2012'de bir adam Claude Monet'in 8 milyon sterlin değerindeki Argenteuil Hazvasında Yalnız Bir Kayık tablosuna hangisini yaptığı için hapis cezası almıştır

Monet'nin tablosu onarıldı

Fransız izlenimci ressam Claude Monet'nin 2012'de İrlanda'da sergilenirken yırtılan 8 milyon sterlin değerindeki (30 milyon lira) resmi, 18 ayda tamir edildi. Monet'nin 1874'te yaptığı "Argenteuil Havzası'nda Yalnız Bir Kayık" isimli eseri, İrlanda'nın başkenti Dublin'deki İrlanda Ulusal Galeri'de sergilenirken bir ziyaretçinin yumruk atmasıyla yırtılmıştı. Resim sanatında bir klasik olarak kabul edilen yağlı boya eser, 18 ay boyunca mikroskop altında tıbbi cihazlarla detaylı ve zorlu bir tamirat döneminden geçtikten sonra kurtarıldı. Eserin onarılmış hali Claude Monet Resimlerini Koruma Vakfı tarafından basına gösterildi. Resmin orijinal halinden farksız olduğu dikkat çekti. Tabloya zarar veren İrlandalının ise yargılandığı belirtildi. 

Claude Monet

Fransız empresyonist ressam Claude Monet ya da tam adıyla Oscar Claude Monet, 1840’da Paris’te doğdu. Bir bakkal olan Adolphe Monet’in en büyük oğlu olan Claude beş yaşındayken, ailesi Le Havre yakınındaki Normandy limanına taşınmıştı. Burada babası ailenin gemi levazımatçılığı ve tedarik işinin yönetimini devralmıştı. Bu olay yalnızca biyografik olarak önemli olmaktan daha fazladır, çünkü Monet’in sahillerde geçen çocukluğu ve deniz hakkında elde ettiği engin bilgiler ile sürekli değişen Norman havası bir gün onun doğa üzerindeki yeni vizyonunun doğmasına neden olacaktı. Monet’in bir sanatçı olarak ilk başarısı, 15 yaşındayken dikkatlice gözlemlenen ve iyi çizilen eskizlerinin satışı ile geldi.

Teyzesi Marie-Jeanne Lecadre amatör bir ressamdı ve belki de onun önerisiyle, Claude Monet yerel bir sanatçıya çizim eğitimi almaya gitti. Fakat bir ressam olarak hayatı, açık havada resim yapma uygulamasıyla tanıştıran Eugène Boudin ile arkadaş olana kadar başlamamıştı. Bu deneyim, 60 yıldan uzun bir süredir görünür fenomenlere ve algıyı pigmente dönüştürmek için etkili yöntemlerin yaratıcılığına odaklanan Monet’in yönünü belirledi.

Her ne kadar yağlı boya manzaralar en azından 16. yüzyıldan beri resmedilmiş olsa da, genellikle stüdyoda üretilirlerdi. Doğrudan izlenimlerden ziyade, doğa gözlemlerinin hatırlanmalarından ibaretti. İngiliz ressamlar John Constable ve J.M.W. Turner, 1810’dan önce küçük yağlı boya çizimleri yapmıştı, ancak Monet’in bu çalışmaları bilmesi pek olası değildir. İlk kez 1859-60 yıllarında Paris’i ziyaret etti ve burada Barbizon okulu ressamları Charles Daubigny ve Constant Troyon’un çalışmalarından etkilendi.

1860 sonrası

École des Beaux-Arts’a kaydolmayı reddetti. Bunun yerine, ileri düzey sanatçıların evlerini ziyaret etti ve Camille Pissarro‘yla tanıştığı Académie Suisse’de çalıştı. Bu gayri resmi eğitim, askere yapılan bir çağrı ile kesintiye uğradı. Afrika ışığını ve rengini çok sevdiği Cezayir’de 1861’den 1862’ye kadar askerlik yaptı. Monet’in askerlik için Cezayir’i seçmesi belki de, renkli çalışmaları 1832 yılındaki Fas ziyaretinden etkilenen Eugène Delacroix’e olan hayranlığının bir sonucuydu. 1862’de Monet, belki de hastalık nedeniyle Le Havre’ye döndü ve yine Boudin ile tekrar deniz resmi yaparken Hollandalı denizci ressam Johan Barthold Jongkind‘le tanıştı.

