AK Parti hükümetinin göreve getirdiği ilk Merkez Bankası Başkanı olan Durmuş Yılmaz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti yönetimine ağır eleştirilerde bulundu. Dindar kişiliğiyle bilinen Yılmaz, iktidarın son yıllardaki icraatlarının ahlaki çöküntüye sebep olduğunu dile getirerek, “Kendi değerlerimizi tüketiyoruz. Güç, insanı kirletiyor” dedi. Erdoğan ve AK Parti’ye “ahlaki manifesto” niteliğinde uyarılar yapan Durmuş Yılmaz, dindar bir insan olarak son yaşananların kendi hayallerini ve ideallerini de çökerttiğini söyledi.

Bank Asya konusundaki hukuksuzluklara da dikkat çeken Yılmaz, “Bankanın rasyoları çok güçlü” dedi. Durmuş Yılmaz, Bank Asya’ya vurulacak darbenin “hissedarlardan ziyade Türkiye ekonomisine zarar vereceği” uyarısında bulundu.

2009 yılında Euromoney dergisi tarafından “dünyanın en iyi merkez bankası başkanı” seçilen Yılmaz, Türkiye’de işsizliğin daha da artacağı ve mevcut refahın sürdürülmesinin çok zor olacağı öngörüsünde de bulundu.

MHP Uşak milletvekili adaylığının ilanı sonrasında Amsterdam’da gurbetçilere konuşan Yılmaz, ardından Cihan Haber Ajansı’na önemli açıklamalar yaptı.

ALDATAN DEĞİL, ALDANAN OLSAK DAHA İYİYDİ

İktidarın yaptığı bunca hatalar dolayısıyla halktan özür dileme erdemini göstermediğini ve halkı aldattığını söyleyen Yılmaz, “Aldatmak ve aldanmak arasında tercih yapmak zorunda kalırsak, aldatılmış tarafında olmak bizim için daha iyiydi.” dedi.

İlk yıllarda AK Partili yöneticilerin ‘hâl dili’ (yaptıkları) ile halkı kazanacağını umduğunu; ama bunda da hayal kırıklığına uğradığını dile getiren Yılmaz, “Başlangıçta ortaya konulan olumlu tavırlar, yerini dünyevileşmeye bıraktı… Gelinen nokta itibarıyla şüphelileri zaten helalleştirmiştik. Haramları ise helalleştirme yolunda hızla ilerliyoruz." dedi.

BÖYLE GİDERSE ÜLKEMİZ ÇOK ZARAR GÖRECEK

AK Parti’nin son yıllarında Türk-İslam medeniyetinin içinin boşaltıldığını, değerler üreticisi değil tüketicisi hale gelindiğini söyleyen Yılmaz, “Biz bir diriliş istiyorduk. Ama var olan değerleri tüketmek gayreti içisindeyiz. Buna dur denilmesi gerekiyor… Böyle giderse ülkemiz çok zarar görecek.” uyarısını yaptı.

İslam dininin emrettiği üzere “Haksızlıktan değil haktan yana olacaktık” diyen Yılmaz, iktidarın haksızlık ve adaletsizliklerine örnek olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yüksek oy alan rektörleri atamamasını gösterdi.

Merkez Bankası Eski Başkanı Yılmaz, AK Parti’nin Türkiye’ye daha fazla refah ve huzur getirmesinin mümkün görünmediğini savundu. Yılmaz’ın açıklamaları şöyle:

KENDİ DEĞERLERİMİZDEN UZAKLAŞIYORUZ

“Biz bir iddia ile ortaya çıktık. Burada biz derken, şu anki AKP iktidarını demek istiyorum. Bizim referansımız dünyadaki beşeri alternatif medeniyetlerin değer yargıları olmayacaktı, biz İslam medeniyetini, onun değerlerini esas alacaktık. Üretirken de bölüşürken de, paylaşırken de bu referanslarımıza göre hayatımızı tanzim edeceğiz dedik. Böyle bir referans ile ortaya çıktık ve iddiamız bu idi. Fakat geldiğimiz nokta itibari ile biz bu referanslardan oldukça uzağa düşmeye başladık. Örnek mi istersiniz. Üniversitelere rektörler atanıyor. En yüksek oy alanı değil de kendisine uygun olanı birinci sıraya yazıyor. Yüksek oy alan sona gidiyor. Cumhurbaşkanı tarafından onaylanıyor.”

