Ortadoğu ve İslam dünyasının en etkili gazetelerinden Şarkul Avsat, bir aydan fazla süredir tutuklu bulunan Samanyolu Medya Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın cezaevinde kaleme aldığı özel mektubu yayınladı. Gazetenin birinci sayfasından geniş şekilde verilen manifesto niteliğindeki mektubun tam metni, Karaca’nın fotoğrafıyla birlikte yayınlandı.

14 Şubat tarihli özel mektup, birinci sayfadan “Cezaevindeki Türk medya grup başkanından Şarkul Avsat’a mektup" üst başlığıyla verildi. Başlık olarak ise "Erdoğan demokratik kazanımları yok ediyor” ifadesi kullanıldı.

İlk sayfada yer alan sunum metninde Hidayet Karaca’nın yargılama süreci hakkında değerlendirme yapıldı. Şarkul Avsat, Karaca’nın “Yeni Türkiye’de, ister Türkiye vatandaşı olsun ister olmasın, temel insan hak ve özgürlüklerini savunan herkes “düşman” ve “hain” ilan edilebilir” sözlerine vurgu yaptı.

DİZİDEN TUTUKLANAN İLK GAZETECİ
Gazetede daha sonra Karaca’nın şu sözlerine dikkat çekildi: “5 yıl önce kanallarımızdan birinde yayınlanan bir dizi film gerekçe gösterilerek tutuklanan ilk gazeteciyim. Mahkemede hâkime, “bir dizi film dolayısıyla sanatçılar ve TV çalışanları gözaltına alınıp, teröristlikle suçlanıyorsa, bunun hayali bir dava olduğunu” söyledim. Ancak, hakkımızdaki hüküm çoktan verilmişti. Savunma yapmamıza bile gerek yoktu!”

Şarkul Avsat, sunum yazısını şöyle sürdürdü: “Karaca, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da sert eleştiriler yöneltti. ‘Yolsuzluk gündemiyle bunalan Erdoğan, geçmişte kendi eliyle tesis ettiği demokratik kazanımları hızla tahrip ediyor. Biz de özgür medya olarak, bu kötü gidişatı alkışlamadığımız için yok edilmek isteniyoruz’ dedi.”

Üçüncü sayfanın yarısını Hidayet Karaca’nın mektubuna ayıran gazete şu üst başlığı kullandı: İstanbul Silivri Cezaevi’nden Şarkul Avsat aracılığıyla özgür dünyaya mesaj... Mektubun tam metninin yayınlandığı sayfada “Hidayet Karaca: proje mahkemeler huzurunda sözde bir yargılama süreci yaşadık” başlığı kullanıldı.

Ortadoğu ve Arap dünyasının en ünlü gazetelerinden Şarkul Avsat’ta yer alan manifesto niteliğindeki mektubun tam metni şu şekilde:

“Merhaba. Ben Hidayet Karaca… Bu satırları, İstanbul’daki bir hapishane hücresinde kaleme alıyor, gazeteniz Şarkul Avsat aracılığıyla özgür dünyaya sesleniyorum…

22 yıllık geçmişe sahip, bünyesinde 14 TV kanalı barındıran uluslararası bir medya grubunun başkanıyım. Türkçe, İngilizce, Arapça ve Kürtçe yayın yapan TV kanallarımız, onlarca radyomuz ve çok sayıda popüler internet sitemizle Türkiye ve Ortadoğu’nun medya devleri arasındayız. Yayın grubumuzun kanunlara ve demokrasiye bağlılığını, halkımız ve yayınlarımızın ulaştığı bütün ülkeler çok iyi bilir.

İKTİDARA DEMOKRASİ YOLUNDA DESTEK VERDİK; AMA ŞİMDİ ÇOK DEĞİŞTİLER
"Bir gazetecinin hapiste ne işi var?" diye sorabilirsiniz. Benim maruz kaldığım bu tuhaf durum, maalesef son dönemde Türkiye’de pek çok kişinin yaşadığı veya yaşamaya aday olduğu bir tecrübe... 2-3 yıl öncesine kadar kalkınma, demokrasi ve adalet alanında başarılı hamleler yapan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP hükümetine demokrasi yolunda tam destek vermiştik. Ancak siyasi iktidar maalesef son birkaç yıldır tam tersi uygulamalara girişti; uluslararası toplumdan ayrışmaya ve kendi otoriter rejimini inşa etmeye başladı. Evrensel demokratik standartlara karşı bir linç kampanyası uygulamaya kondu.

