Aya en son ne zaman yaka basılmıştır?

Aya ilk ne zaman gidildi?

16 Temmuz 1969'da Ay'a iniş yapan ilk uzay aracı Apollo 11'de astronot Neil Armstrong, Edwin Aldrin ve Michael Collins bulunuyordu. Apollo 11'in 20 Temmuz'da Ay'ın yörüngesine girmesinin ardından astronot Neil Armstrong, Ay'a ayak basan ilk insan oldu.

Cevap: 1972

1972'den sonra neden bir daha Ay'a gidilmedi?

Bugün Ay’a gidilmediğini düşünen belki de milyonlarca insan var. Bu şekilde düşünen insanlar için bu yazıda açıklamalar mevcut, ancak bu yazının cevaplayacağı asıl soru şu: Neden 40 yılı aşkın bir süredir Ay’a bir daha ayak basılmadı? Bu konuda birçok varsayım söz konusu. Gelin asıl nedenlerine bir göz gezdirelim.

Bu konuya bir açıklık getirmeden önce bir konuda hemfikir olmamız gerek: Ay’a gidildi. 6 Kez. Ay’da toplamda 12 kişi yürüdü. Hatta golf oynayan bile var. Ay’a gidilmediği yönündeki tüm iddialar çürütülmüştür. Tüm iddiaları bir kenara bırakırsak daha bariz bir kanıt var. Ay’a inilen yerlerdeki modül, dikilen bayraklar ve astronotların Ay yüzeyindeki izlerinin görüntüleri ve daha birçok kanıt bu yazının sonunda yer alıyor. Dileyen inceleyebilir.

Şimdi gelelim sorumuza: 1972’den sonra neden bir daha Ay’a ayak basan olmadı?

İnsanoğlu Ay'a son kez ayak bastığında tarih 11 Aralık 1972'yi gösteriyordu. Ay'a ulaşan son Apollo görevi olan Apollo 17'nin 3 kişilik mürettebatından 2'si (Eugene A. Cernan ve Harrison Schmitt) Ay'da son yürüyen kişiler oldular. İlk kez bir jeolog Ay üzerinde yürüdü (Harrison Schmitt). Apollo 17'den sonra çeşitli nedenlerden dolayı bir daha Ay'a gidilmedi. Ancak bu nedenlerden hiçbiri Ay'da olan Dünya dışı canlılarla bağlantılı değil. Çünkü yok öyle birşey. Ufocular ve Dünya dışı canlı meraklısı dostlar, kusura bakmayın ancak durum bu.

Peki ne oldu da Ay'a bir daha gidilmedi? Bu soruya yanıt vermek için uzay yarışının başladığı tarihe gitmek gerek. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan Soğuk Savaş dönemi (aslında başlangıcı biraz daha geriye gider) ve onun sonucu olarak başlayan uzay yarışını hepimiz biliyoruz. Bu yarışın iki büyük rakibi ABD ve Sovyetler idi. Soğuk Savaş'ın tüm karmaşıklığı içerisinde bir diğer yarış ise uzun menzile sahip bir silah tasarlayabilmekti. İlk uzun menzilli füzeyi tasarlayan Sovyetler akabinde uzaya ilk aracı göndermeyi de başardılar (Sputnik, 1957). Bu da uzay yarışını resmen başlatmış oldu. Bu yarış sayesinde uzay bilim ve teknolojilerinde inanılmaz gelişmeler oldu. Uzaya ilk aracı ve ilk insanı Sovyetler göndererek yarışta ABD’yi hezimete uğratsa da 1969’da Ay’da yürüyen ABD uzay yarışında bir kez daha öne geçti. Soğuk Savaş dönemi Sovyetlerin dağılması ile son buldu. Ancak Soğuk Savaş dönemindeki gibi olmasa da daha fazla aktörle uzay yarışı durmaksızın devam ediyor.

 ABD Ay’a gidileceğini ilk kez duyurduğunda halk tarafından gösterilen ilgi inanılmazdı. Ancak ne zaman ki insanoğlu Ay’da yürüdü kısa bir süre sonra ilgi inanılmaz derecede düştü. Ne de olsa artık hedefe ulaşılmış ve Ay’a ayak basılmıştı. Ay’a gitmektense Dünya yörüngesinde bir uzay istasyonu kurma fikri daha cazip ve ucuz bir seçenek olarak ilgi görmeye başladı. Bu da Ay’a olan ilginin azalmasının bir başka nedeni. 
 

Diğer yandan uzay yarışında galip gelebilmek uğruna kesenin ağzını sonuna kadar açan ABD’nin 1966’da NASA’ya ayırdığı bütçe toplam bütçenin %4.5’u kadardı. Ancak özellikle Soğuk Savaş döneminden sonra durumlar değişti. NASA’nın 2011 bütçesi toplam bütçenin sadece %0.5’i kadardı, yani yaklaşık 18 milyar dolar. Kısaca, diğer uzay görevlerine kıyasla Ay’a gitmek artık çok pahalı bir hedef halini almıştı. İşte bu nedenlerden dolayı Ay cazibesini kaybetti. Ancak hala romantik akşamların vazgeçilmez aktörü olarak cazibesini koruyor.

