Türk ve Güney Afrikalı gazeteciler, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) Medialog Platformu, Media Monitoring Africa (MMA) ve Freedom of Expression Institute (FXI) işbirliğiyle düzenlenen 'Uluslararası Tecrübeler Işığında Medya Özgürlüğü' çalıştayında bir araya geldi.

İstanbul'da düzenlenen çalıştayda, 'Türk Medyasına Global Bakış' ve 'Zor Zamanlarda Medya ve Gazeteci Olabilmek' adlı iki oturum gerçekleştirildi. Güney Afrika Radyo ve Televizyon Kurumu, Güney Afrika City Press gazetesi, Media Monitoring Africa, Afrikaans Language Daily gazetesi, Sunday Times gazetesi gibi medya kurumlarından editör ve üst düzey yöneticilerin katıldığı çalıştaya, Türkiye'den de medya mensupları katıldı. Basına yönelik baskı ve sansürün korkutucu boyutta olduğu vurgulanan çalıştayda, Afrikalı ve Türk basın mensupları tecrübelerini paylaştı.

Açılış konuşmasını yapan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, karşılıklı anlayışa önem verdiklerini dile getirdi. Birleşmiş Milletler (BM) Ekonomik ve Sosyal Konseyi'ne 'genel danışman' statüsüyle üye dünyada 146 sivil toplum kuruluşu olduğuna dikkat çeken Yeşil, Türkiye'den ilk ve tek üyenin ise GYV olduğunu belirtti. Türkiye'nin aleyhinde konuşma gibi bir dertlerinin olmadığını vurgulayan Yeşil, hastalığı olanın tabip araması gibi tecrübe edilmiş ilaçlar varsa onlardan faydalanmak amacıyla böyle bir çalışma yaptıklarını kaydetti.

Türkiye'de medyanın geldiği durumu da özetleyen Yeşil, ifade özgürlüğü ilkesine bağlı olarak çalışan medya kurumlarının azaldığını söyledi. Hükümete yakın yayın yapan televizyon sayısının 20'ye, gazete sayısının ise 10'a yaklaştığına dikkat çeken Mustafa Yeşil, buna karşılık iktidara yönelik olumsuz haber yapmayan medya kurumlarının oranının yüzde 80'e ulaştığını belirtti.

KARACA HÂLÂ HAPİSTE

GYV Başkanı Yeşil, 'hukuk tarihinde komikliğin zirvesinde denilecek bir gerekçe' ile Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca'nın 68 gündür hapiste olduğunu hatırlattı. Güney Afrika'da Mandela gibi kararlı insanlar olduğuna değinen Yeşil, Türkiye'de de demokrasi için bedel ödeyen Karaca gibi kıymetli insanlar bulunduğunu kaydetti.

Media Monitoring Africa (MMA) İcra Müdürü Willam Bird ise medya özgürlüğünün demokrasinin olmazsa olmazı olduğuna dikkat çekti. Medya özgürlüğü hakkında 'dikensiz bir gül bahçesi olmadığı' açıklaması yapan Bird, Güney Afrika'da da Türkiye'deki basına yapılan baskının bir benzeri durumu yaşadıklarını söyledi. Bird, tam olmasa da problemin üstesinden dijital medyadaki Twitter ve Facebook gibi sosyal ağlar vasıtasıyla geldiklerini ifade etti.

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ceren Sözeri, Türkiye'deki basın tarihinde medyadakilerin ve medya patronlarının daima hükümetle irtibatta olduğunu anlattı. 1920 ile 1950 yılları arasında gazeteci ve medya sahiplerinden 50'ye yakın kimsenin milletvekili seçildiğini belirtti. 1980 darbesi sonrası ve özellikle Turgut Özal ile birlikte özel sektörün de medyaya girdiğini ancak belli bir süre sonra gazetecilik karlı bir iş olmayınca televizyon, dergi ve radyo alanlarının da kullanılmaya başlanıldığına dikkat çekti.

MEDYA PATRONLARINA KAMU İHALESİ

Sözeri, AK Parti'nin iktidara geçmesinden 2 sene sonra basının muhalefete başlamasıyla hükümetin iki farklı politika izlediğine değindi. Sözeri, hükümetin ilk olarak kendisine muhalif yayın yapan medya kurumlarının vergi borçlarını gündeme getirerek alanlarını kısıtlama ve satılmasını sağladığı, daha sonra kendisine yakın medya patronlarına bu medya kurumlarını sattığını açıkladı.

