İki yıl önce Mısır’daki protestoları fotoğraflarken tutuklanan Mahmut Ebu Zeyd adlı foto muhabiri tam 600 gündür cezaevinde tutuluyor. Uluslararası Af Örgütü’ne mektup yazan Mısırlı gazeteci, cezaevinde yaşadığı işkenceleri kaleme aldı.

‘Shawkan’ müstear isimle bilinen 27 yaşındaki Mahmut Ebu Zeyd adlı Mısırlı foto muhabiri tam 600 gündür Tora cezaevinde tutuluyor. 600 gündür hakkında herhangi bir yasal işlem yapılmadan cezaevinde tutulan Ebu Zeyd, tek suçunun Ağustos 2013’deki Rabia Meydanı’nda meydana gelen kanlı baskını fotoğraflamak olduğunu söyledi.

Ebu Zeyd, devrik lider Mursi’nin 3 Temmuz 2013’te yönetimden halk zoru ile uzaklaştırılmasından sonra tutuklanan onlarca gazeteciden birisi. Süreç içinde 6 gazeteci idam edildi. Mısırlı gazeteci, Uluslararası Af Örgütü’ne (Amnesty International) bir mektup yazdı. Zeyd'in 12 tutuklu ile birlikte kaldığı 12 metrekarelik cezaevindeki hücresinden yazdığı mektup şu şekilde: "Hayatımı değiştiren olay 14 Ağustos 2013 sabahı meydana geldi. Kahire sokaklarında protesto gösterisinde bulunan insanların fotoğraflarını çekiyordum. Sonra polis geldi ve sokak girişlerini tuttu. Sadece binlerce Mursi taraftarları değil, yanlış zamanda yanlış yerde bulundukları için onlarca kişi gözaltına alındı. Hollywood filmi gibiydi. Aniden bir savaşın ortasında kalmışısız gibi hissediyorduk. Her yerde kurşunlar, gaz bombaları, asker, polis, itfaiye ve tanklar vardı. Silahlı polislerin meydanı nasıl ele geçirdiklerini görüyordum. Amerikalı Mike Giglio ve Fransız Louis Jammes ile birlikte basın kartımı polislere gösterince oracıkta tutuklandık."

'BENİ KENDİ KEMERİMLE DÖVDÜLER'

"Üniformasız görev yapan polis teşkalatının en alt kademesindeki ‘Mokhberi’ savaşlarda kullanılan plastik kelepçeyle ellerimizi arkadan bağladılar. İki memur tarafından dövüldüm. Beni yumrukladılar hatta kendi kemerimle dövdüler. Polisler fotoğraf makinem başta olmak üzere cep telefonum ve saatim gibi tüm şahsi eşyama el koydular. Dayaktan sonra bizi diğer gözaltına alınan protestocularla birlikte bir minibüse bindirerek Kahire Stadyumu’na götürdüler."

'ÖLECEĞİMİ SANIYORDUM'

"Grubumuz ikiye ayrıldı ve Jammes ve Giglio gözaltına alındıktan iki saat sonra serbest bırakıldı. Benim de aralarında bulunduğum kişiler tüm gün tutulduktan sonra polis merkezine teslim edildik. Ellerim hala arkadan sıkı sıkıya plastik kelepçeyle bağlı olduğu için kanıyordu. Bileklerimdeki yara izleri hala duruyor. Polis merkezinde bir suçluymuşum gibi davranıldı ve dayak yemeye orada da devam ettim. Çok küçük bir hücreyi 39 başka tutuklu ile paylaşmak zorunda bırakıldık. 40 kişinin olduğu bir hücre çok sıcak olabiliyor. Oturacak yer bulmayı geçtim zaman zaman nefes bile alamıyordum. Havalandırma yoktu. Üç gün boyunca tutulduğum hücrede ne yiyecek ne de içecek verildi. Polisler kendi aralarında en fazla acıyı hangi yöntemle dövmeleri halinde duyacağımızı konuşuyorlardı."

