Ruslan Gvaşe,

Vladimir Vasilyev,

Zaurbek Yuanov…

Bu üç isim, biri Batı Kafkasya’da, biri Doğu Kafkasya’da, diğeri de diasporada gelişen üç ayrı olayın figür ve kahramanları.

Ruslan Gvaşe’yi hepimiz tanıyoruz artık. 21 Mayıs anma programında, atalarına mezar olan Karadeniz kıyısında “izinsiz” konuşma yapıp ölmüşlerine dua ettiği gerekçesiyle verilen mahkûmiyeti kabul etmeyerek 25 gün süren açlık eylemiyle Kafkasya’yı ve diasporayı ayağa kaldıran, 67 yaşında “genç” bir Adige (Şapsığ) yiğidi.

Vladimir Vasilyev, 3 Ekim itibariyle istifa eden Dağıstan Cumhuriyeti Başkanı Ramazan Abdulatipov’un yerine Putin tarafından Dağıstan devlet başkanlığına atanan Rus Kazağı bir politikacı.

Zaurbek Yuanov ise anayurdu Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nde mütedeyyin kimliği nedeniyle gördüğü baskılar sonucu eşi ve dört çocuğu ile anavatanını terk edip Türkiye’ye “Hicret“  etmek zorunda kalan ve altı yıldır Türkiye’de ticaretle uğraşarak ekmeğini kazanma derdinde olan bir başka genç Adige (Kabardey) yiğidi.

Bu üç ismin içinde yer aldıkları olaylar Kremlin’in Kafkasya ve Kafkasyalılar hakkında sahip olduğu düşünce ve izlediği stratejileri açığa çıkartmaktadır.

***

Rusya Federasyonu Anayasası’nda, Herkesin vicdan özgürlüğü, tek başına veya başkalarıyla birlikte her hangi bir dine inanma veya hiçbirine inanmama hakkı dahil, ibadet özgürlüğü, dini ve diğer görüşleri serbestçe seçme, onlara sahip olma, yayma ve onlara uygun şekilde hareket etme özgürlüğü güvence altına alınır.”(Madde 28) ve  “Herkesin düşünce ve ifade özgürlüğü güvence altına alınır.”(Madde 29) denmesine rağmen, Ruslan Gvaşe’ye basit bir konuşma ve dua sonrası verilen ceza Rusya’da hukukun göstermelik olduğunun açık delilidir.

Bu ceza ile Kafkasya halklarına, ulusal hafızayı canlı tutmaya yönelik –bırakın fiili girişimi- en ufak bir dini ritüelin icrası ve düşüncenin dillendirilmesine dahi müsamaha edilmeyeceği açıkça bildirilmektedir.  Gvaşe o duayı Çerkes sürgününde ölenler için değil de, 2. Dünya Harbi (Büyük Anavatan Savaşı)’nde ölenler için yapsaydı o savcı bu davayı yine açar mıydı acaba?

Tabii ki açmazdı.

Rusya’yı harekete geçiren saik etkinliğin içeriğidir, yani o duanın ulusal hafızayı canlandırıyor/canlı tutuyor olmasıdır.

Rusya, etnik gruplardan kurtulmak, Rus kültür potasında erimiş homojen bir toplum oluşturmak istiyor. Sıkıntının kaynağı budur. Bunun içindir ki 2000 yılından bu yana etnik gruplara verilmiş hakları bir punduna getirip tek tek buduyor. Bunları şöyle bir hızlıca hatırlamakta fayda var:

– 13 Mayıs 2000 tarihinde çıkarılan kararname ile Rusya 7 (sonra KKFB ile 8 oldu) federal valiliğe bölünmüş, her birinin başına Putin’in seçtiği tam yetkili temsilcileri atanmıştır. Böylece eşit sujeler olan kurucu konumdaki federe yapılar ve devlet başkanlarının statüleri fiilen 8 federal bölgenin ve valilerinin altına düşürülmüştür.