Türkiye'de televizyonlar da dahil olmak üzere medyanın kârlı bir sektör olmaktan tamamen çıktığını ifade eden Sözeri, hükümetin kendisine yakın medya patronlarının başka sektörlerdeki iş alanlarında kendilerine kamudan ihale imkanı sunduklarını kaydetti. Avrupa ülkelerinde medya patronlarının kamu ihalesi almasının yasak olduğunu hatırlatan Sözeri, bu durumun AB adayı Türkiye'nin başına dert açacağı uyarısını yaptı.

Afrikaans Language Daily Gazetesi Yardımcı Editörü Liezel de Lange ise vatandaşların daha çok günlük hayatta kalma derdi olduğunu, basın özgürlüğü gibi bir dertleri olmadığını dile getirdi.

'MEDYAYA BASKI VAR' DİYENLERİN ORANI, 2015'TE YÜZDE 70'E DAYANDI

Gezici Araştırma Merkezi Genel Müdürü Murat Gezici de rakamlarla AK Parti hükümetinin medyaya olan baskısını ortaya koydu. Yerel seçimleri binde 8'lik hata oranıyla bilen firma olduklarının altını çizen Gezici, 2004 yılında hükümetin medyaya baskısına 'evet' cevabı verenlerin yüzde 22 oranında olduğunu; ancak her yıl bu oranın katlanarak arttığını anlattı. Gezici, 2012 yılından itibaren medyaya yapılan baskının çok daha hızla arttığına dikkat çekerken, 'medyaya baskı var' diyenlerin oranının 2012'de yüzde 40,2, 2014'ün sonlarına doğru yüzde 61,6, 2015 Ocak ayında yüzde 64,5, 1 hafta önce yapılan araştırmada ise yüzde 69,7'ye çıktığını kaydetti.

Güney Afrika Radyo ve Televizyon Kurumu baş editörü Amine Frense, ülkesinde önceden yaşanan dönemleri, Türkiye'de yaşananlara benzetti. Fense "Bundan 6 yıl önce Türkiye’ye gelmiştim. O dönem Türkiye çok ufuk açıcı bir ülke konumundaydı. Şu an kendimize şu soruyu soruyoruz: ‘Ne oldu?’ Türkiye’deki medya ve ifade özgürlüğü konusunda büyük hayal kırıklığı yaşıyorum. Gazetelere baskın yapılması, içeri atılması kabul edilemez. Hidayet Karaca’nın en yakın zamanda içeriden çıkmasını umut ediyorum." diyerek duygularını dile getirdi.

Bugün Gazetesi yazarı Yavuz Baydar ise AK Parti iktidarı döneminde özellikle gazetecilik ve yargının baskı altına alındığını kaydetti. Soğuk savaş döneminin sona erdiğini; ancak çok kutupluluk döneminin başladığının altını çizen Baydar, artık gazetecileri hapse atmak yerine meslek onurlarıyla oynayarak 'işten atma ve işsiz kalmasını sağlamanın' cezalandırma olarak yapıldığını vurguladı.

Sunday Times Gazetesi yazarı Mzilikazi wa Afrika, basının sansüre uğradığı dönemlerde, Güney Afrika'daki gazetecilerin görevlerini başarıyla yerine getirdiğine dikkat çekerek, "Sivil toplum ve medya birlikteliği olmasaydı daha kötü bir hale düşebilirdik." açıklamasını yaptı. Afrika, Türkiye'de medya mensuplarının itibar suikastlerine uğradığını görmekten ise üzüntü duyduğunu belirtti. Vatandaşların birlikte hareket etmesinin önemine vurgu yapan Afrika, medya özgürlüğü için mücadele edilmesi ve halka neyi, nasıl kaybettiğine dair gerçek hikayenin anlatılması gerektiğini kaydetti.

