlamentosu’nda (AP) düzenlenen Türkiye'de basın hürriyeti konulu konferansa, “ağlatan akreditasyon” damgasını vurdu. Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın telekonferansla bağlandığı konferansta, Cihan Haber Ajansı muhabiri Hüseyin Aydın’ı ağlatan akreditasyon görüntüleri de izlendi. AP Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Rebecca Harms, bu görüntülerin Türkiye’de son zamanlarda basın özgürlüğüyle ilgili yaşananlara en iyi örnek olduğunu dile getirdi.

Brüksel’deki panele konuşmacı olarak davet edilen gazetecilerden Ekrem Dumanlı, hakkındaki yurt dışına çıkma yasağı kaldırılmadığı için programa telekonferansla katıldı.

Avrupa Parlamentosu AP Liberal Demokratlar (ALDE) ve Yeşiller (The Greens/EFA) gruplarının ev sahipliğinde AP çatısı altında gerçekleştirilen organizasyonun açılışını ALDE Başkanı Guy Verhofstadt yaptı. AP milletvekilleri Marietje Schaake ve Bodil Ceballos gibi isimlerin de konuşma yaptığı panelin kapanışını Yeşiller Eşbaşkanı Rebecca Harms gerçekleştirdi.

DUMANLI: DOSYAMIZ OKUNMADAN REDDEDİLDİ

Programa katılabilmek için yurtdışına çıkış yasağının geçici olarak kaldırılmasını talep ettiklerini ifade eden Ekrem Dumanlı, “Avukatlarımız, savcılığa gittikleri zaman daha dosyamızı, dilekçemizi görmeden ve okumadan sözlü reddedildi.” dedi. Savcılığın kendisine bir buçuk paragraflık kağıt gönderdiğini belirten Dumanlı, “Burada hiçbir gerekçe yok. Yine anlıyorum ki, dosyamız hiç okunmamış, hukuki gerekçeleri göz önüne alınmamış. ‘Ülke dışına seyahat etmenizi doğru bulmuyoruz, kararımızda ısrarlıyız’ denilip kestirip atıldı.” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’la, diğer gazete yöneticileriyle birlikte dünyayı dolaştıklarını ve röportajlar yaptıklarını ifade eden Ekrem Dumanlı, “Fakat bir anda bir dönüm noktası oldu. Türkiye, 2010’dan itibaren bir güç zehirlenmesi ile karşı karşıya kaldı. Fakat ondan önce AB’nin de dahil olduğu, benim gazetemin de destekçi olduğu bir reformist yaklaşım vardı. Demokratikleşme ve reformlar yapma konusunda hepimiz teşvikçiydik, hepimiz destek veriyorduk.” şeklinde konuştu.

Türkiye’deki bütün akımların, demokratik reformlar ve özellikle AB kriterleri çerçevesinde hükümete büyük destek verdiğini ifade eden Dumanlı, “Onlar da, işin doğrusu, hiç de yabana atılmayacak önemli reformlar da yaptılar.” dedi.

BEDEL ÖDEMEYE HAZIRDIK… DARBECİ OLMAYAN TEK ZÜMRE KALDI: ASKERLER

2010’dan sonra ortaya çıkan güç zehirlenmesinin, Türkiye’deki bütün demokratik destekleri yavaş yavaş bertaraf etmeye başladığını dile getiren Dumanlı şöyle konuştu: “Özellikle Gezi hadisesinden sonra takınılan tavır çok ayrıştırıcı oldu. ‘Ya bizdensin ya düşmanımızsın’ şeklinde özetleyebileceğim bir tavırla karşı karşıya kaldık. Tabii ki insan hakları, demokratik hakların müdafaası konusunda yapılan yanlışlara iştirak etmemiz mümkün değildi. Bunun bir bedeli vardı. O bedeli de ödemeye razı olduk. Dedik ki; Türkiye’nin gittiği, reformlarla aldığı yol tersine dönmüştür. U dönüşü yapılmıştır. Bununla ilgili bazı ciddi eleştirilerimiz oldu. Bu eleştirilerimiz karşısında yavaş yavaş ötekileştirilmeye, düşmanlaştırılmaya başladık. En sonunda 17 Aralık yolsuzluk operasyonunda tamamıyla adeta hükümet Türkiye’yi ve Türk basınını tamamen ikiye ayırdı. Ya yolsuzluk operasyonlarına ‘darbe’ diyeceksiniz ya düşmanımız sayılacaksınız.”

