Yaşadığımız hayatın her alanıyla ilgili bir şeyler bulabiliriz. İpe un sermeyi de ondan öğrendik. Bana değil de eşeğin sözüne mi inanıyorsun ifadesi ona aittir. Kazanın doğurduğuna inanıp, öldüğüne inanmayanlar onun hedef kitlesidir. ”˜Eşekten düşmeseydim zaten inecektim' sözü hala kulaklarımızda yankılanır ve aynı akıbeti yaşadığımız birçok tecrübemiz birikmiştir. Kızını evinden gelin olarak çıkarken kulağına eğilip; ”˜kızım iğneye ipliği taktığın zaman ipin sonuna düğüm atmayı sakın ha unutma' tavsiyesi ona atfedilir. Bir elinde kasaptan aldığı eti, diğerinde bir arkadaşının verdiği yahni tarifini tutarken, elindeki eti kapıp kaçıran çaylağın peşinden yoruluncaya kadar koştuktan sonra durup çaylağa; ”˜eti nafile çaldın, ağız tadıyla yiyemeyeceksin çünkü tarifi bendedir' ifadesi yine ona aittir. Elinde baklava taşıyan çocuk kendisine gösterildiğinde “bana ne?”, hocam baklava size gidiyor sözüne ise “sana ne?” felsefesi yine ona aittir. Kaybettiği eşeğini, türkü söylerken rastladığı bir dostuna ; “ son ümidim şu tepenin ardıdır. Orada da bulamasam asıl feryadımı o zaman göreceksin” mealindeki, umut deryasına ait beklentide ona aittir. Pazarda, satmak için getirdiği eşeğini öven simsardan “bizim eşek bu kadar değerli özelliklere sahip imiş” sözünü söyleyerek alan da kendisidir. Yine pazara getirdiği, eşeğin sağa sola tekme atarken ve yanına yaklaşanları ısırırken, kendisine acıyarak bakanlara “benim bu eşekten neler çektiğimi gördünüz değil mi” serzenişi yine kendisi ile kaim olmuştur. Kadılık yaptığı dönemlerde kendisine gelen mağduru dinledikten sonra; “ Haklısın” ifadesini kullanır. Daha sonra huzuruna aldığı suçluyu enine boyuna dinledikten sonra; Yine “haklısın” sözünü ifade eder. Kendisini ve yaşanan olayları uzaktan izleyen ve dinleyen karısının hayretler içerisinde kendisine dönerek; ”” Hocam siz ne yaptınız böyle. Her dinlediğiniz kişiye haklı olduğunu söylediniz. Hoca uzunca bir düşünme anı geçirdikten sonra kafasını kaldırıp hanımına bakar ve; “-Sende haklısın.” Der. Günümüzde hala altından kalkmak istemediğimiz kaçamak olaylarda; İPE UN SERİYORUZ. Olumsuzluğuna kendimiz bile inandığımız olaylar karşısında, bize inanmayanlara, suçlayıcı nazarlarla bakıyoruz. İşimize gelen her şeyi kayıtsız şartsız kabullenirken, gelmeyenlere aşırı tepkiler veriyoruz, doğuran kazanımıza değil de ölen kazanımıza kızıyoruz. Yaptığımız her hataya çok kolay mazeretler buluyoruz. Düşmeseydik mutlaka inecektik eşekten değil mi? Hep babacan tavırlarla nasihatler vermede ne kadar mahir insanlarız değil mi? İğneye takılan ipliğin sonuna düğüm atmayı bile hatırlatma ihtiyacı hissederiz. Çaresizlik sorunumuza bile, işe yaramaz reçetemiz her zaman var gibidir. Başkalarının işlerine karışma ve karıştırılma hevesimizi her zaman saklı tutarız. Her zaman ümit kapısını açık olarak görürüz. Herhalde en olumlu yönümüz bu olsa gerek. Kendi aklımızı, her pazara çıkardığımızda, yeniden satın alıp mutlu oluruz. Bize acı çektiren, tekme atan, dişleriyle ısıran eşeği görürüz, biliriz, duyarız. Isırılırız, tekme yeriz, postal yeriz ama nedense ondan bir türlü kurtulamayız. Ya da kurtulmak istemeyiz. Suçlayana hak veririz. Suçlananını paklarız. Suçluyu saklarız. Ya da önce suçlarız. Suçuna rağmen sonra mecburen aklarız. Daha da olmasa önce asarız. Sonra vahvahlarız. Eyvahlarımız tavan yaparsa, Hep beraber anıt yapılarda mezarlarız. Ne yaptığımızı sorana da, verecek cevabımız olmasa bile takla atarız. İşte böyle. Bizleri yıllardır güldürürken düşündürüyorsun. Düşündürürken güldürüyorsun. Allah senden razı olsun. Mekânın cennet, Kabrin nur olsun; HOCA NASREDDİN.