Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Esra Kaytan, kanser tedavisi gören hastaları, her duyduklarına inanmamaları konusunda uyararak, "Tedavi bütüncül olarak yapılması gereken bir tedavidir. Ana kurallarımızı belirlememiz gerekiyor. Hiçbir şeyi abartmadan yapmak daha iyidir. Sirke suyu içip yemek borusunu yakarak tedavi alamayan hastalarımız var" dedi.

Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği (TROD) tarafından ilk olarak 1994 yılında düzenlenen Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi’nin (UROK) 12’ncisi Antalya’da 800 katılımcı ile devam ediyor. Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği üyeleri arasında radyasyon onkolojisi uzmanlarının yanında tıbbi onkoloji, medikal onkoloji, iç hastalıkları gibi farklı alanlarda çalışan branş uzmanları bulunuyor. Alanında uzman hocalar, kongre kapsamında basın mensupları ile bir araya geldi. Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkanı ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Serdar Özkök, radyasyon onkolojisinin hızlı bir değişim içerisinde olduğunu ifade ederek tüm tedavi yöntemlerinin hastalara uygulanabildiğini belirtti.

"CİHAZLARIN ATIL DURUMDA KALMA RİSKİ VAR"
Tedavilerde Türkiye’de tek bir sağlık alıcısı olduğunu belirten Özkök, "Özel sigortalar büyük şehirlerde daha yoğun kullanılmakta. SGK en büyük alıcı ve ödeyicisidir. Uygulamalarda ücretler son derece düşük kaldı. Cihazlar yurt dışından gelen cihazlar. Önümüzdeki yıllarda bu cihazların atıl durumda kalma riski var. İşletme maliyeti düşük kalırsa atıl durumda kalabilir. İlaç tedavilerine vurduğumuz zaman son derece ucuz olan tedaviyi karşılayamayacak duruma gelebiliriz. İmmunoterapi tedavisinde son zamanlarda büyük gelişmeler kaydedildi. Kanser ve İmmunoterapi çok büyük ümitler vaad ediyor. Kanser tedavisinde tuğlaları yavaş yavaş koyuyoruz. Bu tedaviler ile yaşam süreleri daha da uzayacak" diye konuştu.

"DOĞAL YOLLA ÜRETİLEN BESİNLERİ TÜKETMEK ÖNEMLİ"
Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Esra Kaytan Sağlam ise tedavideki paydaşlardan bir tanesinin radyosyaon tedavisi olduğunu ifade etti. Hasta yakınlarına hastaların beslenmesi konusunda büyük görevler düştüğünü belirten Prof. Dr. Sağlam, "Doğal yolla üretilen besinleri tüketmek önemli. Bizim biraz daha pazarlardan alışveriş yapmak esaslarımız arasında olması gerekiyor. Daha az şeker kullanmalıyız. Et süt ve yumurta gibi proteinleri etkin miktarda almak çok önemli. Daha az sentetik ürünler kullanmalıyız. Vitaminler içerisinde en güncel B vitamini geliyor. Hastalarımıza önerimiz, radyoterapi alan hastaların daha doğal beslenmeleri, daha az şeker kullanmaları önemsiyoruz. Yedikleri ürünleri uygun pişirme yöntemi ile en uygun katkıyı vermiş oluyoruz" dedi.

"SİRKE SUYU İÇİP BOĞAZINI YAKAN VAR"
Kanser tedavisi konusunda çok ciddi bilgi kirliliği olduğunu paylaşan Prof. Dr. Sağlam, "Tedavi bütüncül olarak yapılması gereken bir tedavidir. Ana kurallarımızı belirlememiz gerekiyor. Hiçbir şeyi abartmadan yapmak daha iyidir. Önemli olan hasta ve yakınları ile bağlantı kurup her duyduklarına inanmamalarını sağlamak oluyor. Sirke suyu içerek yemek borusunu yakarak tedavi alamayan hastalarımız var" diye konuştu.

"KANSER HASTALARININ BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU IŞIN ALMAKTADIR"
12. Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Genel Sekreteri Prof. Dr. Yıldız Güney ise, "Hastalarımız tedavilerini aldıktan sonra hastanede yatmaları şart değil. Çok rahatlıkla taburcu olabiliyorlar. Tümör çapının belli sınırlarda olması gerekiyor. Yalnız kötü huylu tümörlerde değil iyi huylu tümörlerde de uygulayabiliriz. Tamamen iyi huylu tümörlerde de nokta atışı yaparak güzel ve konforlu tedaviler yapabiliyor. Daha öncelerinde hasta ışın aldıysa genellikle ikincil ışınları yapamazdık. Kanser hastalarının büyük çoğunluğu ışın almaktadır. Sosyal medyada ve duyulduğu için tüm hastalarımız nokta atışı için geliyorlar. Tercihlerini bu yönde kullanmak istiyorlar. Ama biz seçilmiş ve uygun hastalarda uygulanması gerektiğini anlatıyoruz. Sonuçlar da artık başarılı olduğu için bir dirençle karşılaşmadık" ifadelerini kaydetti.

"1979’DAN SONRA 30 YIL UNUTTUK"
12. Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongresi Bilimsel Sekreteri Prof. Dr. Ferah Yıldız, "Son yıllarda immunoterapinin hücresel üniteyi arttırdığı ortaya konuldu. Memede radyoterapide uyararak hastanın sağ kalımını arttırabilecek deneyler var. Çok büyük bir gelecek vaat ediyor. Aşı çalışmaları var. Uzun dönemli klinik verilerimiz yok. 50 yıl önceki çalışmalara tekrar döndük. 1979’dan sonra 30 yıl unuttuk. İmmunoterapi yeniden gündeme geldi. Vücudun kendi hücreleri tümöre karşı çalışıyorlar. İmmunoterapiyi iki aşamadan inceliyoruz. Ön çalışmaları ümit vaat ediyor" dedi.

"EN ÖNEMLİSİ HASTAYA BİLGİ PAYLAŞIMINDA BULUNMAK"
Radyoterapide yan etkilerin azaltılması gerektiğini ifade Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Zeynep Özsaran da tedavide yeni tekniklerin geliştiğini söyledi. İntraoperatif tedavisinin 100 yıl öncesine dayandığını belirten Özsaran, "Ameliyat sırasında yapılan radyoterapi uygulamasıdır. Hasta açısında çok avantajlı bir tedavidir. Hasta açısından tek tedavi uygulanıyor. Doktor açısından doktor tümör yatağını görüyor ve o bölgeye uyguluyor. Çok dikkatli davranılması gereken bir yöntemdir. Bu konuda yapılmış büyük çalışmalar var. Lokal kontrolde farklılıklar var. Çok çok iyi hasta tercihi yaparsak bu tedavi yöntemi uygulanabilir. Belli yaşın üzerinde ve erken evre olan olgularda olmasına dikkat edilmesi gerekir. Geç yan etkiler bizim için her zaman önemli olan etkenlerdir. En önemlisi hastaya bilgi paylaşımında bulunmak" diye konuştu.