Washington merkezli düşünce kuruluşlarından Bipartisan Policy Center (BPC), 2015’te Türkiye Ekonomisi için Beklenenler başlıklı bir rapor yayınladı. Türkiye ekonomisinin, artan enflasyon, mali harcamalar ve toplam borç nedeniyle gittikçe daha güvenilmez haline geldiğini belirten BPC uzmanları, 'Artan otoriterlik, medyaya yönelik kısıtlamalar ve yolsuzluk iddiaları'nın ekonomik dengeleri tehdit ettiğini vurguladı.

Türkiye’nin son 10 yılda ekonomide iyi bir performans gösterdiği ancak bunun daha çok dış kaynaklığı olduğuna dikkat çekilen raporda, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, işletmelerin ve mülkiyet hakkının yasal korumalarını artırarak, zayıf hukuk kuralları riskinin azaltılmasının önemine vurgu yapıldı. Rapora göre, yurt dışından gelen sermaye girişlerine olan bu bağımlılık, yüksek borçlu ve dış şoklara karşı zayıf bir Türkiye oluşturdu.

Raporda, net petrol ithalatçısı Türkiye'nin küresel petrol fiyatlarındaki düşüşten yararlanmasına rağmen, 2015 Haziran ayında ABD Merkez Bankası'nın (FED) 'Parasal Gevşeme' programının sona ermesiyle ülkeye giren yabancı sermayede ciddi anlamda kısıtlama olabileceği belirtildi. BPC, hükümetin yurtdışından gelen sermayeye ilaveten uzun vadeli kalkınma için gerekli olan yapısal reformlar yerine kısa vadeli teşviklere odaklanmasının ekonomiye bir başarı getirdiğini ancak bu yaklaşımın artık geri tepmeye başladığını bildirdi.

Ankara’da büyükelçilik yapan emekli diplomatlar Morton Abramowitz ve Eric Edelman liderliğindeki 12 uzmanın hazırladığı raporda Türkiye'nin 2013’ten beri 'Kırılgan beş' ekonomiden biri olduğuna işaret edildi.

Raporda, önümüzdeki günlerde Türkiye’ye gelen sıcak paranın tehlikeye girebileceği ifade edildi. Buna gerekçe olarak, FED’in para politikasında yapacağı değişiklikler ve Erdoğan hükümeti tarafından uygulanan politikaların Türkiye’yi yabancı yatırımcılar için daha az çekici hale getirebileceği gösterildi.

ERDOĞAN, GÜCÜNÜ PEKİŞTİRMEK İÇİN HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ KURBAN ETTİ

Raporda şu değerlendirmelere yer verildi: "2014’te iki seçim atlatan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, şimdi de Haziran ayında yapılacak seçimler öncesi faiz oranlarını düşük tutmak istiyor. Hükümetin ekonomiyi bu şekilde işler halde tutması, uzun dönemde bazı erimelere neden olabilir. Siyasi riskler Türk ekonomisini tehdit eder. AK Parti’nin yapısal reformları gerçekleştirmek için isteksiz olması siyasi bir risktir.

2013 Haziran-Mayıs ayındaki Gezi Parkı protestoları ve Aralık 2013’te yolsuzluk soruşturması ile karşılaşan Erdoğan, gücünü pekiştirmek için demokratik gelişim ve hukukun üstünlüğünü kurban etmiştir."

YARGI SİSTEMİNE KARŞI YAPILANLAR ÇARPICI EKONOMİK SONUÇLAR DOĞURABİLİR

"Erdoğan, hükümete karşı yapılan yolsuzluk soruşturmalarını bastırmak için Türk yargısının bağımsızlığını zayıflattı ve politikalarını eleştiren gazetecileri çökertmeye çalıştı. YouTube ve Twitter’in yasaklanması ayrıca yakın zamanda Aralık 2014’te onlarca gazeteciye yapılan operasyonla ifade özgürlüğünün acıklı durumda olduğunu açık bir şekilde gösteriyor. Yargı sistemine, hukuk kurallarına ve ifade özgürlüğüne karşı yapılan bu saldırılar, politika ve ekonomiyi kalbinden vurdu bu da çarpıcı ekonomik sonuçlar doğurabilir. Türkiye ekonomisinin yavaşlamasında sadece Erdoğan’ın politik pozisyonu etkili değil; bunun yanında ülke demokrasisinin geleceği de bir etkendir. Politik gücün Erdoğan’ın elinde toplanması, Türkiye ekonomisinin büyümesini tehlikeye sokacaktır."

Raporda, Türkiye’nin büyük tüketici pazarı, pozitif nufüs istatistikleri, eşsiz jeopolitk konumu, sağlam banka sistemi gibi çok sayıda avantajı olmasına rağmen yurt içi ve küresel gelişmeler ile ekonomik yanlışların bu avatajların tümünü geçici dezavantajlara dönüştürebileceği uyarısında bulunuldu.

BANK ASYA'YA BASKI, SİVİL HAK İHLALİNE KUSURSUZ BİR ÖRNEK

Siyasi riskin ileri büyümenin önünde ciddi bir engel oluşturduğuna dikkat çekilen raporda, "Artan otoriterlik, gazeteci ve medyaya yönelik kısıtlamalar ve kuruluşlara yönelik yolsuzluk iddiaları 10 yıldan uzun bir süredir oluşturulan ekonomik dengeleri tehdit ediyor. Ekonomik sistemde hukukun üstünlüğü ilkesinden mahrumiyet ve hükümete yönelik giderek artan 'yandaşçılık' suçlamaları Türkiye’nin gücünü azaltabilir ve hatta muhtemelen ekonomik düşüşe neden olabilir. Hükümetin halka açık şirketlere müdahalesi ve yabancı yatırımcıları gerekçesiz bir şekilde denetlemesi yatırımcıların azalmakta olan inancını daha da olumsuz etkileyen demokrasi dışı eğilimi gösteriyor. Dolayısıyla yabancı sermaye akışındaki düşüş hızlanıyor. Erdoğan’ın yakın zamanda Bank Asya’ya baskı girişimleri, AKP’nin yurt içi politikalarının makro pazarları nasıl olumsuz etkilediği konusunda kusursuz bir örnek." ifadeleri kullanıldı.