– Bu yetmemiş, Rusya Federasyonu’nun kuruluşta 89 olan idari birim sayısı 2003’ten bu yana 81’e düşürülmüştür. Sürekli federal bölgelerin genişletilmesinin getireceği faydalar dillendirilerek toplum bu birleşmelere psikolojik olarak hazırlanmaktadır. Projenin asıl amacı etnik cumhuriyetlerin komşu federal yapılara kaynaştırılarak tasfiyesidir. Bunun için fırsat kollanmaktadır. Kuzey Kafkasya’da Adıgey Cumhuriyeti Krasnodar’a, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti Satavropol Bölgesine, İnguş Cumhuriyeti Çeçen Cumhuriyetine birleştirilmek istenmektedir. Kabartay Balkar Cumhuriyeti’nin de komşu birimlerle birleştirilmesi düşüncesi mevcuttur. (Daha geniş bilgi için bkz: https://ru.wikipedia.org/wiki/Автономные_округа_Российской_Федерации)

– Yine 2004 Eylül’ündeki Beslan kanlı olayları bahane edilerek ülkedeki seçim ve idare sistemi değiştirilmiş, Rusya  Federasyonu’nu oluşturan  tüm federe birimlerin  baş yöneticileri federal merkezden  atanmaya başlanmıştır. Yerel parlamentolar “noter” konumuna düşürülmüştür.

– Cumhuriyetlerin tamamının içişleri bakanları, mahkeme başkanları, hukuk kadroları, güvenlik kadrolarının başları, vergi dairelerinin başları, merkez bankası başkanları ve diğer stratejik kurumların atamaları doğrudan Moskova’dan yapılmakta, mahalli idarelere inisiyatif tanınmamaktadır.

Seçimi ve atanması yerel cumhuriyetlere bırakılanlar ise tarım, kültür, turizm, spor, eğitim bakanlıklarıdır… (Görece önemli olan eğitim bakanlığının yetkileri yasalarla minimize edildiği için istense de bir şey yapılabilecek durumda değildir.)

– Rusya Federasyonu Anayasasında değişiklikler yapılarak, bütün cumhuriyetlerden “anayasalarını Rusya Federasyonu Anayasası ile uyumlu hâle getirmeleri” istenmiş, merkezde yapılan değişikliklerle federe birimler “yerel özellikleri koruyucu yasalarını” bir bir ilga etmek zorunda kalmışlardır. Yani cumhuriyetlerin kendi anayasalarının olması da anlamsız kılınmıştır.

– Kimlik cüzdanları ve pasaportlarda “milliyet” hanesi kaldırılmış, hayal edilen “Ruslaşmış  homojen topluma” doğru bir adım daha yaklaşılmıştır.

– Milli özellikleri koruyucu ve geliştirici çalışmalarda bulunan sivil toplum kuruluşları tasfiye edilmiş, tüm sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri devlet kontrolüne alınmıştır.

– Federasyon Anayasası’na uyumsuzluk gerekçesiyle, etnik cumhuriyetlerde devlet başkanı olacaklar için yerel dili bilme zorunluluğu kaldırılmıştır.

– Okullarda yerel diller zorunlu ders olmaktan çıkartılmış, seçmeli hale getirilmiştir.

– Federe cumhuriyetlerin kendi sınırlarını kontrol yetkisi gerekçeler uydurularak ellerinden alınmaktadır. Örneğin 2006 yılı sonunda Adıgey Gümrüğü, Krasnodar Eyalet gümrüğünün bir şubesi haline getirilmiştir.

– Kuzey Kafkasya Cumhuriyetleri’nin tamamında telecom, enerji gibi kritik kamu kurumları ülke idarelerinden alınıp Federal Bölge Merkezlerine (KKFB) bağlanmıştır.

– Cumhuriyetlerin en üst yöneticilerinin “başkan” olan ünvanı değiştirilerek yerine komik komik sıfatlar ikame edilmiştir.

Vladimir Vasilyev’in atanması hakların budanması operasyonlarında yeni bir adımdır. 3 Ekim itibariyle istifa eden Dağıstan Cumhuriyeti Başkanı Ramazan Abdulatipov’un yerine Putin tarafından doğrudan Başkanlığa atanan Vasilyev,  Putin’in partisi Birleşik Rusya’nın Devlet Duması’nda Grup Başkanı, aynı zamanda Devlet Duması Başkan Yardımcısı idi. Etnik olarak Rus Kazağı olan Vasilyev Putin’in derin devletinin önemli ayaklarından biridir ve artık Kafkasya’nın en kalabalık Cumhuriyeti’nin de Başkanıdır.

Vladimir Vasilyev’in Dağıstan Cumhuriyeti Başkanlığına atanmasıyla 1948 yılından bu yana bu ülkede ilk kez, cumhuriyetin nüfusu en fazla olan dört ulusal grubun (Avar, Dargi, Kumuk, Lezgi) dışında biri devlet başkanlığı görevini üstlenmiş oluyor.

