Yorgunluk; yarım saat erken kalkıp yarım saat geç gelmekten kaynaklanmıyor aslında. Her teneffüste meydana gelen yüzlerce öğrencinin sorunları, öğretmeni bitirir. Öğrenciler kırk dakika sınıfta hareketsizce oturmuşlar ve zilin sesiyle fırlamış bir ok gibi bahçeye koşuştururlar, içerde biriktirdikleri enerji sıkışmasını dışarıda boşaltmak için can atarlar, tekme atarlar, düşerler, yaralanırlar, ağlarlar. Her düşüşte nöbetçi öğretmenin yüreği sızlar. Öncelikle insan olduğu için içi sızlar, daha sonra anne baba olduğu için daha sonra, merdivenden hızla inerken düşen öğrenciye niye sahip çıkmadın diye aldığı ceza, önceki sene sınıfın birinde kafasını sıraya çarpan öğrenciden kalan soruşturma soruları depreşir kafasında. Yani okul sınırları içinde ve dışında bir sinek ısırsa gelip öğretmenin sırtına binerler, niye sineklere karşı bir önlem almadın diye... Binenlerin şekli, ismi değişir ama üstüne binilen değişmez: öğretmendir o, ceza alır, azarlanır, maaşı kesilir, kademesi durdurulur, aynen şamaroğlan gibi”¦ El altında o vardır çünkü, herkes ondan hesap sorar. Öğrenci velisi, okul idaresi, müfettiş, savcılık falan filan”¦ Sınıfların içerindeki açık kablonun hesabından tutun da havalandırılmayan sınıfların tek suçlusu öğretmendir, yerlere atılan çöpleri toplattırmayan, toplattıran suçlu hep öğretmendir, kırk dakika dolu dolu ders anlattığı yetmiyor gibi, öğrencilerle zil çaldığında nöbet yerine onlardan önce koşup beklemesi gereken yine nöbetçi öğretmendir. Bahçenin köşesinde billur billur ağlayan çocuğun gönlünü alma işi de ona aittir, az önceki gülümseyen öğrenciye günaydın derken, hemen ağlayan çocuğa dönüp üzülebilen, öğretmendir”¦ Hangi sınıfın hangi köşesini kaç gözle, kaç kulakla takip edip, kırılan camın raporunu tutacak, kafası kanayan çocuğa pansuman yapacak, binaya girmeye çalışan sivilleri denetleyecek, bahçe kapından öğrencileri dışarı salmayacak, salındıysa başına bir kaza gelmeden geri dönüşünü bekleyecek, ikinci zil çaldığında hepsini tepiştirmeden argo söz söyletmeden, içeri sınıflarına yerleştirip, derse hazırlayacak ve koşturarak anlatacağı dersin hazırlıklarına koyulup kendi sınıfına yetişecek. Et ve kemikten yaratılmış olan öğretmenler bunu ve bunun gibi binlerce olayla uğraşıp aynı verimliliği derslerde gösterilmesi bekleniliyor.Birbirimizi kandırmanın hiç alemi yok, nöbetimiz olduğu günler hakiki manada hizmet edemiyoruz, ya nöbetten çalıyoruz ya da dersten, verim beklemek insaf gerektirir. Ayrıca sorunlar, okulların muhitine göre, zorluk dereceleri artmaktadır.Arabasının camları kırılmış, arabası boydan boya çizilmiş öğretmenlerle çok sohbet ettik, sırf öğrenci uyarıldı diye, nöbet sırasında dışarı salmadı diye dayak yiyen öğretmenlerimiz var, çocuğuna iyi davranmadı , uyardı diye velilerce parçalanan öğretmenler, soruşturma geçirip ceza verilen öğretmenlerimiz var. Siz bu öğretmenlere destek vereceğinize, işlerinde kolaylık sağlayıp önlerindeki köstekleri kaldırmak yerine, önlerine köstekler koyup yormak mı istiyorsunuz? Kim kaybeder, tahmin edebilirsiniz”¦ Bir de idarenin öğretmenlere nöbet günü baskısı dediğimiz bir baskı uygulaması, uluorta bağırıp psikolojik baskı altında öğretmenleri geren bir yapı var. O kadar sıkıntı içinde baskı, baskıyı ağırlaştırıp patlamaların olduğuna da şahit olmuşunuzdur.( Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez) Bu sorunları bizde biliyoruz çözüm nedir dediğinizi duyar gibiyim. Ülkenin şu andaki hali anca bu sistemi götürüyor, maddi varlığımız ancak bunu kaldırabiliyor; ama gün gelecek üniversitelerde sırf bu işler için elemanlar, eğiticiler yetiştirilecek. Buna inancım sonsuz ama bir yerlerden dillendirmek gerek ki tartışmalar başlasın, çala çala bir havaya dönsün. O eğiticiler ilk yardımı bilsin, anında müdahale yetenekleri olsun. İnsan iletişimi alanında uzman olsunlar, nasıl hitap edileceğini saygı, sevgi kurallarını yaşayarak model olsunlar, öğrencileri servise kadar takip etsinler. Bizler de kırk dakika sonra teneffüs zili çaldığında iş arkadaşlarımızla konuşup iş birliği yapalım, birbirimizin derdini dinleyip sıkıntısına ortak olalım, sevincini paylaşıp daha doğrusu o on dakikanın yarısında imza, ziyaretçi, öğrenci soruları, muhasebecilik işleri yoksa bir çay içip kısılan sesimizi açalım. Bu on dakikalık zaman diliminden herkes bir dilim kesmeye çalışırsa, öğretmen de bir yerlerden kesmeye başlar, kaybeden hepimiz oluruz. Siz değerli öğretmenlerin bin bir fedakarlıkla çalışıp öğrencilerinizin menfaati için nasıl fedakarlıklar yaptığınızı biliyoruz, hepinize emeklerinizden dolayı teşekkür ediyoruz, sizler olmasaydınız bu gelişmeler dahi olamazdı. Tüm öğretmenleri seviyoruz”¦ İyi ki varsınız”¦