New York merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), geçtiğimiz yılla ilgili insan hakları raporunu açıkladı. Raporda Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın; insan hakları ve hukukun üstünlüğünü aşındırarak Türkiye’nin son 10 yıldaki kazanımlarını yok etme sürecinde olduğu vurgulandı.

Toplam 656 sayfalık raporda Türkiye’ye 8 sayfa ayrıldı. Gezi Parkı olaylarının ardından, hükümetin medya ve interneti kontrol altına alma ve muhaliflere baskı politikası izlediğine dikkat çekilen raporda, yolsuzluk soruşturmalarından sonra ise yargıya müdahalesini yoğunlaştırdığı kaydedildi. HRW, hükümetin hakim ve savcılar ile polisleri başka yerlere atayarak Türkiye’nin zaten politize olmuş adalet sistemi üzerinde daha fazla kontrol kurmaya çalıştığına dikkat çekti. Yolsuzluk iddialarını destekleyen ses kayıtlarının internete sızmasına karşılık olarak da internet özgürlüğüne müdahale ettiğini belirtti.

Yolsuzluk iddialarının, Erdoğan’ın çevresi ile eski ve uzun süreli müttefiki Gülen Hareketi arasındaki siyasi çekişme bağlamında ortaya çıktığı yorumunu yapan HRW, hükümetin hareketi devlet içinde usulsüz etki kurmak ve darbe girişiminde bulunmakla suçladığına raporda yer verdi.

Raporda, hükümet ile Abdullah Öcalan arasında devam eden görüşmeler ise ‘olumlu’ bulundu. Türkiye’deki Kürtlerin ve tüm dini ve etnik azınlıkların hakları için daha güçlü adımlar atılması istendi. Ekim ayında Kobani’deki savaş sebebiyle güneydoğuda çıkan ve 50 kadar sivilin öldüğü olayların ise tam olarak soruşturulmadığı eleştirisi getirildi.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN AŞINDIRILMASI SÜRÜYOR

İnsan Hakları İzleme Örgütü, hükümetin basın özgürlüğünü aşındırmasının geçtiğimiz yıl da devam ettiğini vurguladı. Türkiye’nin demokratik karnesi ve uluslararası itibarını en çok zedeleyen unsurların; ‘ifade özgürlüğünün sınırlandırılması arzusu, toplantı özgürlüğüne karşı sınırlayıcı yaklaşım, polis şiddetine müsamaha gösterirken protestocuların soruşturulması isteği’ olarak sıralandı.

HRW, Erdoğan’ın ailesi ve bakanlarının yolsuzluğa bulaştığını gösterdiği belirtilen telefon konuşmalarının sosyal medyada yer almasından sonra hükümetin zaten kısıtlayıcı internet yasasını daha da sertleştirdiğini, Twitter ve YouTube’a erişimi birkaç hafta boyunca engellediğini hatırattı. Konuyla ilgili BM’nin üç raportörünün ortak açıklama yayınladığını ve Anayasa Mahkemesi kararının ardından iki sitenin açıldığı ifade edildi.

Medyaya yönelik baskıya örnek olarak; RTÜK’ün hükümet karşıtı yayın organlarına kasten disiplin cezaları kesmesi, gazetecilere yönelik cezai soruşturmalar açılması, önde gelen bazı gazetecilerin işten atılması, belli bazı sosyal medya hesaplarına erişimin engellenmesi gösterildi. Bu yöntemlerle, medyanın hükümet icraatlarını tetik etmesi kabiliyet ve ihtimalinin ortadan kaldırılmak istendiği vurgulandı.

TERÖR DAVALARI

Gezi Parkı’yla ilgili ülke genelinde düzenlenen gösterilere katılan binlerce kişi hakkında dava açıldığı belirtilen raporda, bazı davalarda sanıkların ilk celsede beraat ettiğinin fakat bazı davaların sürdüğü kaydedildi. Bazı sanıkların terör suçuyla yargılandıkları ve 10 aya kadar tutuklu kaldıkları belirtildi. Taraftar grubu Çarşı da bu kapsamda zikredildi. Kürt siyasi aktivistleri, gazeteciler, öğrenciler ve avukatlar hakkında terör örgütüne üyelikten açılan davalar açıldığı, fakat sanıkların büyük kısmının sadece barışçıl gösterilere katıldığı belirtildi.