Havuz gazeteciliğinde, eleştiri hakkını kullanan tüm kesimlerin darbeci olarak adlandırıldığını ifade eden Ekrem Dumanlı, “Darbeci olmayan tek zümre kaldı; askerler. Halbuki Türkiye’nin geleneğinde cuntacılık vardı.” ifadelerini kullandı ve geçmişteki darbeleri hatırlattı.

HİDAYET KARACA 4 AYDIR HAPİSHANEDE

Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın bir dizi senaryosu sebebiyle 4 aydır hapishanede olduğunu hatırlatan Dumanlı, aynı davada, gazetede yayınlanan iki yazı ve bir haber sebebiyle yargılandığını dile getirdi.

Gazeteye baskın yapılarak gözaltına alındığını ifade eden Dumanlı, “Yandaş medya diye tabir ettiğimiz, iktidarın emrinde tetikçilik yapan bir grup vasıtasıyla adeta terörist ilan edildik.” dedi.

REKLAM VERECEK İŞADAMLARI TEHDİT EDİLİYOR

Haber ve yorumları beğenilmeyen gazetelere ve iktidarı desteklemedikleri gerekçesiyle binlerce işadamına vergi memurlarının gönderildiğini ifade eden Ekrem Dumanlı, tirajı düşük gazetelere ise kamu ve yarı-kamu şirketler üzerinden korkunç paralar aktarıldığını, politikalarını destekleyen basının reklam almasının önüne geçildiğini kaydetti. Dumanlı, iktidarın tetikçisi gazetelerin reklam vermeyen şirketlere dahi fatura kestiği, bazı gazetelere reklam vermesi muhtemel şirketlerin ise vergi denetimi ile tehdit edildiğini vurguladı.

Sanatçıların, Twitter kullanıcılarının da baskı altında olduğunu ifade eden Dumanlı, medya patronlarının ‘mallarına el koyma’ ile tehdit edildiğini örnekleriyle anlattı. “Çeşitli kuşatmalar yapılarak, insanların ifade özgürlüğü, basının haber yapma özgürlüğü, analiz yapma özgürlüğü ellerinden alınmış durumda. Herkese şu tehditle yaklaşıyorlar: Çok konuşursanız, gazetenizi basarız, idarecilerinizi-yazarlarınızı hapse atarız, mal varlığınıza el koyarız. Sizi terörist ilan ederiz…”

SEKİZ-ON GAZETE AYNI BAŞLIKLA ÇIKIYOR

Türkiye’de nefes alacak imkanın neredeyse kalmadığını vurgulayan Ekrem Dumanlı, hükümetin 2011’e kadar yaptığı reformları gerisin geriye aldığını ifade etti. Dumanlı, “Türkiye, üçüncü sınıf bir Ortadoğu ülkesi olmaya doğru gidiyor.” dedi.

Türkiye’de 8-10 gazetenin aynı başlıkla çıktığını ve aynı insanların linç edildiğini, terörist ilan edildiğini belirterek, “Türkiye’de şu anda basın özgürlüğü; yasaların, anayasanı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin askıya alınmasıyla maalesef çok zor bir geçitten geçmektedir.” dedi.

Zaman okurlarının baskın döneminde verdiği desteği hatırlatan Dumanlı, şunları söyledi: “Ben Türk halkının medyasına sahip çıkması, özgür sese sahip çıkması, demokratik direniş hakkını kullanmasında ve bütün kitlelerin artık eski davaları, eski kavgaları bir kenara bırakarak, o eski çocuksu sağcı-solcu, laik-antilaik gibi kavgaları bir kenara bırakarak aynı gemide olduğumuzu ve geminin batmakta olduğunu anladığımız zaman yeniden basının özgürleşeceğini düşünüyorum.”