Daha sonra Paris’te bu sefer Akademisyen Charles Gleyre altında öğrenim görmeye devam etti ve onun atölyesinde sanatçılar Frédéric Bazille, Alfred Sisley ve Pierre Auguste Renoir ile tanıştı. Ustalarıyla olan anlaşmazlıklar sonrasında grup, Fontainebleau ormanındaki Barbizon yakınlarındaki Chailly-en-Bière köyüne gitti. Monet bu dönemde—ya da en azından 1872’den önce—Fransa’da modern resmin gelişmesi üzerinde güçlü bir etkiye sahip dekoratifliği ve düzlüğü olan Japon baskılarını keşfetti.

Claude Monet’in üretken gençlik döneminin olağanüstü başarıları, 1865 ve 1870 yılları arasında tamamlanan eserlerde, fırça darbelerini empresyonist üslubun ayırt edici özelliği haline gelen karakteristik kırık dokunuşlara ayırması ile belirgin hale gelmeye başladı. Bu ilk eserlerin en iddialılarından biri adını Édouard Manet’in 1863’te Salon des Refusés’de gösterilen kötü şöhretli tablosundan alan (Gustave Courbet‘in olumsuz yorumlarından dolayı hiç bitmemiş olan) Le Déjeuner sur l’herbe idi (1865–66; “Çimenlerin Üzerindeki Öğle Yemeği”).

Yaklaşım

Rönesans görsel fikrinin çağdaş bir ortama şok edici bir uyarlaması olan Manet’in başyapıtının aksine, Monet’in tablosu, Fontainebleau ormanında bir grup modaya uygun giyinmiş piknik yapanların tamamen çağdaş ama kışkırtıcı olmayan bir temsiliydi. Monet, Manet ile benzerdi, ancak, tarihsel, romantik ya da hayali konulardan ziyade modern yaşamın gerçek sahnelerini temsil etme kaygısı taşıyordu.

Böylelikle Claude Monet’in yaklaşımı, daha yakın bir ampirizmle ilintili, Courbet’in gerçekçiliğinin bir uzantısı haline geldi. Genel olarak empresyonizm, orta sınıf hayatının zevklerinin bir kutlamasıydı. Elbette, Monet’in bu dönemdeki konuları genellikle eşini, oğlunu ve bahçesini içeren iç mekân sahnelerini içeriyordu. Yine de, la vie moderne (“modern yaşam”) tablosunu yapmak, Monet’in sanatının temel amacı değildi. Onun durumunda daha önemli olan şey, doğanın radikal görüşünü uygulamanın resimsel yollarını durmadan aramaktı.

Sainte Adresse sahilinde

Tutkun figür tablolarından daha fazla, On the Bank of the Seine, Bennecourt (1868) ya da The Beach at Sainte-Adresse (1867) gibi çalışmaları Monet’in empresyonist tarzına doğru ilerlemesini açık bir şekilde gösterir. 1865-67 arasındaki kumsal ve deniz resimlerinde, Monet önündeki manzarayı detayları inceleyip gerçeğe uygun şekilde kopyalamak yerine o noktada hissettiği sakin, anlık izlenimini kaydetmeyi denedi. Bilinen bir şey yerine tüm canlılığı ve hareketleriyle birlikte görülen bir şey.

Tekneler, binalar, tesadüfi figürler ve çakıl taşlı plajlar düz renk desenleriyle hızlı bir şekilde fırçalanır ve ağırlıklarına veya sağlamlığına çok az önem verilir. 1860’lar boyunca Monet’in yaşamı istikrarsızdı ve hep gezerdi, neredeyse hiçbir şey satmamıştı. Ancak, her yıl düzenlenen sergilere pek çok eseri kabul edildi. Bunlardan en önemlisi, gelecekteki eşi Camille’nin güzel ama henüz empresyonist olmayan bir portresiydi.

Şehir detayları

Paris, Le Havre, Chailly, Honfleur, Trouville ve Fécamp’da ve Paris ile deniz arasındaki diğer istasyonlarda resim yapmış olan Monet, 1860’larda La Grenouillère olarak bilinen Bougival’daki Seine Nehri tatil yerine geldi ve burada Renoir ile ilk kez birlikte çalıştı. Tarzlarda neredeyse aynı olan tuvallerde, zevk arayanlar ve yıkananlar, ön planda sallanan kayıklar ve parlayan sulardaki göz kamaştırıcı yansımalar hakkında tempolu eserler ürettiler.