‘Yeni Türkiye’de, Türk vatandaşı olsun veya olmasın, demokratik değerleri ve temel insan haklarını savunan herkes kolayca ‘hain’ ve ‘düşman’ ilan edilebiliyor. Özgür medyaya karşı da hükümet tarafından topyekün bir savaş başlatılmış durumda. AKP’li 4 bakanın yolsuzluk ve rüşvete karıştığı iddiasıyla 17 Aralık 2013'te düzenlenen operasyondan itibaren Erdoğan yönetimi, medyayı susturma yolunda hukuksuz ve sert önlemlere başvuruyor. Bu konuları gündeme taşıyanlara acımasızca saldırılıyor; psikolojik, ekonomik ve siyasi baskı uygulanıyor.

HUKUKSUZLUK KOL GEZİYOR; ADALET SİSTEMİ DARMADAĞIN…
Bu çerçevede yayın grubumuz, önce ekonomik olarak çökertilmeye çalışıldı. Reklam verenler tehdit edilerek ticari iflas yaşamamız hedeflendi. 21 yıllık yayıncılık hayatında sadece birkaç ceza alan TV kanallarımıza son bir yılda sayılamayacak kadar çok ceza kesildi. Para cezalarının yanı sıra, yolsuzluk ve hukuksuzlukları konu edinen çok sayıda yayınımız durduruldu.

Bu gelişmeler yaşanırken baskıcı ve antidemokratik sistemin altyapısı da çoktan oluşturulmaya başlanmıştı. Binlerce emniyet görevlisi ya sürgün edildi ya da görevden uzaklaştırıldı. Adalet sistemi darmadağın edildi. Yeni kurulan adli mekanizmalar iktidarın silahına dönüştürüldü. Küçük çocuklar bile tutuklandı, internete sınırlama konuldu, Twitter ve Youtube gibi sosyal medya mecraları yasaklandı, gazeteciler tweet attıkları için evlerine baskınlar düzenlenip gözaltına alındı, sivil toplum kuruluşları ciddi hukuksuzluklara maruz kaldı. Bu ve benzeri korkunç uygulamalar maalesef artarak devam ediyor.

YAŞANANLAR İNANILIR GİBİ DEĞİLDİ; TERÖRLE SUÇLANIYORDUK
Bu hukuksuz icraatlar, 14 Aralık günü medya kuruluşlarına akıl dışı gerekçelerle polis baskınına kadar uzandı. 5 yıl önce kanallarımızdan birinde yayınlanan bir dizi film gerekçe gösterilerek çok sayıda kişi gözaltına alındı. Televizyon kanalının en üst düzey yöneticisinden dizi senaristlerine, yapımcı ve grafikerlerine kadar pek çok isim “terör örgütü kurmak, yönetmek ve örgüte üye olmak” iftirasıyla günlerce tek soru sorulmadan gözaltında tutuldu, özgürlükleri ellerinden alındı. Yaşananlar inanılır gibi değildi. Üstelik El Kaide ile irtibatı soruşturulan ‘Tahşiyeciler’ isimli grubu hedef göstermekle suçlanıyorduk.

Siyasi iktidarın amaçlarına göre oluşturulan ‘proje mahkemeler' huzurunda sözde bir yargılama süreci yaşadık. Hakkımızda gözaltı kararı veren hâkim, sosyal medyada Erdoğan’a methiyeler dizmekten çekinmeyen bir isimdi. Mahkemede hâkime, “bir dizi film dolayısıyla sanatçılar ve TV çalışanları gözaltına alınıp, teröristlikle suçlanıyorsa, bunun hayali bir dava olduğunu” söyledim. Ancak, hakkımızdaki hüküm çoktan verilmişti. Savunma yapmamıza bile gerek yoktu! Bu haksızlığın, 17 Aralık yolsuzluk operasyonları yıldönümüne denk getirilen bir algı çalışması ve susturma girişimi olduğunu herkes iyi biliyordu. Sözde mahkemeden adalet çıkmasını kimse beklemiyordu; öyle de oldu!

