Arap Baharı'nın patlak vermesinden hemen önce Türkiye ile ortaklaşa yürüttükleri diploması trafiğiyle İran'ı uranyum takasına ikna eden aktörlerden biri olan Brezilya Eski Dışişleri Bakanı Celso Amorim, bir döneme damgasını vuran Tahran görüşmelerine ait hatıralarını kitaplaştırdı. Kitabın tanıtım programında gazetecilerle birlikte olan Amorim, uranyum takas anlaşmasının Ortadoğu yakın tarihinde taşıdığı öneme dikkat çekerken, Türkiye-İsrail krizinin Ortadoğu'daki barış sürecini çıkmaza soktuğunu ifade etti.

Dönemin liderleri Lula da Silva ve Erdoğan'ın, İran eski lideri Ahmedinejad ile masaya oturmasının netice verdiği görüşmeler tüm dünyanın ilgisini çekmiş ve Ortadoğu serüvenine farklı bir bakış açısı kazandırmıştı. İran'la yürütülen görüşmeler çerçevesinde dünya ve bölge liderleri ile yapılan görüşmelere ışık tutan Amorim'in hatıraları, yakın dönem Ortadoğu tarihine farklı bir perspektif sunuyor.

Amorim ilginç çalışmasında İran müzakereleri ile birlikte Suriye, Filistin, İsrail ve Mısır gibi ülkelerin liderleriyle arasında geçen diyaloglara da yer veriyor. Kitap ayrıca, Ortadoğu'da barışın inşasına yönelik Brezilya hükümetinin girişimlerini ve perde arkasında yaşanan olayları hikaye ederken 'Tahran deklarasyonu kaçırılmış bir fırsat mıydı?' sorusuna da cevap arıyor. Erdoğan hükümeti ve dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'na sıkça referans verilen kitapta, uluslararası camianın Türkiye'ye bakışının nasıl bir değişime uğradığına dair ayrıntılar yer alıyor.

'TÜRKİYE-İSRAİL KRİZİ, ORTADOĞU'DA DİYALOG SÜRECİNİ BİTİRDİ'

Örneğin, Suriye ve İsrail arasında yaşanan Golan tepelerine ilişkin sorunun çözümü için Esed'le yaptığı görüşmede Brezilyalı bakan, Esed'in İsrail ile yüz yüze görüşmek istemediğini, Ankara'nın arabuluculuğu konusunda ısrarcı olduğunu fakat 'Davos krizi' nedeniyle bu görüşmelerin yapılmasının mümkün olmadığını dile getiriyor. Aynı şekilde İsrail'in arabulucu olarak bölgeye yakın oluşu nedeniyle Türkiye'yi tercih ettiğini, ancak Mavi Marmara hadisesinden sonra iplerin tamamen koptuğunu, liderlerin kendi ağzından duyduğu ifadelerle anlatıyor. Yaşanan hadiseler sonrası Brezilya'nın bölgedeki tüm unsurlarla tarafsız biçimde diyalog kurabilen tek ülke olarak kalmasının, Türkiye'yi kıskançlığa sevkedebileceği gerekçesiyle endişe duyduğunu dile getiriyor.

Kitabın bir başka bölümünde ise Amorim, Türkiye-Brezilya yakınlaşması ve Ortadoğu barış sürecinde birlikte insiyatif alma girişiminin hangi noktada ayrılık gösterdiğini anlatan şu ifadelere yer veriyor:

"Ankara'daki görüşmelerimiz daha çok İran konusunda gerçekleşiyordu. Ancak bir seferinde Abdullah Gül, Hamas hakkında bir değerlendirmede bulundu. Yakın zamanda başbakan olarak seçilen İsmail Haniyeh ile bir görüşme yapacağını ve kendisine orta yolu seçmesi için tavsiyelerde bulunacağını belirtti. Plana göre başlangıç olarak Haniyeh'ten somut tepkiler içermeyen uzlaştırıcı bir dil kullanması istenecekti. Bu meseleyi derinlemesine konuşamadık ama Brezilya ve Ankara'nın anlayış çerçevesinde benzerlik olduğunu bir kenara not ettim. Daha sonraları şunu anladım ki Türkiye'nin Hamas'a olan ilgisi, çoğulcu bir görüş olmaktan öte, Müslüman Kardeşler örneğinde olduğu gibi AKP'nin ılımlı İslam'a duyduğu sempatiden ibaretmiş."

Kitap tanıtım programında Cihan muhabirinin sorularına da cevap veren Amorim, Türkiye ve Brezilya'nın özellikle savunma alanında aynı perspektife sahip olduğunu, görev süresi boyunca bu tutumu geliştirmeye yönelik karşılıklı girişimlerde bulunulduğunu, bu kapsamda heyetlerin bir araya geldiğini ve ortak projeler üzerinde konuşulduğunu hatırlattı.

Türkiye'nin İsrail ile yaşadığı krize çok şaşırdığını söyleyen tecrübeli bakan, İsrail'in müzakereleri yeniden başlatma konusunda aracı olmasını talep ettiğinde kendisini Davutoğlu'ya konuşmak zorunda hissettiğini açıkladı.

Brezilya hükümetinin icraatları hakkında konuşmaktan kaçınan Amorim, Türk dış politikası hakkında da yorum yapmaktan çekindi. Davutoğlu ile kişisel bir dostluğu olduğunu dile getiren Amorim, Ortadoğu coğrafyasında birbiriyle çatışan güçlerin aynı sahnede yer aldığını, bu sebeple Türkiye'nin bölgede yaşanan olaylara karşı bireysel yaklaşımını bölgeden uzak biri olarak yargılamayı uygun görmediğini dile getirdi.