Claude Monet tarafından “kötü eskiz” olarak kabul edilenler, empresyonist tarzın öncüleriydi. İki sanatçının da Bougival çalışmaları dış mekan hayatının ışığını ve hareketlerini kısa fırça darbeleriyle, algıladıkları andaki doğaçlamalarıyla yorumlanmıştır. 1870 yılında, Trouville’de, Camille’nin bir çalışmasını yaptı. Bu çalışma, resmedilmiş olan görsel gerçekçiliğin bir örneği olarak canlandırılmış gibidir. Boyaların içinde kum taneleri kalmıştır.

1870’ler başladığında, Monet doğal fenomen arayışına devam etti. Franco-Alman savaşından kaçmak için, oğlu ve yeni evlendiği Camille’i bıraktı ve Londra’ya gitti. Orada, Pissarro ile Daubigny tarafından satıcısı olacak Paul Durand-Ruel’e tanıştırıldı. 1871 ve 1872’de Hollanda’da kanallar, tekneler ve yel değirmenleri çizdi ve Le Havre’de yeniden çalıştı. Dönüşünde, Paris yakınlarındaki Seine üzerindeki Argenteuil’de bir ev kiraladı. Orada yaşadığı yıllar empresyonist hareketin yükselişini temsil etmektedir.

Sergiler

izlenim gündoğumu

Resmi Sergiler haricinde, 1874 tarihinde empresyonistlerin çalışmalarının sergilendiği bir bağımsız serginin organize edilmesine yardım etti. Sergide bulunan Monet’in çalışmalarından biri olan Impression: Sunrise (1872), gazeteci Louis Leroy’un gruba isim vermesine ilham kaynağı oldu. Monet’in her biri farklı bir ışık ve hava durumu altındaki aynı motifi yansıtan seri iş yaratma yöntemi 1890’lara kadar tamamen uygulanmamıştı fakat genellikle ilk seri olarak tanımlanan serisi 1876-77 kışında Paris’deki Gare-Saint Lazare’de ya da çevresinde yapılmıştı.

Geleneksel empresyonist konulardan tamamen kopan bu çalışmalar, J.M.W. Turner’ın Rain, Steam, and Speed-1844 Büyük Batı Demiryolunu hatırlatacaktır. 1909’dan sonra İtalyan Fütüristler tarafından resmedilecek mekanik konulara da önceden fikir verecek olan, büyük bir baraka içindeki duman ve buhar çıkaran tren motorlarını resmetmiştir. Monet’in hayatı Paris’ten uzak olan Vétheuil’e taşındıktan sonra daha az mutlulukla geçti. 1876’da Monet ile bir mağaza sahibi ve koleksiyoncunun karısı olan Alice Hoschedé arasında gizli ilişki kuruldu. Monet, Argenteuil’de çok borçlanmıştı ve Camille hamile ve hastaydı. Vétheuil’de Monetlere, kocasını ve altı çocuğunu terk eden Hoschedé katıldı. Çeyizinden fonlar kullanarak Monet’in borçlarını üstlendi.

1880 sonrası

1881 yılına gelindiğinde, orijinal empresyonist grup, henüz iki sergi düzenlenmesine rağmen, parçalanmaya başlamıştı. Sadece Monet, doğanın incelenmesini sürdürmek için aynı şevkle devam etti. 1880’lerde seçtiği sahalar arasında Normandiya’da Pourville, Étretat, Fécamp ve Varangéville; Belle-Ile’nin engebeli ve izole Breton adası, vahşi Creuse River vadisi, Midi’deki Menton ve Antibes ve İtalya’daki Bordighera vardı.

1886’da Hollanda’ya, Étretat ve Belle-Île’deki önemli yerlerin karşısında lale tarlalarını boyamak için ikinci bir ziyaret yaptı. Claude Monet, Hoschedé, çocukları ve Monet’in oğulları 1883’te küçük Epte nehri üzerindeki, Paris’ten 84 km. uzaklıktaki Vernon yakınlarında bulunan bir küçük köy olan Giverny’ye yerleştiler. Monet, ölünceye kadar onun evi olan ve şu anda Fransız ulusal anıtı olan meyve bahçesiyle çevrili bir çiftlik evi satın aldı.