BİSİKLET TURUNDA 13 BASIN KURULUŞUNA AKREDİTASYON

Basın özgürlüğünü engelleyen en önemli yaptırımlardan birinin ‘akreditasyon’ olduğunu belirten Ekrem Dumanlı, 13 basın kuruluşunun Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nu izlemekten men edildiğini söyledi. Dumanlı, “İnsanları sınıflandırıyorlar, kategorilere ayırıyorlar. Adeta suç varsa şayet, suçun şahsiliği unutularak; ‘şu grup insanlar, gazeteler, televizyonlar buradan giremezler.’ Bu, bazı restoranlara bir dönem yazılan ‘zenciler giremez yazısı gibi bir şeydir. O gazeteler bazen şehit edilmiş bir savcının cenaze törenini bile takip edemiyor.” dedi.

HARMS: MEDYAYI TAMAMEN ELE GEÇİRMEYE ÇALIŞAN BİR HÜKÜMETLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Cihan Haber Ajansı Muhabiri Hüseyin Aydın’a uygulanan “ağlatan akreditasyonun” esef ve ibret verici olduğunu dile getiren Dumanlı’nın sözlerinden sonra söz konusu görüntüler AP salonunda İngilizce altyazıyla izlendi.

“Ağlatan Akreditasyon”u yorumlayan AP Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Rebecca Harms, bu görüntülerin Türkiye’de son zamanlarda basın özgürlüğüyle ilgili yaşananlara en iyi örnek olduğunu dile getirdi.

Rebecca Harms, “Bu kısa videoyu gördüğünüzde Türkiye’de bir gazetecinin yaşadığı gerçekleri çok daha iyi anlıyorsunuz” diye konuştu. Harms, basına yönelik baskıları anlatırken şöyle konuştu: “THY’nin uçuşlarında sadece yandaş medya gazeteleri dağıtılmaya başlanmış. Yani durum hakikaten şöyle görünüyor: Medyanın kontrolünü yüzde 100 ele geçirmeye çalışmakta olan bir hükümetle karşı karşıyayız. Avrupa’da şimdiye dek bu durumun tam olarak anlaşıldığından emin değilim.”

VERHOFSTADT: DEMOKRASİDEN OTORİTERLİĞE DÖNÜŞ VAR

Avrupa için Liberaller ve Demokratlar (ALDE) İttifakı lideri Guy Verhofstadt ise bugün tartıştıkları konuyla ilgili önemli bir delilin de Ekrem Dumanlı’nın odasında derdest edilerek gözaltına alınması olduğun söyledi. Türkiye’nin demokratik prensipler ve basın özgürlüğünden geri adım atmakta olduğunu ifade eden Verhofstadt, geçmişteki demokratik yönetim anlayışının otoriterliğe dönüştüğünü vurguladı.

FINKEL: İNTERNET MEDYASI HEDEFTE

Panele katılan gazeteci Andrew Finkel de Türkiye’de gazetelerdeki yazı işlerinde insanların yılgınlığa düştüğünü ve otosansüre zorlandığını vurguladı. Bir gazete yöneticisinin, kendisine “Yayın toplantılarında ‘hangi haberi yapmamıza izi verilir’ diye tartışıyoruz” dediğini aktaran Finkel, basın özgürlüğü adına bundan daha sembolik bir ifade olamayacağını vurguladı.

Bağımsız gazetecilik platformu P24 olarak ekonomik baskı altında olduklarını kaydeden Finkel, hükümete yakın medya patronların ihalelerle beslendiğini ve mali olarak hesap verme sorunları olmadığını dile getirdi. Bu yüzden bağımsız medyanın internet platformlarına yöneldiğini fakat hükümetin bu mecrayı da kontrol altına almak için baskıcı yasalar çıkardığına değindi.

SCHAAKE: MEDYA, KUTUPLAŞMANIN TARAFI HALİNE GELDİ

Türkiye’yi yakından takip eden Hollandalı AP üyesi Marietje Schaake ise gazeteciler ve medya kuruluşlarının, Türkiye’deki kutuplaşmanın tarafı haline gelmesini sorunlu bulduğunu dile getirdi. Üst düzey siyasetçilerin medyaya doğrudan müdahil olduğuna değinen Schaake, Türkiye’de ifade özgürlüğüne katkı için AB ile müzakerelerde 23. ve 24. fasılların açılması gerektiğini kaydetti.