'DEMİRLE DÖVÜLMEYE BAŞLAYINCA KENDİMDEN GEÇMİŞİM'

"Öleceğimden ciddi endişeye başlamıştım. Her saat gelip farklı aletlerle beni dövüyorlardı. O anlar hayatımın en korkunç anlarıydı. Şimdi, geriye dönüp düşündükçe bile beni acıtıyor. Beş polis aynı anda beni yumruklar, tekmeler ve kemerlerle dövdü. Yere yığıldım ancak vurmayı kesmediler. Gözlerimi kapatmaya çalışıyordum ancak demir bir aletle dövülmeye başlayınca kendimden geçmişim. Her şey birden karardı. O kadar ağır dövmüşler ki revire kaldırmak zorunda kalmışlar beni. Bu dayak olayından sonra beni Ebu Zabal cezaevine naklettiler."

'7 SAAT AÇ, SUSUZ, HAVASIZ GÜNEŞ ALTINDA BEKLETİLDİK'

"Polis merkezindeki korkunç üç günden sonra hepimizi koyu mavi bir minibüse bindirerek Ebu Zabal Cezaevine gönderdiler. Minibüse binme sırası bana geldiğinde zaten dolmuştu ancak tıkabasa yine de bindirdiler. Hapishanenin ön bahçesine geldiğimizde polis minibüsün kapılarını kilitleyerek ayrıldı. Biz, Mısır’ın o yakıcı güneşi altında tam 7 saat aç, susuz ve havasız aracın içinde bekletildik. Bu bekleyiş o kadar korkunçtu ki birçok tutuklu ölmesi halinde yakınlarına ulaştırılmak üzere diğer bir tutukluya mesajlar, notlar söylüyordu. Bizden başka minibüs ve otobüslerin de bekletildiğini gördüm."

'ARKAMIZDAKİ OTOBÜSTE 36 TUTUKLU ÖLDÜ'

"Ön bahçede yaklaşık 15 insan saatlerce güneş altında bekletildi. Ben üçüncü araçtaydım, bayılanlar oldu kavurucu sıcakta kapalı araçlarda beklemekten. Hatta bizim arkamızdaki otobüste 36 tutuklu hayatını kaybetti. Bağrışmalarını duydum, baktım polis gözyaşartıcı gaz bombası attı otobüsün içine. Çaresizce seyretmek durumunda kaldık çünkü bizim de onlara yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu o anda. Panik havası ile bizlerin de aynı akıbete uğrayacağımızı düşünerek telaşlandık. Etrafımda ağlayanları, panikleyenleri, taze hava almak için cam kenarlarında birbirlerini itenleri gördükçe daha kötü oluyordum. Yedi saatin sonunda cezaevinin demir kapıları açıldı. Dört ay sonra beni Tora Cezaevi’ne naklettiler. Burada yaklaşık 600 gündür sadece fotoğraf çektiğim için herhangi bir mahkemeye çıkartılmadan tutukluyum."

'HAYSİYETİMİZİ CEZAEVİ KAPISININ ARKASINDA BIRAKTIK'

"Tora Cezaevi, sanki mezarlık gibi. Soğuk fayansların üzerinde incecik bir matrasın üzerinde yatıyorum. Eşyalarımı duvardaki bir çiviye asıyorum. Küçük bir ‘mutfak’ var. Tek elektrikli alet bir fırın ki onu da kış günlerinde çok üşürsek ısınma niyetine de kullanıyoruz. Haysiyetimizi cezaevi kapısının arkasında bıraktık. 12 metrekarelik bir hücreyi 12 siyasi tutuklu ile paylaşıyorum. Günlerce hatta bazen haftalarca güneşe ve taze havaya hasret kalıyoruz."

'BEN BİR FOTO MUHABİRİYİM, KRİMİNAL DEĞİL'

"Ben bir foto muhabiriyim, kriminal değilim. Sonu görünmeyen tutukluluğum psikolojik olarak dayanılmaz bir hal aldı. 600 günden fazla süredir herhangi bir suçlama ile hakkımda yasal işlem yapılmadan tutuklu bulunuyorum. Haysiyetlerimiz cezaevi kapısının arkasında bıraktık."

'FREESHAWKAN'

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), Mahmut Ebu Zeyd’in derhal serbest bırakılması için bir kampanya yürütüyor. Ayrıca sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta da Mısırlı gazetecinin serbest bırakılması için bir kampanya devam ediyor.