Anne ve babalar eğitilmiş olsalar, eğitilmiş çocuk doğurmak mümkün olurdu.' Bizim manevi dünyamızda da alışkanlığımız bu minval üzerine kurulmuştur. Eğer bizler, geleceğe güvenle bakabileceğimiz ve geleceğimizden emin toplulukları oluşturmak istiyor isek, bizden eskinin yaşadığı tecrübeleri önümüze ışık huzmesi olarak tutup, aydınlık bir dünya oluşturma sevdamızı gerçekleştirebiliriz. Sadece ahmaklar geçmişte yaşanan olumsuzluğu deneyerek yeniden öğrenirler. Bizim önümüzde, geçmişten bize kalan bir dünya tecrübe deryası var. Bize düşen bu dünyanın kapısını aralamak olmalıdır. Bizler bunu gerçekleştirebildiğimiz zaman, batı angaryalarına boğulup kalmayacağız, bizi, bizden olanla tedavi etme yöntemlerini yeniden kullanarak, özümüze uygun insani değerleri yaşayıp yaşatabileceğiz. Israrla tekrar etmek zorundayız. Eğitimli çocukları olan ebeveynler olmak gayreti içinde isek, mutlaka biz ebeveynler olarak ta eğitimli aileler de yetişmemiz gerekiyor. Eğer böyle fırsatı kaçırmış isek telafisi gayet zor ve uzun bir yolculuğu kat etmemiz gerekmektedir. Aksi halde istediğimiz düzeyde çocuklarımızın yetişmesi imkânsızdır. Günümüzde eğitim görmüş birçok aile de, yetiştirmiş oldukları çocuklarıyla çok büyük sorunlar yaşamaktadırlar. Aslında söylemeye dilim varmıyor ama adeta çocuk yapma amacımızda bile zafiyet içinde olduğumuz söylemek zorundayız. Ne için çocuk istiyoruz? Ya da neden çocuk yapıyoruz? Çocuğumuzu hangi amaç için yetiştiriyoruz? Çocuğumuzu nasıl eğitmeliyiz? Bu buna benzer soruları mutlaka cevaplandırıp, kendimize bir yön çizmemiz gerekir. Maksat çocuğumuzun eğitimi ise (ki bu bizim, olmazsa olmazımız olmalıdır) bizim fedakârlığımızın derhal başlama anıdır. Burada kullanacağımız onlarca argüman içinde sadece Hz Meryem' in annesi Hanna ve babası İmran'dan kısaca bahsedeceğiz. İmran'ın hanımı Hanna, kısır bir kadındı ve hiç çocuğu olmamıştı. Bir gün bir ağacın gölgesinde otururken yavrusunu doyurmaya çalışan bir kuş gördüğünde çok etkilenmişti ve bunun üzerine çocuk sahibi olmayı bütün benliğinde hissetmişti. Ellerini açarak bütün bedeni ile Allahtan bir çocuk istemişti ve Allah kendisine bir çocuk nasip etmişti. Hamile kaldığını anlayınca der ki: Rabbim: Karnımda taşıdığım çocuğu sadece sana hizmet etmek üzere adadım. Bunu benden kabul et. Sonunda dünyaya gelen çocuk bir kız çocuğudur. Bu çocuğa verilen isim Meryem, ikinci isim ise Betül dür. Meryem ismi, inançlara gereği gibi bağlı, içi iman dolu kadın sıfatını taşır iken, Betül ismi de; gereği gibi sakınmasını bilen, iffet sahibi kadın anlamına gelmekteydi. Duanın devamında ise; ”˜Onu ve neslini kovulmuş Şeytanın şerrinden sana emanet ediyorum' diyordu Hz. Meryem in annesi Hanna. Kovulmuş şeytanın şerrinden sudur eden nesilden ise Hz İsa doğmuştu. Yaşanmış olan bu berrak misalden çıkartacağımız birçok dersin olduğu kesin bir yargı. Bu misali okuyan her insan çok farklı çıkarımlarda da bulunacaktır elbette. Öncelikle geleceğimizi ve neslimizi sürdürecek olan çocuğu, bedenimizde bulunan tüm uzuvlarımızla en üst düzeyde bizleri titreten bir istekle arzulamalıyız. Bu arzuyu duyabilmeliyiz ki imkânsızlığı üzerimizden yok ederek, kısır halimizde bile Allah bizlere çocuk vermeyi nasip etsin. Duanın gücüne inanarak, samimi bir yakarışla istemeyi vermenin bir nedeni saymayı kendimize ilke edinebilmeliyiz.. Çocuk edinme amacımızın, sadece dünyevi değerlere has bir istek olmadığını, yaratıcının isteği doğrultusunda, fıtrata uygun olan bir yaşam biçiminin ikamesi adına büyük beklentilerimizin olmasını arzulamalıyız. Çocuğumuza güzel isimler vererek, verdiğimiz ismin, çocuğun şahsiyetine uygun olumlu izler bırakmasını sağlamak olmalıdır bir diğer amacımız. Eğitimli çocuklarımız olmasını gerçekten arzu ediyorsak şu esasları da bilmeliyiz: İmran ve Hanna gibi samimi ve doğru olmak. Çocuğa olan ihtiyacımızda, samimi arzu ve istek içinde bulunmak. Çocuğu yaratıcının, istekleri doğrulusunda yaşayabileceği bir yaşam biçimi içinde yetiştirmeye istekli ve aday olmak. Ona güzel isimler vermek. Onun neslinden güzel insanların devamı için dua etmek. Son olarak hatırlatmada yarar gördüğümüz sözü bir kez daha tekrar ediyorum; ”˜Anne ve babalar eğitilmiş olsalar, eğitilmiş çocuk doğurmak mümkün olurdu.'