Bu sebeple hâlâ o günlerde birlikte görev yaptığımız arkadaşlarla görüşmeye devam ediyoruz. Ortaokul sabahçı olarak, Fatih ilköğretim okulu da öğleci olarak altı derslikli binayı ortak olarak kullanıyoruz. Öğlen dersler bitince koşarcasına eve yetişiyor ve acil bir işimiz yok ise yemekten sonra tekrar o hızla okula geliyoruz. Çay var, sohbet var, tenis masası, uygun hava şartlarında voleybol sahası da devrede”¦ İş yoğunluğu var ise de idarecilere yardımcı oluyoruz. Günler böyle geçip gidiyor. Öğrenci sayısı fazla olmayan okullarda her branştan öğretmen olmadığı için öncelik kendi okuldaki farklı branşlardaki diğer öğretmenlerden uygun olan ve verimli olacağı düşünülenlere öğretmeni olmayan dersler veriliyor. Bana da resim dersleri verilmişti. Havanın güzel olduğu bir haftanın resim dersinde öğrencileri dışarı çıkarıp okulun giriş kısmından resmini yapmalarını söylemiştim. Resmi yapmalarına mümkün olduğunca rehberlik yapmaya çalışıyor, bitirenlerin de nasıl yaptıkları ile ilgili olarak değerlendirmesini yapıyordum. Bir öğrenci okulun tabelasındaki Millî Eğitim Bakanlığı yazısını konuştuğu gibi yazmıştı. Milli Yetim Bakanlığı diye”¦ Tabi o yazıyı öğrencime düzelttirdim ama hatırlayınca hep gülümserim. Fen bilgisi dersinde yeryüzünün şeklinin değişmesine etki eden faktörler, İlçenin deniz seviyesinden yüksekliği, açık hava basıncı gibi konular işlenirken sınıfa zamanla sorular yöneltiyorum. Mesela bir gün denizi gören var mı diye sorunca sınıfta çoğunluk evet anlamında parmak kaldırıldı. Sonradan öğrendim ki öğrencilerimiz aileleriyle birlikte geçici mevsimlik tarım işçisi olarak Adana'nın Karataş ilçesine gidiyorlarmış. Tabii daha o zaman ilçenin şartlarını tam olarak öğrenemediğim için bu duruma çok üzülmüştüm. Bir öğretim yılı tamamlanınca her şey ortaya çıktı. Öğrencilerimiz 23 Nisan bayramından sonra ve ilk açıldığında da Kasım ayına kadar okula devam edemiyorlardı. Bir yıl sonra ilçe teşkilatlarıyla birlikte ilçe Millî Eğitim Müdürlüğü de kurulmuştu. Dairede görevlendirilince ilçeden işçi temin ederek il dışına işçi götüren elcilerle Kaymakamlıkta bir toplantı düzenlenmişti. Yapılan bu toplantıda okulun açık olduğu zamanlarda öğrencilerin götürülmemesi yönünde karar alınmıştı ama maalesef elciler tarafından yerine getirilmedi. O zaman sürekli devamsızlık yapan öğrenci velisine uygulanan para cezası da çok az idi. Güzün çalışmadan okula gelen öğrenciler, gerçekten solgun ve bazıları da sıtma hastalığına yakalanmış oluyordu. Şimdi yaşıyor mu bilmiyorum sağlık ocağında sıtma görevlisi bir Tevfik emmi vardı ki bu çocuklara tedavi uyguluyordu. Sonraki yıllarda ise vatandaşlarımıza Sümer holdinge ait halıcılık kursu açılması için girişimlerimiz kurs için uygun mekân bulunamadığı için sonuç vermedi. Ama bir halk eğitim merkezi açılması için yapılan görüşme ve yazışmalar geç de olsa olumlu sonuç verdi ve biz ayrıldıktan sonra açıldı. Gayretli bir merkez müdürleri olan Hilmi Bey ve Hacı Salman Bey'in çalışmalarıyla halıcılık kursu ilçemizde yaygınlaştığını, böylelikle de bir kısım ailelerin dokudukları halının işçilik geliriyle yetinerek geçici işçi olarak il dışına gitmekten vazgeçtiklerini öğrenince mutlu olduk tabii. Çağlayancerit'te Ramazan ayında teravih namazlarının ayrı bir yeri vardır. O zaman her camide sadece imam görev yapıyor ama müezzin bulunmuyor idi. Bu görevi cemaatten sesi gür-güzel ve medeni cesareti fazla olan büyükler yerine getiriyorlardı. Diğer camilere gidilse de daha çok yakın olan garaj camiine fazla gidiyorduk. Bu caminin gönüllü müezzinleri yanlış hatırlamıyorsam; Tatar Durmuş Emmi, Sıtmacı Tevfik Emmi, Semerci Mustafa Abi(yaşıyorlarsa Allah sağlık versin) gibi isimlerdi. Rekât aralarında salâvat ve övmeler topluca okunur ama onbeşinden sonraki teravihlerin sonundaki veda kasideleri hâlâ hafızamdadır. Şu an nasıl bilemiyorum tabii”¦ Öğretmen ve idarecilik hayatımda baba ve anne adları birbirine uyumlu iki öğrenci tanıdım. Bir çiftin adları Nuri ve Nuriye, diğeri de Ali ve Aliye idi(yaşıyorlarsa Allah sağlık versin). Yine öğrencilerden doğum tarihi 01.01.