REFERANSIMIZ İSLAM MEDENİYETİ DİYECEKSİNİZ; AMA TERSİNİ YAPACAKSINIZ

“Bunun dışında, kamu mallarının harcanması konusunda şeffaf olunması söyleniyor. Fakat referanslara göre cevap vermiyoruz. Onu filan da yaptı. Demirel veya Sezer de yaptı deniliyor. Bunlar savunma aracı olabilir. Beni rahatsız eden husus, referansınızı İslam medeniyeti diyeceksiniz, İslam ahlakı diyeceksiniz, İslam'ın öngördüğü prensipler diyeceksiniz ve arkasından da böyle bir olumsuzluk ortaya çıktığında, bu olumsuzlukları yapan ve sizin eleştiregeldiğiniz insanların yaptıkları ile kendinizi mukayese edeceksiniz. Bu son derece rahatsız edici bir durum.

ÇIKARLARIMIZA TERS BİLE OLSA “EVET, YANLIŞ YAPTIK” DEYİP ÖZÜR DİLEMELİYİZ

“Özümüze dönerek, ortaya koyduğumuz kendi aleyhimize de olsa, kendi çıkarımıza da zarar verse eğer yanlış yaptık isek, evet yanlış yaptık diyebilmeliyiz. Bu yanlış için de gerektiğinde özür dilemeliyiz. Bu da şeffaflığı gerektiriyor. Ama şu anda Türkiye'de işler son derece opak bir şekilde gidiyor; yani şeffaf değil. Başlangıçta ortaya konulan olumlu tavırlar, yerini dünyevileşmeye bıraktı. Bu durumların ben yanlış olduğunu söylemeye her ortamda gayret edeceğim."

İKTİDAR OLURSAK AYNI HAKSIZLIKLARI YAPMAYACAĞIZ DEDİK, AMA…

“Birtakım ideallerimiz vardı. Herkesin idealleri olduğu gibi. Müslümandık Elhamdülillah. Birtakım uygulamalar yüzünden Türkiye'de sıkıntılarımız oldu. Dolayısıyla Allah'a biz dedik ki, nasip eder de bizde ülke yönetiminde söz sahibi olur isek, inşallah biz başkalarına (bunları) yapmayız. Biz doğru olanı yapmaya gayret ederiz. Ve bu ideal ile 18 yaşımdan 68 yaşıma gelinceye kadar bu çizgide yönüm ve yöntemim devam etti.”

SON 4-5 YILDA İDEALLERİM ÇÖKMÜŞ DURUMDA

“Hayallerimiz vardı, inancımız vardı. Yalan söylemeyecektik. Daima ve daima doğruyu söyleyecektik. Aleyhimize de olsa, yanlış da yapsak, yanlış yaptığımız yerde evet yanlış yaptım, hata ettim erdemini gösterebilecektik. Daima doğrudan yana olacaktık. Haksızlıktan yana olmayacaktık. Haklıdan yana olacaktık. Ve üretken olacaktık; ürettiğimizi hakça paylaşacaktık. Bugün geldiğimiz nokta itibari ile itiraf edeyim, benim bu ideallerimin büyük bir kısmı çökmüş vaziyette. Çünkü ben şuna inanıyordum, dinin topluma değer kazandıracağına olan bir inancım vardı. Ama bu olan bitenlerden sonra, 10-12 yılını demeyeyim ama özellikle son 4-5 yılda Türkiye'de olanlar bitenler, benim bu idealimi son derece zayıflattı ve darbe vurduğunu düşünüyorum."