Taraf Gazetesi yazarı Mehmet Altan ise Türkiye'nin aynı macerayı 10 yılda bir yaşadığını anlattı. AK Parti'nin ilk yıllarında AB standartlarına yönelik çalışmalarına inandıklarını kaydeden Altan, 2008 ve özellikle 2011'den sonra hükümetin freni kopmuş bir kamyon gibi olduğunu belirtti. Altan, önceleri askerlerin bir baskısı varken şimdilerde ise ülkede, siyasal İslamcı bir baskının var olduğunu dile getirdi.

MANDELA YÖNETİMDEYKEN BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SAVUNUCUSU OLMUŞTU

City Press Weekly'de editörü Mondli Makhanya ise Afrika'da medyanın çektiği sıkıntıları aktardı. Ülkelerinde daha önce, gazetecilerin hapislere atıldığını ve haberlerin sansürlendiğinin altını çizen Makhanya, medyanın o dönemlerde hükümet tarafından düşman olarak görüldüğünü hatırlattı.

Bir zamanlar Nelson Mandela'nın da iktidardayken medyanın kendisini eleştirmesinden rahatsızlık duyduğunu ve gazetecileri yanına çağırarak, "Siyahi bir basın neden böyle siyahi bir başkana eleştiri yapıyor?" sorusunu sorduğunu ancak konuyu anlatınca, kendisinin basın özgürlüğünün ve hatta medya mensuplarının savunucusu haline geldiğini söyledi. Belli bir süre sonra ise Mandela'nın gücünü kaybetmesiyle beraber medyanın yine sınırlandırılmaya çalışıldığını dile getiren Makhanya; ancak STK'lar ile birlikte bu bağlamda alınmaya çalışılan yasaların 'püskürtüldüğünü' aktardı. Ayrıca, Makhanya 'problemin çözümünü, halka kendilerinin yanında olunduğunu anlatmada' bulduklarını kaydetti.

Makhanya Türkiye'ye 2005'te geldiklerini, o zamanki Erdoğan ile şimdiki arasındaki farkı gördüklerini ve halay kırıklığı yaşadıklarını ifade etti. Türkiye'deki sıkıntılı dönemin atlatılacağını ve doğruları dile getiren medyanın 'kazanan' olacağını dile getiren Makhanya, fakat o dönem geldiğinde hükümetlere verilen gücün de sınırlanması gerektiğini bildirdi.

Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü ve Zaman Gazetesi Yazarı Abdulhamit Bilici, Güney Afrika'da medya ile halkın iç içe olduklarını ancak Türkiye'deki insanların medya ile böyle bir dayanışma göstermediklerini söyledi. Türkiye'de çok önemli bir medya şirketinin 5 milyar para cezası almasına ve özellikle şimdilerde gazetecilerin tutuklanmalarına rağmen kamuoyunun tepki göstermediğine dikkat çeken Bilici, Güney Afrika'da bu sorunu nasıl aştıklarını sordu.

Güney Afrikalı tecrübeli medya mensupları ise ülkelerinde, o dönemlerde yerli dillerinde yayın yapan kamu kurumlarına giderek kasaba ve köylerde yolsuzluk yapan idarecilerin durumunu halka anlattıklarını dile getirdi.

GÜNEY AFRİKA'DA, 25 MİLYON DOLARLIK BAŞKANLIK KONUTU PROTESTO EDİLMİŞTİ

Güney Afrikalı seçkin medya mensupları, Aksaray'ın ne kadara mal olduğunu duyunca çok şaşırdıklarını, kendi ülkelerinde başkanlık konutunun inşa edilmesinden sonra vatandaşların büyük bir tepkisine yol açtığını belirtti.

Güney Afrika'da inşa edilen başkanlık konutunun 25 milyonu doları bulduğu vatandaşlarca öğrenilince, bir yıl süren protestoların başladığı dile getirildi. Halkın özellikle facebook ve twitter gibi sosyal iletişim ağlarını kullandığı, o dönemlerde "paranı geri öde" hashtagi ile hükümete baskı kurulduğu ifade edildi.

Güney Afrika'da da bir zamanlar medyaya baskı uygulandığını ve gazetecilerin hapse atıldığını dikkat çeken Mail and Guardian gazetesi editörü Moshoeshoe Monare, Türkiye'de olanlardan sadece ülke insanlarının değil, tüm dünyanın endişe etmesi gerektiğini kaydetti.