Dünya çapında bazın özgürlüğünü teşvik eden, bağımsız ve kar amacı gütmeyen New York merkezli Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Başbakan Ahmet Davutoğlu’na Türkiye’de yaşanan basın özgürlüğü ihlalleri ile ilgili bir mektup yazdı.

Kurumun İdari Müdürü Joel Simon tarafından dün kaleme alınan mektupta, "Gazetecileri Koruma Komitesi bu mektubu Türkiye'deki yeni bir basın karşıtı dalga üzerine Başbakana Davutoğlu’na uyarıda bulunmak ve Davutoğlu’nun makamının gücünü bu uygulamaları tersine çevirmek için kullanmasını istemek amacıyla yazdı" denildi.

Mektupta, 1 Şubat günü Hollandalı serbest gazeteci Frederike Geerdink’in sosyal medyada PKK ve KCK için "propaganda yapmakla" suçlandığı ve suçlu bulunması durumda Geerdink’in beş yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya kalacağı hatırlatıldı. Ayrıca Cumhuriyet gazetesinin basıldığı matbaaya yönelik polis baskını ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Ceyda Karan ve Hikmet Çetinkaya aleyhine cezai soruşturma başlatması da anımsatıldı. Çetinkaya ve Karan'ın sosyal medya üzerinden ölüm tehditleri aldıkları kaydedildi. Mektupta, Aralık sonlarında gazeteci Sedef Kabaş'ın evine yapılan polis baskınına, kısa süreliğine gözaltına alınmasına, bilgisayarına ve telefonuna el konulmasına değinildi. Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink'in durumuna benzer şekilde sosyal medya iletileri sebebiyle beş yıla kadar hapis istemiyle karşı karşıya olduğuna atıf yapıldı.

Mektupta, Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı'nın gözaltına alınmasına ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca'nın tutuklanmasına geniş yer ayrıldı. Mektupta, "Söz konusu isimlere yönelik suçlamaların ciddi suçlamalar olmasına karşın yetkililerin henüz Dumanlı ve Karaca'nın herhangi bir suç işlediklerine dair delil ortaya koymuş olmadıkları" vurgulandı: "Dumanlı için yurtdışına çıkış yasağı getirildi ve Karaca 14 Aralık'tan bu yana hapiste mahkeme önüne çıkacağı günü bekliyor. Bu 2 kişi için mahkeme tarihi henüz belli değil. Basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğüne karşı bu yakın tarihli ihlaller, mesleki faaliyetten dolayı hapiste olan gazetecilerin sayısındaki sert düşüş gibi hükümetiniz tarafından atılan olumlu adımlara gölge düşürüyor."

İşte mektubun tam metni:

"Sayın Başbakan Davutoğlu,

Gazetecileri Koruma Komitesi size bu mektubu Türkiye'deki yeni bir basın karşıtı dalga üzerine uyarıda bulunmak ve makamınızın gücünü bu uygulamaları tersine çevirmek için kullanmanızı istemek amacıyla yazıyor.

Ekim ayında Ankara'daki görüşmemizde makamınızın Türkiye'de mesleki faaliyetlerinden dolayı tehdit edilen gazetecilere koruma sağlayacağına dair taahhüdünü memnuniyetle karşılamıştık. Diğer yetkililerle görüşmelerimizde de Türkiye'nin özgür basın ve ifade özgürlüğü koşullarını iyileştirmeye yönelik yargı reformunu devam ettirmeye kararlı olduğu konusunda temin edildik.

Ancak bazı toplantılardan çıkarken de medyaya yönelik resmi bir düşmanlık olduğu hissine kapıldık ve bu düşmanlığı son aylarda basın özgürlüğüne yönelik bir dizi saldırıda iş başında gözlemledik. Bunlar arasında sosyal medyadaki faaliyetleri dolayısıyla gazetecilerin taciz edilmeleri ve yargısal işleme tabi tutulmaları, gazetecilerin sosyal medya iletilerinin engellenmesi, hassas bir haberin işlenmesinin yasaklanması ile birlikte gazetecilerin gözaltına alınmaları, polis baskınları ve cezai soruşturmalara tabi tutulmaları var. Bu hareketlerin Türkiye'de haberciliğe olumsuz etkisi var.

Bu belli vakaların detayları arasında şunlar bulunuyor:

--1 Şubat günü güneydoğu şehri Diyarbakır'dan bir savcı Hollandalı serbest gazeteci Frederike Geerdink aleyhine onu sosyal medyada yasadışı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ve Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) için "propaganda yapmakla" suçlayan bir iddianame hazırladı. Suçlu bulunduğu durumda Geerdink beş yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya.

Geerdink 2006 yılından beri Türkiye'de gazeteci olarak çalışıyor; odaklandığı konular arasında Kürt meselesi, siyaset ve insan hakları var; ve çeşitli uluslararası yayınların yanı sıra Türkçe haber sitesi Diken için de düzenli köşe yazıları yazıyor. Diken köşe yazıları ve bazı sosyal medya paylaşımları Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı Hakan Özdemir'in iddiasına göre PKK ve KCK övgüsü ile Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik kötüleme içeriyordu. Savcı ayrıca iddianamesinde Geerdink'in Türkiye'yi militan grup İslam Devleti'ne yardım eden bir ülke gibi gösteriğini belirtti. Geerdink bu suçlamaların tamamını reddetti; sadece haberlerini ve yorumlarını sosyal medyada paylaşan bir gazeteci olduğunu söyledi. Nisan ayının sekizinci gününde yargıç karşısına çıkacak.