HAK YEMEYECEKTİK, MİLLETE YAŞAYIŞIMIZ İLE ÖRNEK OLACAKTIK

“Biz hak yemeyecektik. Hak yedirmeyecektik. Daima haklıdan yana olacaktık. Aldatmayacaktık. Aldanmayacaktık. Eğer aldatmak ile aldanmak arasında bir tercih yapmak zorunda kalır isek, aldatılmış tarafında olmak bizim için daha iyiydi. Biz ‘emri bil-maruf, nehyi anil-münker’ yapacaktık (İyiliği teşvik edip kötülüklerden sakındıracaktık). Bunu yaparken de aşırılığa gitmeden öyle bir hayat tarzımız olacaktı ki biz başkasına nasihatte bulunmadan, onlara yol göstermeden onlar bizim hal ve hareketlerimize bakarak, davranışlarımıza bakarak bizde hikmet görecek, biz ona herhangi bir telkinde bulunmadan o bizim davranışlarımızı içselleştirecek ve bu şekilde bu insanları kazanacaktık.”

NECİP FAZIL’IN BAHSETTİĞİ BALÇIK ŞİMDİ DAHA DA DERİNLEŞTİ

“Ama son bir kaç yılda ülkemizde olan bitenleri görüyoruz ki maalesef güç insanı kirletiyor. Rahmetli Necip Fazıl'ın dediği gibi ülkede bir buzdağı vardı. Hohlaya poflaya bu buzdağı eritildi. Ama ortalık bir balçığa dönüştü. Bugün geldiğimiz nokta itibari ile bu balçık daha da derinleşti. Hepimizin bir şekilde paltolumuzun paçasına pas ve kir bulaştı. Bu kirlenmeden nasıl uzak kalabiliriz, nasıl hayatımızı devam ettirebiliriz sorusu son derece önemli. Gelinen nokta itibarıyla, şüphelileri zaten helalleştirmiştik. Haramları ise helalleştirme yolunda hızla ilerliyoruz."

MEDENİYETİMİZİN İÇİ BOŞALTILIYOR; BİZDEN ÖNCEKİ NESİLLERİN FEDAKARCA ÜRETTİĞİ DEĞERLERİ TÜKETİYORUZ

"(Siyasete girme sebebim) ülkemizin şu an içinde bulunduğu değerler erozyonuna karşı ben ne yapabilirim sorusuna karşı duyduğum sorumluluk duygusudur. Gerçekten ülkemizde öyle bir noktaya geldik ki asırlarca büyüklerimizin ortaya koyduğu, geliştirdiği kültürel normlarımız ve sinir uçlarımız ile artık oynanıyor. Ve ortaya koyduğumuz medeniyet unsurlarındaki kavramlar ve birikimlerin içi boşaltılıyor. Biz artık değer üreticisi değiliz. Biz değer tüketicisiyiz. Tükettiğimiz değerler, bizden önceki nesillerin fedakârca ortaya koydukları davranışlar sonucunda ortaya çıkan toplumun ortak malı.”

BİZ BİR ‘DİRİLİŞ’ İSTİYORDUK, BUNUN ANAHTARI DA CEBİMİZDEYDİ; AMA OLMADI…

“Eğer bu şekilde gidersek, biz ülke olarak gerçekten çok zarar görebileceğimizi düşünüyorum. Biz bir diriliş istiyorduk. Yine Rahmetli Necip Fazıl'ın dediği gibi, kaybettiğimiz anahtarımız ki bu anahtar bizi İslam medeniyetine döndürecekti. Dışarıda başka yerde arıyorduk. Bir nesil bunu yanlış yaptı. Aslında anahtar bizim ceketimizin cebinde idi. Ve oradan bulacaktık. Düştüğümüz yerden tekrar doğrulacaktık. Fakat bugün geldiğimiz nokta itibari ile artık anahtarın cebimizde olduğunu bile kabul etmiyoruz. Dolayısıyla var olan değerleri tüketmek gayreti ve çabası içerisindeyiz. Bu son derece yanlış durum. Buna dur denilmesi gerekiyor. İnsanlara daha hakça, daha doğru daha müreffeh ve daha huzurlu bir ortamı sağlamamız çok fazla mümkün görünmüyor. Çünkü biz şu anda gerçekten bu değerleri üretir değil, tüketir hale geldik.”

