Nesne mi üstün özne mi yoksa gizli özne mi? Duvardaki çiçek deseni, desenin çizimi çizen ve gizli özne”¦Her harekete her eşyaya denenebilir. Malzeme, eser, önemlidir; ama yapan da önemlidir; ama hangi yapan, tabiki tümünü yapan. Çoğu zaman eserde takılı kalırız, eşyayı aşamayız, görünen sebeplerle yumak olur kör düğüm içinde kalırız. Asıl emektar asıl özne, kafamızı o kadar meşgul etmez de yaptığı şeyler üzerinde saatlerce, yıllarca oyalanır dururuz. Amaç en zirveye çıkmaksa, yoldaki nesnelere takılmak, eğlenmek niye? Her amaçta basamaklar mertebeler olur,seviye seviye olmak bu oyunun aslında var. Tek düze , basmakalıp zaten tabiatımıza zıt, yaratılışımızda yok. O yüzden herkesten aynı hareketler aynı seviye beklenilmiyor. Hedefe giderken yollara konulan işaretler, mektuplar , mesajlar ve arkasındaki gizli özneler doğru okunmalı, nesneyle özne ve gizli özne ayrı ayrı görülmeli hakları verilmeli. Bir bilgisayar oyununda bile araçlar ve amaç vardır. Oyunun safhaları derece derece ayarlanmıştır, birinci basamak atlanılmadan ikinciye varılmaz bazı araçlar yetenekler, silahlar verilmez. Merdiven basamakları gibi sırayla çıkmak gerekir, hızlı atlanılıp çabuk çıkılmaz mı? Çıkılır tabi ama riskli, zarar ihtimali yüksek, zemini sağlam yapmak, gelecek katların sıhhatini temin için gereklidir. Oyunun ilk basamakları basittir, birkaç hareket gerektirir, fazla ayrıntı yoktur, ortama hareketlere alıştırmak, uyum sağlamak için basitten zora doğru ”“yaşam gibi- ayarlanmıştır. Diğer basamaklara geçildiğinde hayat da oyun da zorlaşır, içinden çıkılmaz hale gelir bazıları oyunu bırakır gider, bazıları oyunu kırar siler, bazıları da sonuna kadar çabalar uğraşır ,emek verir vazgeçmez, vazgeçenler de zaten pişman olur o bir yenilgidir oyuna karşı. Zayıflık belirtisidir, hakikatlerden kaçılmaz, görmezden gelinmez ,gözünü kapayan yalnız kendine gece yapar. O oyunu yapan, sen onu kır , dağıt, sil diye yapmamış ki, hedef oyunu kurallarına göre oynamak”¦ Sabırla tecrübeleri birbirine ekleyerek, her düşüşte bir kalkış öğrenerek, hatalardan ders çıkararak kötü deneyimlerden pay çıkararak onlara basarak seviyemize destek vermeliyiz. “Hayat da bir oyundur.” Sözünün zamanı geldi.Her yaşın her günün her olayın oyunu içinde saklıdır. Basamaklara dikkatlice baktığımızda amacı da aracı da net olarak görürüz. Ah bir de gelecekteki olaylara geçmiş gibi bakabilsek”¦ Oyunun vartaları, riskleri de var tabi. Oyuna kendimizi kaptırıp içine düşebiliriz, sürüklenebiliriz, amaca giden yolda araçlarla harcanabiliriz. Yüce vazifemize sekte vurup yarı yolda heba olabiliriz, değerimiz kaybolur basitleşebiliriz.Basitleşmek ne demek? Belki seviyemizi düşürmek, belki alet olmak, belki de havlayan bir köpeğe eğilip seviyesine inip onun gibi havlamak”¦ Genelde kaybedecek değeri olmayan insanlar düşer bu duruma. Doğru yol ise sahneyi, perdeyi, rolü, kostümü iyi bilmekten birbirine karıştırmamaktan geçer. Kostüme takılanlar mı istersin, sahneye dalanlar mı dersin, suflöre kızanlar mı dersin hepsi var. Hepsi de hakikatin bir parçası. Herkes doğru yapacak diye bir şey yok, kazananlar da olacak kaybedenler de.. Kazananlar kaybedenlerin işareti olacak. Yakmak için odun da lazım olacak yapmak için kereste de süslemek için çiçek de lazım olacak, davet etmek için misafir de”¦ Her kesime her türe ihtiyaç var ;ama önceliği olanlar hep değerli hep gözde. Hakikat, yola döşenmiş süslere, çiçeklere, kuşlara, kelebeklere, kavga edenlere dalıp da asıl vazifemiz ve görmemiz gerekenlere mani olanlarla eğleşmemek. Peki onlar amaç değil de neden yaratılmışlar, ne lüzum vardı? Bütünün parçaları çoktur, sıfatları, şerhleri, açıklayıcıları, rehberleri, mektupları, eşyalara takılmış mesajlar da lazımdır, bazı hakikatler gizlenmek ister, emek ister, çaba ister, kolay yutulur, fark edilir değillerdir, onların fiyatları da pahalıdır herkesin görmesi de gerekmez ki değerli olsunlar. Hepsi de araçtır amaca giden yolda vazifelidirler. Çok süslü bir sınav kağıdı verseler bize, bizler soruları doğru cevaplamak yerine onlara güzel çözümler sunmak yerine, kağıdın kendisine üzerindeki süslere motiflere takılsak, eğlensek , asıl vazifemizi unutsak ve zil çalsa”¦ Zil ne, sınav ne, kağıt ne, süs ne ölçme-değerlendirme ne, artı eksi ve diploma ne? Hepsi her hareketimizde saklı, her olayda, her günde,her senede her ömürde saklı”¦ Yeryüzü sayfasında binlerce motif, süs tatlar, zevkler, ödüller cezalar saklı ve sorular, sorunlar bir bir sunuluyor önümüze ve hallet diye bir ses geliyor arkasından ve sahne sırası bize geliyor rolümüz verilmiş, bazen baba bazen anne, bazen öğretmen, bazen patronu oynarız sonra, zil çalar perde kapanır, günün ilk ışıklarıyla perde açılır vazifemizi, çalar saatler söyler, koştururuz aceleyle paydos ziline kadar”¦ Sınavdan muaf değilsek paydos zili de çalmadan yapmamız gerekenler var: çevreyi doğru algılamak, mesajları okumak, iyiyi kötüden ayıklamak ,dikenlere takılmadan meyveleri toplamak, yanlış aldatıcı yollara sapmadan, zevklerine kanmadan, alçalmadan izzetinle helal dairede kendini muhafaza etmek ve nesneye nesne kadar, özneye özne kadar değer verip her bir mevcudatın arkasındaki Gizli eli, Gizli Özne'yi hakkıyla bilip Hakk'a yönelmek ruhunu Rahman'a teslim etmek ”¦ Allah kolaylıklar versin, ağır sorularla bizleri sınamasın.(amin) Rıdvan AKGÜL