Aslında Türk Dil Kurumunun Ziya Ortaç'a ait olan bu tanımlamasında büyük bir anlam daralması olduğunu görüyoruz. Belki bu ifade daralması, sözcüğün kendisinde değil zamanla oluşan anlayışın kaymasından da kaynaklanmış olabilir. Oysa eskiden bu sözcüğün yerine kullanılan ifade ”˜muallim' sözcüğü idi. Muallim sözcüğü ise çok geniş bir açılımın ifadesini içerisinde barındırıyordu. Muallim sözcüğü Osmanlıda öğretmenin yerine kullanılan ifadedir. Aynı zamanda, Osmanlıdaki eğitim felsefesini yansıtan kelimedir. Muallim sözcüğünü geniş olarak şu açılımları ifade eder:”˜Muallim; ders veren, öğreten, talim eden, öğretici olarak terbiye etmeyi esas alarak eğitim ve öğretim hedefini birlikte gerçekleştirmeye çalışır. İnsanlarda fikir, beden ve ahlak terbiyesini gerçekleştirmeye çalışır.'şeklinde özetlenir. Muallimden öğretmene doğru seyreden süreç içinde daha önceleri, ilmini âlimden talep eden talebe mevcudiyeti söz konusu iken, öğretmenden mecburi eğitime tabi tutulmuş öğrenciye tebdili yaşıyoruz. Muallim talebe ilişkisinde karşılıklı ve geniş çaplı etkileşim söz konusu iken ortaya çıkan ürün, uygulama esasına dayanırdı. Uygulamanın getirisi ise muallimden ilim talep eden talebede, talim ve terbiye emarelerinin vücut bulması esasına dayanırdı. Talebede istenilen uygulamalı davranış değişikliği ise öğrenilen ilmin, talimle amel boyutuna ulaşılması hedeflenirdi. Hedeflenen ilim ve amel talebede esaslı bir biçimde vücut bulduğunda ise hedeflenen gayenin murada ermesi şeklinde telakki edilirdi. Günümüzde ise bu eğitim şeklini uygulamaya dayanan üniversitelerden ya da mesleki eğitim veren okulların sadece bir kısmında görebilmekteyiz. Talime dayalı eğitim aşamasında ortaya çıkan başarının ana nedeni ise muallim ile talebenin ortak bir düzlemde buluşmuş olmasıdır. Öğretmen öğrenci aktivitesinde ise ortada her zaman bir talep faktörü söz konusu olmayabilir. Özellikle mecburi telakki edilen eğitim süreçlerinde talebin ötesinde ilgisiz, büyük bir çoğunluğun, öğretmenin öğretme aşk ve şevkini ortadan kaldıran önemli bir engel olarak çıkması hiçte şaşırtıcı bir olay olmaması gerekir. Öğrencinin bu aymazlığının yanında sadece öğretme ya da anlatma esasına dayalı eğitim amacıyla ders veren öğretmeninde uygulamaya dayalı olmayan, uygulanabilirliği çok kısıtlı bir dünyayı öğrencinin gündemine getirerek, ezberci bir anlayışla ders işlemesi iki tarafı birbirinden koparak karşı taraf konumuna itecektir. Yaşadığımız şu ortamda, ne anlatan konumunda bulunan öğretmen mutludur, ne de talepkar sırasında oturan öğrenci mutludur. Çünkü bu karşılıklı etkileşimde önce mecburiyet sonrada kullanılmayan ya da kullanma alanını bulamayan bilgi hiç kimsenin işine yaramadan heba olup gitmektedir. Günümüzde birçok olumsuzluğu ortadan kaldırarak, öğretme noktasında büyük başarılara imza atan eli öpülesi gayretkar ve kadirşinas öğretmenlerimizin varlığı söz konusu iken, öğretmenin anlamını daraltarak sadece dersini anlatarak ve hiçbir türlü sorumluluğu üzerine almayan kaçarcasına sınıf ve öğretim ortamını terk etmeyi kar belleyen öğretmen tiplemesine de her ortamda rastlayabiliriz. Geçmişte de başka mesleklerle