Hoca ilk gün Subhaneke duasını ödev olarak verdi. Camiden çıkar çıkmaz babamın kadim dostu bakkal Tahir amcanın dükkanının yan tarafındaki duvarın dibine çöktüm ve duayı bir çırpıda ezberledim. Rahmetli Tahir amca çalışkanlığımı dört bisküvinin arasına koyduğu cevizli un sucuğuyla ödüllendirdi. Evde de anam ve babamdan kocaman öpücükler aldım. O heyecanla yarını zor ettim. Hocanın verdiği ödevi daha ilk gününde yapmış ve duamı ezberlemiştim. Evden camiye gidinceye kadar defalarca tekrar ettim. Şaşırmamalıydım. Duayı eksiksiz ve usulüne uygun olarak okuyacak ve hocadan da en azından koca bir aferin alacaktım. Caminin yan tarafındaki lojmanın altındaki kurs yerine varır varmaz en öndeki yerime oturdum ve hocayı beklemeye başladım. Bir yandan da hocanın ilk olarak bana okutması için dua ediyordum. Dediğim gibi oldu. Duayı bir çırpıda okudum. Elindeki değnekle saçımı okşadı. Aferin dedi. Eleri yerine değnekle okşamıştı ama olsundu. Bu bile beni mutlu etmeye yetmişti. Sıra hemen yanımda pencere kenarında oturan çocuğa geldi. Verilen duayı bir türlü okuyamıyordu. Defalarca uğraştı ama her defasında duayı tam olarak okumayı başaramadı. Hoca elindeki değnekle başıma hafifçe dokundu ve çık bakalım sıranın üzerine dedi. Lastik patiğimi çıkararak sıranın üzerine çıktım. Şimdi yanımdaki çocuğun boyuna ulaşmıştım. “Vur bakalım” şuna dedi. “Şu” dediği kişi benden en az 2-3 yaş büyük ve boyu aşırı uzadığı için daha da büyük görünen biriydi ve benim abim sayılırdı. Hiç sesimi çıkarmadım. Ama vurmadım da. Tekrar vurmamı söyledi. Dayak atmamı istediği ağabeyin gözlerine baktım. Sanki “vur hadi, sana gücenmem” der gibi bakıyordu. “Ben vurmam” dedim. “İn aşağı” dedi. İndim. “Aç ellerini” dedi. Açtım. Elindeki sopayı acımasızca indirdi ellerime. Bir gün önce babacığımın öptüğü ellerimden alevler çıkıyordu sanki. “Otur terbiyesiz” dedi. Oturdum, sessizce ağladım ders boyu. ”¦”¦”¦ O gün böyle geçti. Ders çıkışı hoca yeni bir dua verdi ezberlememiz için. Ben yine bir gün önceki yere çömeldim ve kısa zamanda verilen duayı ezberledim. Tahir amca yine dört bisküvi arasına koyduğu cevizli un sucuğunu verdi bana. Anacığım ve babacığım yine bağrına bastı beni. Gururla kucakladılar. Sabah yine aynı heyecanla gittim camiye. Hoca yine ilk olarak bana okuttu. Ardından yanımda oturan abiye okumasını söyledi. Ben eksiksiz olarak okudum ama o abi yine okuyamadı verilen duayı. Bir gün önceki komutlar tekrar verildi. “Çık bakalım sıraya” Çıktım. “Vur bakalım şuna” “Ben vurmam” “İn aşağı terbiyesiz.” İndim”¦. “Aç bakalım ellerini” Açtım. Minicik ellerime olanca gücüyle bu defa ikişer sopa indirdi mükafat(!) olarak”¦ ”¦”¦. Günler bu şekilde geçip gitti. Ben her gün verilen duayı ezberledim. Ama yanımda oturan abi hiçbir duayı okuyamadı. Ben hocanın “vur bakalım şuna” isteğini hiç yerine getirmedim. Ve her gün biraz daha artan şiddette dayak yemeye devam ettim. Her gün dua ezberliyor, verilen ödevleri her gün yapıyor ama her gün de dayak yiyordum. Yine bir gün dayak atmadığım için dayak yemek üzere ellerimi açmıştım. Hoca bu defa çok hırslanmıştı. Sopayı ta tavana kadar kaldırdı ve olanca gücüyle vurdu. Müthiş bir acı ta ciğerlerime kadar işledi. Hocaya nefret dolu bir bakış fırlattıktan sonra pencereden atlayıp kaçtım. Akçam üstü eve bakkal Tahir amca geldi. Babamla bir şeyler konuştular. Babam beni çağırdı. Gittim ayağının dibine oturdum. Saçlarımı okşadı. “Hoca seni çok mu üzdü” dedi. Seslenmedim. Ama gözlerimden akan sicim gibi yaşları da gizleyemedim babamdan. Kaldırıp dizine oturttu. 8 yaşında yatılı okulda okutmak zorunda kaldığı oğlunun gözyaşlarını elleriyle sildi. Islak yanaklarıma sıcacık bir öpücük kondurdu. “Ağlama” dedi. “İstemiyorsan bir daha gitme aslanım” Yarın sabah elifba okumaya gitmedim. Ceren ve Nergiz isimli ineklerimizi alıp onları otlatmaya gittim. Onlar otlanırken ben sırası gelen duayı açtım ve ezberlemeye çalıştım. Öğlen eve döndüğümde iki dua birden ezberlemiştim. Eve gittiğimde hocanın evde babamla beraber oturduğunu gördüm. Yanlarına gitmedim. Koşarak uzaklaştım evden. Akşama kadar derede yüzdüm. Akşam eve döndüğümde hoca yoktu. Babam da akşam bana hiçbir şey söylemedi. Bir gün sonra bu defa akşam namazından sonra geldi hoca evimize. Ben yine gittim evden. Onu görmek istemiyordum. O gece komşularda yattım. O yaz hocayla bir defa bile karşılaşmadım. Ne babam ne de anam bana bu konuda tek kelam etmediler. Tüm Kur'an Kursu hayatım bir hafta kadar sürmüş ve çok acı bir şekilde sona ermişti. Daha sonra bir vesileyle ve kendi gayretlerimle Kur'an okumayı öğrendim çok şükür. Ama 8 yaşında başımdan geçen o acı tecrübeyi hiç unutmadım. Geriye dönüp baktığımda hocamızın bana da o hiç bir duayı ezberleyemeyen abiye de büyük bir şefkatle yaklaşmasını ne kadar istediğimi düşünüyorum. ”¦”¦ Şimdi açılan yaz Kur'an Kurslarına giden çocukları görüyorum. Biliyorum şimdi hiçbir kursta dayak atılmıyor. Artık dayağın cennetten çıkma olduğuna bizim gibi hocalar da inanmıyor. Çocukları Kur'an Kurslarından soğutmadan eğitim verilmesi çocukların bu kurslara severek devam etmelerini sağlayacaktır. Anlattığım gibi bir şiddet yoksa bile psikolojik şiddetten de uzak durulması bu kurslara olan ilgiyi artıracaktır. Senelerce çok az sayıdaki dostuma anlattığım bu anımı belki faydası olur diye paylaştım. Olur da bu tür bir hata yapması muhtemel eğitimciler varsa bir defa daha düşünürler belki”¦ Kim bilir”¦