 Ay'a 40 yılı aşkın süredir ayak basmıyor oluşumuz insanlığın Ay’a gitmekten vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Nitekim NASA 2005’te böyle bir planı tekrar gündeme getirmiş olsa da birkaç yıl sonra meydana gelen ekonomik krizden dolayı bu plan tekrar rafa kaldırıldı. NASA 2030’larda Mars yörüngesine insan göndermeyi planlasa da ufukta Ay’a gitmek gibi bir planı görünmüyor. Ancak belki uluslararası ortaklıklara dahil olmak isteyebilir. NASA’nın Dünya’nın 1 numaralı uzay ajansı olduğu algısı hala geçerli olsa da artık uzayda gerçekleştirilen ilkler anlamında Dünya’nın tek lideri o değil. Aslında uzay yarışının ilk yıllarında da bu anlamda tek lider o değildi. İlkler anlamında uzay yarışı esnasında Sovyetler tarafından birçok kez hezimete uğratıldılar. Günümüzde ise birçok ülke uzay araştırmalarına ciddi tutarlar harcıyor ve birçok ilke imza atıyorlar. Ay’a 1976’dan sonra ilk yumuşak inişi yapan ve yüzeyde en uzun süre çalışır durumda kalan Çin’li Yutu bunlardan biri. Ya da ilk kez bir kuyrukluyıldıza (67P kuyrukluyıldızı) iniş yapan Avrupa Uzay Ajansı’na (ESA) ait Rosetta’nın iniş modülü Philae. ESA Ay'a 3D yazıcılarla 2040'larda kurmayı planladığı Ay Köyü'nü hayata geçirirse başka bir ilke daha imza atmış olacak. Hazır sırası gelmişken burada önemli bir soru sormak boynumuzun borcu: Biz bu uzay yarışının neresindeyiz?

 NASA’nın aksine başta ESA olmak üzere, Rusya, Çin ve Japonya 2030’larda Ay’a insan göndermek istiyor. Öyle görünüyor ki Ay, her geçen gün uzayın daha da derinliklerine yol almayı amaçlayan insanoğlu için birçok deneyi yapabileceği istasyon olacak. Dünya’dan 55 milyon km ötede Mars üzerinde bir yaşam inşa etmeden önce astronomik ölçeklerde burnuzumun dibi sayılabilecek (400 bin km ötede) Ay üzerinde böyle bir yaşamı deneyimlemek daha akıllıca görünüyor.

Günümüzde hiçbir ülke yalnız başına uzay yarışında liderim diyemez. Artık tüm büyük projeler çok uluslu gerçekleştiriliyor. Belki de Dünya'yı ileride bir çatı altında toplayacak olan şey de budur: Ortak bir uzay hayali. Yani 'ben tek başıma Ay'a uzay aracı göndereceğim!' gibi bir hedef koymak yerine 'Mars'a gidecek şu çok uluslu uzay aracının bir parçasını da ben yapacağım!' hedefi daha gerçekçi ve daha doğru olacaktır. Özellikle uzay yarışında geri kalmış ancak bir yerden başlamak için çabalayan Türkiye gibi ülkeler için bu en doğru hamle olur. Acil ihtiyacımız olan şey çok uluslu uzay projelerine dahil olabilmektir.

Öyle görünüyor ki bazı uzay filmlerinde işlenen Ay’da üs kurma teması (örneğin Independence Day: Resurgence) çok uzak bir hayal değil. Hayatımız sona ermeden bu olayın gerçekleştiğini görebiliriz. İnanılmaz olayların gerçekleşmeye devam ettiği 21. yüzyıla bakınca, insan 22. yüzyılı görebilmeyi gerçekten çok istiyor. Kim bilir belki daha uzun yaşamanın sırrını bulup emeklilik yaşının 150 yıl olduğu günleri görürüz. Sanırım ömür uzadıkça devletlerin yapacağı ilk iş bu olurdu: Emeklilik yaşını uzatmak. Hatta sırf bu nedenle insan ömrünü uzatmak isteyen devletler bile olabilir. 

İsterseniz yazıyı (NASA'nın 1958'de kurulduğunu da hatırlatarak) Atatürk'ün 1936'da Eskişehir Tayyare Alayı'nı ziyaretinde sarf ettiği şu sözlerle bitirelim: ‘Geleceğin en etkili silahı da, aracı da hiç kuşkunuz olmasın tayyaredir. Bir gün insanoğlu tayyaresiz de göklerde yürüyecek, gezegenlere gidecek, belki de Ay’dan bize haber yollayacaktır. Bu mucizenin gerçekleşmesi için 2000 yılını beklemeye gerek kalmayacaktır. Gelişen teknoloji daha şimdiden bunu müjdeliyor. Bize düşen görevse Batı’dan bu konuda fazla geri kalmamayı temindir.’