DOĞRU MESAJ VERMEK, SEÇİLMEKTEN DAHA ÖNEMLİ

Millete doğru mesaj vermenin önemine dikkat çeken Yılmaz, kendisinin milletvekili adayı olmasını ise şöyle değerlendirdi: “Ülkeme faydalı olabilmek ve birikimlerimi kullanmak amacı ile siyasete girdim. Burada da benim için doğru olan, söylenmesi gereken sözleri fikirleri insanlar ile paylaşabilmek. Dolayısıyla bunu bir fırsat olarak öngördüğüm için siyasete girdim. Şu anki duygularım İnşallah başarılı olurum diyorum. Seçilmek önemli; ama, ondan daha önemlisi insanlara doğru mesaj vermek. Doğruları anlatmak. Eğer bu doğrular anlaşılır ise ben kendimi başarılı sayarım.”

ARINÇ’A CEVAP: HERKES BİLDİĞİNİ HALKLA PAYLAŞMALI

Yılmaz, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın son çıkışları ve “henüz kral çıplak demedik, belki diyeceğiz” mealindeki sözleri konusunda da şu değerlendirmeyi yaptı: “İnsanlar bir şeyler biliyorlar ise ve memleketin yararına olacağını da düşünüyorlar ise beklemeden bunu kamuoyu ile şeffaf bir şekilde paylaşmaları herkesin menfaatinedir, ülkemizin çıkarınadır diye düşünüyorum.”

BANK ASYA’NIN RASYOLARI ÇOK GÜÇLÜ; İKTİDAR BATIRIRSA ÜLKE ZARAR GÖRÜR

Durmuş Yılmaz'ın Bank Asya'nın başına gelenlerle ilgili değerlendirmeleri ise şöyle: "Bank Asya'nın herhangi bir yanlışı oldu ise bunun belirlenip gerekin yapılması kamusal otoritenin mutlak görevidir. Ancak ben bu ana değin kamuoyundaki tartışmalardan, Bank Asya'nın yanlışının ne olduğu konusunda açık ve net bilginin otaya konmadığını görüyorum. Bankanın rasyolarının son derece güçlü olduğu görülüyor. Peki sorun nedir diyebilirsiniz? Sorun herhalde kurala dayalı bir toplum olmaktan ziyade duruma dayalı bir toplum olmanın sonucu gibi geliyor bana. Özetlemem gerekirse; yanlış var ise mutlaka üzerine gidilmeli. Ama konuya siyaseten yaklaşılmamalı. Böyle olduğu takdirde sistemin zarar görebileceğini düşünüyorum. Bu konuda bin düşünüp bir kere konuşmak ve bu çerçevede gerekeni yapmak herkesin çıkarınadır. Eğer Bank Asya siyaseten batırılır ise bu sorun Bank Asya hissedarlarının sorunundan ziyade ülke ekonomisinin sorunu olacaktır."

GELİRLER DÜŞECEK, İŞSİZLİK ARTACAK; YURTDIŞI YATIRIMLARI ÇEKMEK ÖNEMLİ…

Öte yandan önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisinin karşı karşıya kaldığı en önemli sorunun 'büyüyememe' olacağına dikkat çeken Yılmaz, ekonominin şu andaki 3-3,5 bandından daha hızlı büyümesini sağlayacak yapısal tedbirlerin alınması gerektiğini vurguladı. Orta ve dar gelirliyi bekleyen en önemli sıkıntının ekonominin yeteri kadar hızlı büyüyememesi olduğuna işaret eden Yılmaz, bu durumda gelirlerin düşeceğini ve işsizliğin artacağını belirtti. Böyle yapısal bir sorunun Merkez Bankası'nın para politikası ile değil hükümet tarafından çözülebileceğini kaydeden Yılmaz, bu çerçevede dünyada bulunan tasarruf fazlasının Türkiye'ye yatırım olarak çekmenin büyük önem taşıdığını söyledi.