(yani yılın ilk günü) olan da az rastlanıyordu. Ama Çağlayancerit'te bu şekilde doğum tarihi olan öğrenci sayısı hayli fazlaydı. Sebebini sevgili vatandaşlarımız ve eski öğretmenlerden öğrendim. Çağlayancerit maşallah kalabalık olduğu halde ilçe olmadığı için de nüfus idaresi olmadığı için merkezden belli dönemlerde nüfus memurları gelip yeni doğan ve nüfusa kayıtlı olmayan çocukların kayıtlarını yapıyorlarmış. Ya çocukların doğum tarihleri aileler tarafında tam olarak beyan edilemiyor ya da memurlar için daha kolay olduğundan çocukların doğum tarihleri 01.01 şeklinde yazılıyormuş. Tabii benim bu durumu yazmamdaki amacımın olayı mizah konusu yapmak olmadığını Çağlayanceritli hemşerilerim bilirler. Merkezde görev yaparken de Bertiz köylerinden olan öğrencilerin kayıtlarında da buna benzer üzüntüleri yaşamıştım. O da vatandaşlarımıza verilen soyadları idi. Sonradan bazı ailelerin değiştirdiği soyadlarından bazıları Dilki, Çamçakalı Kıraççakalı, Davşan, Camus, Karamal gibi pek de hoş olmayan soyadları idi. Yani bu soyadlarını yazan görevliler bu soyadlarını kendileri alırlar mı diye insanın sorası geliyor. Belki bu vatandaşlarımızın büyüklerinin lakapları böyle idi ama kaç kişi lakabını kendisi belirlemiş ve yine kaç kişi kendi lakabını beğeniyor? Dinimizde de kişilere lakap takılması hoş karşılanmamıştır. İşin bir de bu boyutuyla değerlendirmek gereklidir diye düşünüyorum. Şimdi Çağlayanceride gittiğimizde bazı dairelerin bir arada olduğu bir Kaymakamlık binası, ilçenin millî Bayramlarının yapıldığı alanda inşa edilen ilçe Millî Eğitim ve öğretmenevi binası, Tek katlı olan ama şimdi üç katlı olan Fatih ilköğretim okulu, az sayıda evlerin bulunduğu alanda yapılmış Çok Programlı Lise ve çevresinde yapılaşan koca bir mahalle, Eskiden her memurun çizme giymesini zorunlu kılan çamurlu yolların yerine kilit parke taşı döşenmiş ana caddesi, yine o zaman az sayıdaki beton evlerin yanında çok katlı binalar ve sıra sıra dükkânları, yetersiz bir sağlık ocağı var iken yeni bir devlet hastanesi, iki tane Yatılı ilköğretim bölge okulu ve bir tane de müstakil anaokulu, okulları ziyaretlerimizde bazı idareci ve öğretmenlerin öğrencilerimizden olduğunu görmek bir Ceritseven olarak bize ziyadesiyle mutluluk ve gurur veriyor. Bize göre Çağlayancerit için en acil ihtiyaç olan ve yapılması gereken çalışmalar; ”¢ Merkez ve bağlı mahalle ve köylerindeki ceviz ağaçları kütük olarak değil de sandık, camekan, rahle, sehpa, masa, sandalye, koltuk iskeleti gibi işlenmiş ürün olarak, ”¢ Yine ceviz meyvesinin kabuklu ya da iç olarak değil de ezme, sucuk v.d. ürünler daha da geliştirilerek, ”¢ Kavak ağaçlarının da çeşitli turistik ve ev eşyası olarak işlenmiş ürün olarak, ”¢ Hayvancılıktan elde edilen yün-kıl, süt, et gibi ürünleri bir firma ya da kooperatif marifetiyle süt ve süt ürünleri üretimi yapıldıktan sonra yine ürün olarak, ”¢ Küçükcerit köyündeki Aksu'nun gözü veya Değirmenin gözü gibi tabi su kaynakları da eğer ilçede su sıkıntısı oluşturmuyor ve su miktarı ekonomik yeterliğe sahip ise şişeleme tesisi de geliştirilerek pazarlanması için girişimler yapılmalıdır. Böylelikle ilçe şartlarında imkânlar ölçüsünde vatandaşlarımız için bir istihdam sağlanmış olunacaktır. Şu an devam eden halıcılık mesleğini benimsemiş olan ve el emeği göz nuru harcayan kızlarımız ve ablalarımıza yönelik olarak, dışarıya sadece işçilik yerine bir kooperatif veya firma tarafından bir işletme kurularak emeklerinin karşılığını tam olarak alabilecekleri şekilde şartlar iyileştirilip bu mesleğin daha yaygın hale getirilmesi için girişimler yapılması gerekmektedir diye düşünüyorum. Lisenin atölyelerinin kız öğrencilerin barınacağı pansiyona dönüştürülmesinde öncülük yapan şu an Düzce ilinde görevli o günün kaymakamı Sayın Volkan Barış Göçmez Bey'in de unutulmaması gerekir. Sürçü lisan eyledikse af ola. Gönül dolusu selamlar”¦