CEZAEVİNDE NE KADAR KALACAĞIM BELLİ DEĞİL; İDDİANAME GECİKTİRİLİYOR
Mahkemede, yapılan hukuksuzlukları haykırdım ve hâkime sordum: “Bizi silahlı terör örgütü kurmakla suçluyorsunuz. Örgüt nerede, silahlar nerede?” Hâkim cevap veremeyince mahkeme salonunda şöyle haykırdım: “Bir delil gösteremeden bu kararı verenler, bir gün benim oturduğum sanık sandalyesine oturup özgür mahkemeler tarafından yargılanacaktır.”

Hâkim, tutuklama kararı verince cezaevine hapsedildim. Cezaevinde ne kadar kalacağım da belli değil; çünkü iktidarın etkisindeki savcılar, bu tür siyasi ve sözde soruşturmalarda iddianame yazmayı kasten geciktiriyor. Size bu mektubu yazdığım 14 Ocak itibarıyla 32 gündür özgürlüğüm elinden alınmış durumda…

Bütün bunlar yaşanırken, Türkiye’nin en yüksek tirajlı gazetesi Zaman’ın Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı da gazetesinde konuyla ilgili “iki makale bir haber” yayınlandığı için günlerce gözaltında tutuldu; ardından yurtdışına çıkış yasağı getirilerek serbest bırakıldı.

ERDOĞAN’IN SÖZLERİ, TÜRKİYE’NİN NEREYE GİTTİĞİNİ AÇIKÇA GÖSTERİYOR
Medyaya darbe operasyonlarına hem Türkiye’den hem de dünyadan büyük tepki yağdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bu tepkilere karşılık şu fütursuz cevabı verdi: “Avrupa Birliği ne der, acaba bizi üyeliğe alır mı, almaz mı? Bizim böyle bir derdimiz yok. Biz kendi göbeğimizi kendimiz keseriz. Siz kendi aklınızı kendinize saklayın!”

Erdoğan’ın bu sözleri bile Türkiye’nin nereye doğru gittiğini açıkça gösteriyor. Türkiye’de evrensel demokratik değerleri savunan herkese ve özellikle medyaya büyük baskı uygulanıyor. Özgür medyada yorum yapan yazarlar, siyasilerin bir telefonuyla kovduruluyor, manşetlere hükümet yetkilileri karar veriyor.

ZİNDANDAN ÖZGÜR DÜNYAYA VE İSLAM DÜNYASINA SESLENİYORUM!
Giderek şiddetini artıran McCarthy tipi bu ‘cadı avı’ sürecinde özgürce sesini yükselten iş adamı, siyasetçi, gazeteci ve aydınlar ‘hain’ olarak damgalanıyor.

Ben Hidayet Karaca... Buradan; hukuksuzca hapsedildiğim bu zindandan hür dünyaya, Arap ve İslam âlemine sesleniyorum!
Bütün bu karanlığa rağmen özgürlüğe, demokrasiye inancımızı yitirmedik. Biz bir bedel ödüyoruz; barışın, hoşgörünün, özgürlüğün ve demokrasinin bedelini… İçimiz çok rahat; çünkü biz hiçbir hukuksuzluk yapmadık, sadece gazetecilik yaptık. Medya olarak halka karşı sorumluğumuz var. Biz özgürce bu sorumluluğu yerine getirmeye, hakikati haykırmaya devam edeceğiz.

HÜKÜMET, KENDİ DEĞERLERİNİ TAHRİP EDİYOR
Yolsuzlukların arttığı Türkiye’de demokrasinin ağır yara alması, Ortadoğu ve dünya barışı için de kaygı verici. Birkaç yıl öncesine kadar Batı’da saygı duyulan, İslam dünyasında ise örnek gösterilen Türkiye’nin artık çok tehlikeli bir yola saptığını herkes görmeye başladı. Yolsuzluk gündemiyle bunalan Erdoğan, geçmişte kendi eliyle tesis ettiği demokratik kazanımları hızla tahrip ediyor. Biz de özgür medya olarak, “bu kötü gidişatı alkışlamadığımız için” yok edilmek isteniyoruz.

Biz ne pahasına olursa olsun adalet ve demokrasi yolundan geri dönmeyeceğiz. Bu kutsal mücadelede İslam âlemi ve bütün dünyanın desteğini bekliyoruz.
Selam ve saygılarımla…
Hidayet Karaca
Silivri Cezaevi, İstanbul”