İktidara yakın iş adamlarının yolsuzluk davalarında ön plana çıkması yatırımcıların 'risk algısı'nı yükselttiği ve Türkiye’ye ilgilerini azalttığı ifade edilen raporda, AK Parti'nin yargıya müdahalesinin, medya özgürlüğüne yüklenmesi ve iktidarını sürdürmek adına acımasız ve baskıcı yöntemlere meyletmesinin liberal demokrasi idealleri, güçler ayrılığı ilkesi ve sivil hakları ihlal etttiği dile getirildi.

ZAMAN’A POLİS BASKINI

Türkiye'de medyaya müdahalenin Sabah gazetesinin Çalık grubuna satılmasıyla başladığı iddia edilen raporda şu ifadeler yer aldı:

"Siyasi yapıların ve üst düzey yetkililerin basın üzerindeki etkilerine yönelik kaygılar 2007’de Sabah’ın Çalık Holding’e satılmasıyla giderek arttı. Bu satış hükümetin medya üzerindeki etkisinin giderek arttığı döneme girişin başlangıcı oldu. Sabah’ın satışı hükümete yakın çok sayıda ticari grubun gazete sahibi olmaya başlamalarına öncülük etti. Şu an Türkiye’de yayınlanan gazetelerin büyük çoğunluğu isteyerek veya istemeyerek Erdoğan’ı destekliyor. Bu ise Türkiye’de basın özgürlüğü için hayra alamet değil."

Aralık ayında Türkiye’nin en çok satan gazetesi Zaman’ın Genel Yayın Yönetmeni dahil çok sayıda medya çalışanı ve gazetecinin 'hükümeti devirmek suçlamasıyla' gözaltına alındığına dikkat çekilen raporda, "Erdoğan ve AKP içindeki birçok kişi, yurt içindeki muhaliflerini minimuma düşürmeyi amaçlayan demokrasi dışı ve baskıcı taktiklerini meşrulaştırmak adına milliyetçi retorikler kullanıyor." ifadeleri yer aldı.

'BULUT’UN BABACAN’IN YERİNE GELMESİ EKONOMİYE ZARAR VERİR'

Raporda, Erdoğan’ın Yiğit Bulut’u ekonomi baş danışmanı olarak ataması da 'kaygı verici bir gelişme' olarak değerlendirildi. Son 12 yılda ekonomik büyümeyi yöneten Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın 3 dönem kuralı sebebiyle görevinden ayrılmak zorunda kalacağına dikkat çekilen raporda, "Bulut’un son birkaç yılda Erdoğan üzerinde büyük derecede etkisi olduğu düşünülüyor. Bulut, 2013 yılındaki sokak protestolarını (Gezi Parkı) Erdoğan’ı devirmek hatta öldürmek amacını taşıyan komplolarmış gibi ayıpladı. Kendisinin tartışmalı konumu dikkate alınırsa, eğer Babacan’ın yerine Bulut atanırsa bu Türk piyasaları için çok aşırı derecede zarar verici olur." ifadesine yer verildi.

AK Parti’nin Haziran 2015 parlamento seçimleri için ekonomiyi reform kampanyasının merkezine koymakta kararlı olduğunu belirten düşünce kuruluşuna göre Türkiye'nin önümüzdeki birkaç yıllık kısa vadeli ekonomik performansını 'siyasi manzarası ve liderliği' şekillendirecek. Hükümetin devam eden seçim başarısında güçlenen ekonomi üzerinden yaptığı söylemler muhtemelen politika kararların da uzun süreli etkileri olacak.

"Hükûmetin devam eden seçim başarısı esnasındaki ekonomik güven söylemleri, muhtemelen bundan sonra da uzun süreli siyasi kararlarda etkisini gösterecek."

ANKARA YENİ TİCARET ORTAKLARI İÇİN ORTA DOĞU’YA BAKIYOR

BPC raporunda, Türkiye’nin siyaseti ve ekonomisinin de dünya sahnesinde karışık bir durumda olduğuna dikkat çekerek, "Ankara büyümesini yükseltmek amacıyla, yeni ticaret ortakları bulmak için Orta Doğu'ya baktı. Şimdiye kadar, Türkiye'nin göreceli refahı, onu bölgedeki kargaşadan izole etmiş ve bir milyondan fazla Suriyeli mültecilere cömertçe yardım sağlamasına izin vermiştir. Ancak bu ticaret yollarının birçoğu artık kesilmiş ve Türk ihracatını azaltmıştır." denildi.

Raporda, herşeye rağmen Türkiye’nin henüz geri dönüşü olmayan bir noktada olmadığını bunun için bazı reformları yapması gerektiği kaydedildi.

BPC’nin tavsiyeleri şu şekilde:

1. Merkez Bankası’na daha fazla bağımsızlık sağlanmalı. Bu, bankanın iktidardaki parti değil, Türkiye için en doğru kararları almasını sağlar.
2. Hukukun üstünlüğünün zayıf olmasıyla ilişkilendirilen riski azaltmak için şirketlere yasal koruma artırılmalı.
3. Düşük performanslı okullar için fon artırılarak eğitim sisteminde eşitsizliği azaltmak gerekir.