ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA

Ahmet Kutsi Tecer

Orda bir köy var, uzakta
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.

Orda bir ev var, uzakta
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da, kalkmasak da
O ev bizim evimizdir.

Orda bir ses var, uzakta
O ses bizim sesimizdir.
Duymasak da, tınmasak da
O ses bizim sesimizdir.

Orda bir dağ var, uzakta
O dağ bizim dağımızdır.
İnmesek de, çıkmasak da
O dağ bizim dağımızdır.

Orda bir yol var, uzakta
O yol bizim yolumuzdur.
Dönmesek de, varmasak da
O yol bizim yolumuzdur.

Ahmet Kutsi Tecer

Kurtuluş Savaşımızla birlikte bir Anadolu’ya yöneliş başladı bizde. Vatanı ve İstanbul’u kurtarmak Anadolu’yu ayağa kaldırmakla mümkündü. Biliyor musunuz, sanıldığı gibi Anadolu insanı “Samsun’dan Doğan Güneş”i beklemiyordu. Doğu illeri bu bölgenin Ermenilere verileceği telaşıyla “Ne yapacağız? ” diye bir “bölgesel kurtuluş çaresi” araştırıyordu Erzurum’da…

Anadolu, hiç işgal yüzü görmemişti ve işgalci bir ordunun neler yapabileceğini bilmiyordu. İzmir’in işgali, İstanbul’un işgali halkı sarstı. Kötü muamele uyandırdı toplumu. Balkan işgalinden kaçıp kurtulanlar işgal ordusunun vahşetini bildiklerinden son vatan parçasını da kaybetmemek için İzmir’e koştular. Mustafa Kemal ise Anadolu içlerine… Anadolu uyandırılmalıydı…

İstanbul aydınları, “Anadolu” denince “şırıl şırıl dereler, yemyeşil çayırlar, pehlivan yapılı delikanlılar, çeşme başlarında güzel köylü kızları…” düşünürlerdi. Anadolu’yu tanımazdı pek kimse. Milli mücadele için Anadolu’ya geçince şaşırdılar. Anadolu, virandı. Yakup Kadri’nin ünlü romanı “Yaban” bu hayal kırıklığının ibretli belgesidir.
Anadolu insanı ağaların, şeyhlerin, yoksulluğun ve cehaletin elinde zebun düşmüştü.

Cumhuriyet’in en büyük hedefi köyü ve köylüyü yükseltmek, zenginleştirmek, eğitmek ve onurlandırmak oldu. Atatürk’ün “Köylü milletin efendisidir.” sözü, o zaman için tek üretici güç olan bu insanları hak ettikleri saygı ve ilgiyi görmeleri için bütün devlet kademelerine verilmiş bir direktifti. Üstelik vatanı bu yoksul ve mazlum insanların ayağa kalkışı kurtarmıştı. Bir “köye yöneliş hareketi” başlamış oldu.

Orda bir köy var, uzakta
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.

Bu şiirler, bu şarkılar bize hiç tanımadığımız köylerde yaşayan kardeşlerimiz olduğunu hatırlatıyordu.

Orda bir ev var, uzakta
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da, kalkmasak da
O ev bizim evimizdir.

Orda bir ev varsa, bacası tütüyorsa… Hani İstiklal Marşımız diyordu ya: “ Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak! ” İşte o ocak, bu ocaktı… Ekmek kadar aziz, su gibi aydın…

Orda bir ses var, uzakta
O ses bizim sesimizdir.
Duymasak da, tınmasak da
O ses bizim sesimizdir.

Orda uzaklarda bir yerde bir davul çalar, bizim düğünümüzdür. Bir çoban yanık bir türkü söyler, bizim sesimizdir. Bir çocuk ağlar, bizim acımızdır…

Sağlığında anamdan dinlemiştim: “Beş-yedi yaşlarındayken bir dut ağacının üstünde iki arkadaş sohbet ediyorduk, dedi. Aşağıda yaşlı bir Fadime Teyze vardı, bir hasırın üstünde yatıyordu. Hastaydı her halde, inliyordu. ‘Uuuuyy! Uuuuyyy! Her yanlarım ağrıyoorr! Hükümet ne bilsin benim buralarda öldüğümü! ’ dermiş. 1935-37’lerde genç Cumhuriyet’in bir köylü kadınına verdiği güvene bakın!

Orda bir dağ var, uzakta
O dağ bizim dağımızdır.
İnmesek de, çıkmasak da
O dağ bizim dağımızdır.

Orda, uzaklarda dağlar var, ormanlar var, madenler var…bütün bunlar bizim! Bu aziz yurt, bizim! Babalarımızın dedelerimizin armağanıdır. Gitmesek de bir gün, ilk fırsatta gideriz. Oraları şenlendiririz. Bu duygu bize Köy Enstitülerini kurdurdu. Her köye bir öğretmen gönderdik yine köy çocuklarından. Halaylar çekilir oldu köylerde, Cumhuriyet Bayramları kutlandı neşeyle, huzurla…

Orda bir yol var, uzakta
O yol bizim yolumuzdur.
Dönmesek de, varmasak da
O yol bizim yolumuzdur.

Köy Enstitülerinden, Öğretmen okullarından mezun olan ağabeylerimiz, ablalarımıza tayin edilmek üzere üç il adı yazmaları istenirdi. Her yerde öğretmen açığı vardı. Onlar “Türk bayrağının dalgalandığı her yerde göreve hazırım.” yazarlardı göreve başlama dilekçelerinde… Şubat ya da yaz tatillerinde geldiklerinde Ağrı-Patnos ve Hakkari-Yüksekova hikayeleri dinlerdik onlardan gözlerimiz ışıl ışıl, oralara öğretmen olarak gideceğimiz günlerin hayallerini kurarak…

Evet, 
Orda bir yol var, uzakta
O yol bizim yolumuzdur.

O yol, birliğin, kardeşliğin, millet olmanın; sevinçlerde ve kederlerde aynı duyguları yaşamanın yoludur. Kalkınmanın, zenginleşmenin, Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmanın, Bilgi toplumu olmanın yolu, Atatürk’ün ışıklı yoludur.

Ahmet Kutsi TECER