Bu iddianame öncesinde Geerdink 6 Ocak günü gözaltına alınıp üç saat süreyle sorgulanmış ve Diyarbakır'daki evi terörle mücadele polisi tarafından aranmıştı.

--Basında yer alan haberlere göre Ocak ayı ortalarında polis Cumhuriyet gazetesinin basıldığı matbaayı bastı ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı gazete ve köşe yazarları Ceyda Karan ve Hikmet Çetinkaya aleyhine cezai soruşturma başlattı. Bu köşe yazarları Fransız gazetesi Charlie Hebdo'nun 7 Ocak tarihinde mizahi yayına karşı gerçekleştirilen ölümcül saldırının ardından yayımlanan ilk sayısının kapağına köşelerinde yer vermişlerdi.

Çetinkaya, kendisinin ve Karan'ın sosyal medya üzerinden ölüm tehditleri aldıklarını söyledi.

Türkiye'nin en üst düzey liderleri bu tehditlere tepki vermek yerine Cumhuriyet'in Charlie Hebdo içeriğini yayımlama kararını bir provokasyon olarak nitelendirdiler. Özellikle de siz 15 Ocak günü gazetenin insanları kendine saldırtmak için provoke ettiğini söylediniz.

--Yine Ocak ayı ortalarında bir Türkiye mahkemesi, jandarmanın güneydeki Adana ve Hatay illerinde 2014 yılının Ocak ayında durdurduğu, Türkiye istihbarat teşkilatına ait olduğu öne sürülen ve Suriye'deki İslamcı militanlara silah kaçırdığından şüphelenilen kamyonlara dair haber yapılmasına yasak getirdi. Devletin medya denetçisi Radyo Televizyon Yüksek Kurulu'nun bildirdiğine göre yayın yasağı olaya dair devam eden soruşturmadan dolayı gerekliydi.

CPJ araştırmaları Türkiyeli yetkililerin hassas konulara devamlı yayın yasağı getirerek halkı haber alma hakkından mahrum ettiğin gösteriyor.

--Ocak ayının 15. gününde bir İstanbul mahkemesi Twitter'a Temmuz ayında İnternet gazetesi Radikal'de yayımlanan, yasadışı telefon dinlemeleriyle ilgili bir habere dair tweet'lere engelleme getirmesini emretti. Radikal haberinin kendisine de Türkiye içinden erişime engel getirildi.

--Aralık ayının sonlarında polis televizyon gazetecisi Sedef Kabaş'ın evini bastı, kendisinin yerel basına aktardığına göre gazeteci kısa süreliğine gözaltına alındı ve bilgisayarı ile telefonuna el koyuldu. Şu anda, Hollandalı serbest gazeteci Frederike Geerdink'in durumuna benzer şekilde, sosyal medya iletileri nedeniyle beş yıla kadar hapis istemiyle karşı karşıya. Türkiye basınında yazdığına göre suçlamanın sebebi üst düzey Türkiyeli yetkililer aleyhine yürütülen bir yolsuzluk dosyasını kapatan bir savcının adını andığı bir tweet. Haberlere göre gazeteciye getirilen suçlamalar arasında "terörle mücadele eden kişileri hedef göstermek" var.

--Yine Aralık ayında polis Amerika'da yaşayan Türk vaiz Fethullah Gülen'in yönettiği hareket ile bağlantılı görülen iki medya kuruluşunu bastı. Zaman gazetesinin genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı bunlardan biri sonucunda gözaltına alındı ve Samanyolu Televizyonu Başkanı Hidayet karaca diğeri sonucunda tutuklandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu'ndan alıntı içeren haberlere göre, o ayda Türkiyeli savcılar tarafından işleme konulan bu iki yakalama emri, 31 kişiyi içeren, "terör örgütü kurma", sahtekarlık ve iftira içeren suçlarının işlediklerine dair bir grubun parçasıydı.

Bunlar ciddi suçlamalar olmasına karşın yetkililer henüz Dumanlı ve Karaca'nın herhangi bir suç işlediklerine dair delil ortaya koymuş değiller. Bu arada, Dumanlı için yurtdışına çıkış yasağı getirildi ve Karaca 14 Aralık'tan bu yana hapiste mahkeme önüne çıkacağı günü bekliyor. Bu iki kişi için mahkeme tarihi henüz belli değil.

Basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğüne karşı bu yakın tarihli ihlaller, mesleki faaliyetten dolayı hapiste olan gazetecilerin sayısındaki sert düşüş gibi hükumetiniz tarafından atılan olumlu adımlara gölge düşürüyor.

Sayın Başbakan, Türkiye'nin liderleri, en azından prensip olarak, özgür basından yana olduklarını söylediler ama aynı liderler (siz de dahil) kamuoyu önünde gazetecileri eleştirip işlerini kötülediler de. Bu resmi tavır polislerin, savcıların, mahkemelerin ve denetçilerin medyaya yönelik hareketlerine olanak sağlıyor ve toplumun düşmanlık besleyen kesimlerinin gazetecileri tehdit etmekte hatta onlara fiziksel saldırıda bulunmakta kendilerini özgür hissettikleri bir ortamın oluşmasına katkıda bulunuyor.

Sizden yüksek makamınızın yetkisiyle basın özgürlüğünü savunma ve gazetecilere yönelik saldırların karşısında durma şeklinde sesinizi yükseltmenizi, medya için daha hoşgörülü bir atmosfer yaratmanızı istiyoruz.

Zamanınız ve değerlendirmeniz için teşekkürler.

Saygılarımla,

Joel Simon

İdari Müdür"