Hükümetin, Özel Yetkili Mahkemeler’i kaldırması, azami tutukluluk süresinin 10 yıldan 5 yıla indirilmesi ise memnuniyetle karşılandı. Bu şekilde KCK tutukluları dahil çok sayıda kişinin serbest kaldığı fakat terör suçlamalarıyla ilgili suistimal içeren uygulamaların hâlâ ciddi bir problem olduğuna değinildi.

TÜRK YARGISI POLİTİZE OLDU

Türkiye’nin yargı sisteminde yargı bağımsızlığı, devlet görevlilerin suistimallerinin gerektiği gibi soruşturulmaması, uzun süren davalar ve siyasi amaçlı soruşturmalar gibi arızaların zaten mevcut olduğu belirtilen raporda, 2014’teki gelişmelerin ise Türk yargısının politize olduğunu gösterdiğin belirtildi.

Yolsuzluk soruşturmalarının ardından, hükümetin, Gülen Hareketi takipçilerinin yargı ve emniyette çok güçlü şekilde temsil edildiğini öne sürdüğü aktarıldı. Yargıda var olduğu iddia edilen bu etkiyi azaltmak adına da hükümetin savcı ve hakimler ile polis üzerindeki yürüte kontrolünü artırmaya yönelik adımlar attığı vurgulandı. Bu kapsamda, aralarında yolsuzluk soruşturmalarında görev alanların da olduğu çok sayıda hakimin başka yerlere atandığı, yetkilerinin azaltıldığı kaydedildi.

Şubat ayında çıkarılan HSYK yasasıyla kurumun yürütmeye daha sıkı şekilde bağlandığı, Temmuz’da ise kilit kararlar alacak sulh ceza hakimliklerinin kurulduğuna dikkat çekildi. Anayasa Mahkemesi’nin HSYK yasasını güçler ayrılığı ve yargı bağımsızlığına zarar verdiği gerekçesiyle kısmen iptal ettiği aktarıldı. Mahkemenin ayrıca, adil yargılanmayı ihlal sebebiyle Balyoz tutuklarının salıverilmesini sağladığını, Ergenekon sanıklarının ise azami tutukluluk süresi azaltıldığı için serbest kaldığı aktarıldı.

MİT İÇİN İŞKENCE UYARISI

HRW raporunda ayrıca polis, asker ve devlet görevlilerinin yargılanmasına yönelik engellere dikkat çekildi. Hükümetin, Nisan ayında MİT görevlilerinin teşkilatın onayı olmadan yargılanamayacağına dair yasa çıkardığı belirtilerek, “Bu adın, Türkiye’nin insan hakları yükümlülükleriyle bağdaşmıyor. İstihbarat personelinin görevlerini yaparken işkence dahil ciddi insan hakları ihlallerinde bulunması halinde sorumlu tutulamayacağı riskini taşıyor.” ifadelerine yer verildi.

Raporda faili meçhullerin 20 yıllık zaman aşımı dolmak üzere olmasına rağmen aydınlatılamadığı belirtilerek, çözüm sürecine destek için suçların cezasız kalmasının üzerine daha güçlü şekilde gitmesi istendi. Roboski’de 34 kaçakçının hava saldırısında ölmesi olayında davanın askeri mahkeme tarafından takipsizlikle sonuçlandırıldığı da kaydedildi. Gezi olaylarındaki aşırı güç kullanımıyla ilgili davaların da çok azının sonuçlandırıldığı vurgulandı.

"SİSİ'YE ELEŞTİRİLER TÜRKİYE'Nİ ETKİSİNİ AZALTIYOR"

Raporda, AB üyeleri ve ABD’nin Türkiye’de basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü alanlarında endişelerini ortaya koyarken, Suriye’den yüz binlerce mülteciye kucak açması konusunda övdükleri de aktarıldı.

Erdoğan’ın Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi’ye yönelik sürekli ve açıktan eleştirilerinin ise Sisi hükümetini destekleyen Ortadoğu güçleri üzerindeki etkisini azalttığı tespitinde bulunuldu. Türkiye’nin Gazze’ye yönelik saldırıları sebebiyle İsrail’i şiddetle eleştirdiği ve iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin sınırlı şekilde devam ettiği belirtildi. Ermenistan’la ilişkilerin normalleşmediği ve sınır kapısının kapalı olduğu da aktarıldı.