Gün batımında Parlemento Binası

1880’lerdeki seyahatlerinin ardından, Monet 90’lı yılları Giverny’de ya da yakınlarında geçirip birbiri ardına serilere yoğunlaştı. 1900’den sonra, ikisi de Giverny’den uzak olan iki iddialı proje, Monet’in yeni motif arayışını sona erdirdi. Birincisi (1899 ve 1904 yılları arasında Londra’ya en az üç sefer yaptığı) Thames Nehri’ni, Waterloo ve Charing Cross köprülerini ve Parlamento Evleri’ni temsil eden geniş kapsamlı bir seriydi.

İngiliz etkisi

Eserler, egzotik renklendirme ve gizemli romantik ruh hali olan Turner ve James McNeill Whistler’in Thames resimlerini hatırlatmaktadır. Bu resimlerde atmosfer, yapıların özelliklerinden daha önemliydi. Binalar ve köprüler, ışık dolu sis ve buğuya hacim veren titreşimli fırça darbeleri hakimdir. Monet’in izlediği mimari motiflerin ikinci ve sonuncusu, Venedik’in kanalları ve saraylarıydı. Claude Monet bu seriye 1908’de başladı ve 1909’da da devam etti fakat 1912’ye kadar Giverny’de bu konulara çalıştı.

Venedik kusursuz bir empresyonizm konusuydu fakat ışık, su, hareket, mimari ve sudaki yansımalar bu eserlerde katedral serilerindeki belirli hava etkilerinden çok daha genelleştirilmişti. 1893’de, Monet evininin önündeki yolun karşısında Epte’nin koluna akan bir dar bataklık bölgesi ve çiçek bahçesi arazisi satın almıştı. Bu akışı değiştirerek bir nilüfer bahçesi kurmaya başladı. Kısa sure sonar salkım söğütler, iris ve bambular bu şekilsiz havuz etrafında büyümüştü. Zambak pedleri ve çiçekleri sakin suda yüzüyordu ve bir Japon köprüsü kompozisyonu bir uçta kapatmıştı.

1900’lere gelindiğinde, Claude Monet’in hayal gücünün bu özel ürünü (çünkü empresyonizmi daha öznel hale gelmişti) kendi başına çevresel sanatın bir örneğiydi (içinde neredeyse 30 yıl meditasyon yapacağı ve çalışacağı egzotik bir lotus bahçesi). Zambakları, suyu ve Japon köprüsünü resmettiği ilk tuvaller uzaydaymış gibi süzülen büyük çiçekler ve pedleriyle ve bulutların yansıdığı gök mavisi denizle bunların eşi görülmemiş açık kompozisyonu çerçevenin dışında kapsayıcı bir çevreyi ima ediyordu.

Suda Bulut Yansımaları

Su resimleri

Bu resim yapma tarihinde yeni olan ve yalnızca ilk su-zambak resimlerinde tam olan mekansallığı kucaklama kavramı, 1915’ten sanatçının ölümüne kadar geçen yıllar içerisinde Paris’teki Orangerie of the Tuileries’de iki 24 metrelik oval odalara kurulacak olan büyük duvar resmi döngüsü haline gelmiştir. Bunlar 1952 yılında ressam André Masson tarafından “Empresyonizmin Sistine Şapeli” olarak tanımlanmıştır. Monet’in doğayı uzunca, derinlemesine çalışmasının – kendi deyimiyle “en kaçak etkileri karşısında” izlenimlerini yaratma –çabası ardından ortaya çıkan bu parlak başarısı ancak ölümünden sonra kendisine ithaf olundu.

Orangerie’nin duvar resimleri 1916 ve 1925 yılları arasında su bahçesinde yapılmış diğer eşi benzeri bulunmayan ve özel eserler için yapılan birçok büyük çalışma 1950’lere kadar neredeyse bilinmiyordu fakat şimdi dünyanın çeşitli yerlerindeki büyük özel koleksiyonlarda ve müzelerde sergilenmektedir. Katarakt nedeniyle gözü bozulmaya başlasa da, Monet 1926 tarihinde ölene kadar resim yapmaya devam etmiştir.

Empresyonist tarzın öncüsü, lideri ve sadık savunucusu olan Claude Monet olgun yapıtlarında, aynı motifle tekrarlanan çalışmaları seri halinde üretme yöntemini, tuvalleri ışıkla değiştirme tekniklerini geliştirdi. Bu seriler sıklıkla gruplar halinde sergilendi. Popülerliği, 20. yüzyılın ikinci yarısında, eserlerinin rekor kıran kitleleri cezbeden müze sergilerinde dünyayı gezmesiyle ve resimlerinden alınan görüntüleri içeren popüler reklamların ortaya çıkmasıyla büyüdü.