Dağıstan’da eşitlik ilkesine göre temayül, Devlet Başkanının Avar, Parlamento Başkanının Dargi, Başbakan’ın da Kumuk olması yönünde idi. Dağıstan halklarının devlet organlarında ve yönetimde eşit temsil edilmesindeki zorluk ülkedeki istikrarsızlığın temel sebeplerinin başında gelmektedir. Putin yaptığı bu atama ile devlet başkanlarının mutlaka yerli halktan seçilmesi geleneğini yıkarak etnik cumhuriyetlere güç veren bir geleneği daha yok etmiştir. Bundan sonra bütün cumhuriyetlerde benzer uygulamaların olması pek ala mümkündür.

Örnekler uzatılabilir…

***

Zaurbek Yuanov, eşi Rameta Yuanov ve en büyüğü 11 yaşında dört çocuğu ile birlikte 6 yıldır Türkiye’de yaşıyor ve ticaretle uğraşıyor. Türkiye’de kendi mülkü de var. Kabardey kökenli Zaurbek ve ailesinin Türkiye’ye gelme nedeni FSB’nin ülkedeki tüm mütedeyyin insanlar üzerinde oluşturduğu baskılardır. Kabardey-Balkar’da devlet, düzenli camiye giden ve namaz kılan sıradan gençleri potansiyel tehlike olarak görmektedir. Ülkeyi terk etseler bile arananlar listesine alıp gittikleri ülkelerde de onlara huzur vermemektedir. Onların “özgürlükçü, dine saygı duyan demokrat yaşamının Kafkasya’ya örnek olmasından korkmaktadır.” İstanbul İl Göç İdaresi’nin şikayeti üzerine tüm aile fertleriyle birlikte gözaltına alınan ve deport edilmek üzere kampa götürülen Zaurbek hakkında yapılan emniyet araştırmasında her hangi bir yasa dışı olayla ilişkisi bulunamamış, bir suça istinaden aranan şahıslardan olmadığı gibi yaşam biçimi ve dünya görüşlerinde tehlike algısı oluşturacak hiç bir olumsuzluk da bulunmamaktadır. Buna rağmen oturum süresi uzatılmayarak Selimpaşa’daki göç idaresi kampında göz altına alınmıştır. Eşi ve çocuklarının ise oturma izinleri olmasına rağmen onlar da Binkılıç kampına kapatılmış durumda… En az bir ay kampta kaldıktan sonra Rusya’ya sınırdışı edilecekler ve listede oldukları için işkence görecek, hapse atılacak ve belki de katledilecekler. Rusya dışında başka bir ülkeye gitmeleri halinde bile Rusya’ya iade tehlikeleri vardır. ( Bu arada TC yetkililerinin firasetsiz ve gayr-I vicdani tavırlarını kınadığımızı da belirtelim.)

***

Bu üç isim ve üç operasyon bize şunu anlatmaktadır:

Rusya artık çok etnikli bir ülke olmaktan, böyle anılmaktan kurtulmak, Rus kültürünün hakim olduğu homojen bir ülke olmak istiyor. Dolayısıyla anayurduyla ve etnik kimliği/kültürüyle ilgilenen, milli algıları açık, ülkesi ve halkını geleceğe taşıma tasavvuru olan bütün kişi ve grupları potansiyel tehlikeli olarak görüyor ve yok edilmesi gereken unsurlar olarak değerlendiriyor. Tüm bu olanların özeti budur.

Açık ve net, anayurttaki soydaşlarımız baskı ve kontrol altında, dolayısıyla onların refleksleri sınırlı olacaktır. Diaspora olarak bizlerin bu girişimlere karşı uyanık olup, anında tepki verebilir hale gelmemiz gerekiyor. Çağın getirdiği yeni vasıtalar bize bu fırsatı veriyor. Diasporanın hassasiyetini fark ettirmesi bazı adımların atılmasını engelleyecek, en kötü ihtimal geciktirecektir.

Tamam, hep bir karanlığın içinde olduğumuz için artık inanmakta güçlük çekiyoruz ama, kimbilir, belki gerçekten de karanlığın en yoğun olduğu an, aydınlığa en yakın olduğumuz zamandır…

Biz mücadelemizi azimle sürdürelim; Allah yardımcımızdır.

Erol Karayel