iştigal halinde iken eğitim veren ilim erbabına rastlanırdı. Geçmiş çağlarda da başka uğraşıları olan ilim ehli öğretmeler vardı. Ama belki de günümüzdeki kadar asıl mesleği öğretmenlik iken çok çeşitli nedenlerden dolayı farklı iş kollarında çalışan öğretmen olmamıştır. Asıl mesleği öğretmenlik iken mesleğini ikinci, üçüncü saflara yerleştiren kişilere zaten söyleyecek bir sözümüz yoktur. Öğretmenlerimizin düştüğü asıl önemli açmazlarından olan ayağı yere basmayan ve öğrencinin hayatında pekte bir yeri olmadığını zannettiği, öğrendiğinde- öğrenmediğinde önemli görmediği birçok bilginin kendisine zorunlu olarak sunulmasının getirdiği sorumsuzluk maalesef eğitimi de olumsuz olarak etkilemektedir. Ezbere dayanan ve uygulama imkânı olmayan birçok konuyu anlatmaya çalışan öğretmen, talebenin belleğine neden ve niçinlerini aktaramıyorsa, yaptığı eylem talebede ilim ve amel haline gelmeyeceği için bir değer taşımayacaktır. Anlatılan bir konuyu, amel ya da davranışlar bütünü olarak yaşayabilen talebe öğrenci, öğreten de muallim konumundadır. Hepimiz biliriz. Bizlere ilkokul 4.sınıftan itibaren öğretilmeye çalışan çemberin çapının ölçümünde kullanılan ve sabit değerli bir sayı olan Pİ sayısı vardır. Değeri de 3,14 olarak ezberletilir. Belki sayısal konulara olan uzaklığımdan kaynaklanmıştır. Bilemiyorum. Bana yıllarca anlatılan bu konuyla ilgili olarak yaşadığım bir olay vardı. Lise 2. sınıf yıllarımda evimizin dış duvarına yapacağım bir basketbol potası için benden bir yaş büyük olan ağabeyimin demirci atölyesine gidip bir çember yapmak istedim. Hurdalık olarak tanımlanan yere giderek yuvarlak inşaat demirlerinden ayırdım. Elimdeki çekiçle örs üzerinde düzelttim ve yuvarlama aletinde çember haline getirdim. Çapı çok dar oldu. Daha uzunca bir demir parçasını düzelterek çember haline getirdim. Çok geniş oldu. Birkaç denemeden sonra beni izleyen ağabeyim ne yaptığımı sordu. Yapmak istediğim çemberi anlattığımda yüzüme bakarak benimle dalgasını geçti ve sokak ağzıyla seni yetiştiren öğretmenlerin diye başladı. Yapacağım çemberin iç kuturunun (çapının) kaç cm olmasını istediğimi sordu. Yaklaşık 35 cm olmasını istediğimi söylediğimde, 35 sayısını 3 çarpmamı söyledi. Söylediğini yaptım. 105 cm boyunda bir demir parçası kestim kendisi kaynattı. Çapını tekrar metre ile ölçtüğümde çok hafif bir eksiklik vardı. Nedenini sorduğumda bana şunları söyledi: ””Eğer 35 sayısını 3,14 ile çarpsaydın doğru çemberi yapabilirdin. Dedi. Yıllarca bana anlatılmaya çalışılan ama bir türlü uygulamasını göremediğim Pİ sayısının basit bir uygulama ile ne işe yaradığını öğrenmiştim. Talimi yapılmayan ya da idraklere tam olarak sunulamayan önemli bir bilgi ya da bir konu, tam teçhizatlı eğitim ortamında öğrenilemez duruma düşer iken, uygulama alanı olan esaslı birçok bilgi, küçük bir ortamda çok güzel bir şekilde pekâlâ öğrenilebiliniyormuş. Böyle bir olayın var olması, kaçınılmaz hale geldiğinde ise pekâlâ alternatif eğitim arayışları mutlaka kendisini ihtiyaç olarak gösterecektir. Bu konuyu en güzel haliyle ifade eden çok güzel bir Çin atasözü vardır; ”˜BİNLERCE SÖZ SÖYLEYECEĞİNE BİR RESİM GÖSTER.'