Sizde sorulan sorunun cevabını biliyorsanız, yorum kısmına yazın hemen yayınlayalım.

Cevap: Aleksandr Puşkin

Düellonun tarihinde ölenler yalnızca sıradan ya da adı duyulmamış insanlar değildi. Örneğin modern Rusçanın babası sayılan şair Aleksandr Puşkin düelloyu yalnızca eserlerinde dile getirmekle kalmadı, gerçek hayatta da uyguladı; yaptığı son şey olsa da! Karısıyla yasak aşk yaşadığını düşündüğü bacanağı Georges-Charles de Heeckeren d’Anthes ile bu yüzden fütursuzca kapıştı. Rus takvimiyle 27 Ocak 1837’de midesine yediği kurşun kendisini iki gün sonra öldürürken, Çar tarafından bağışlandıktan sonra sınırdışı edilen muzaffer bacanak ise bundan sonra Fransa’da parlak bir kariyer yaptı.

Düelloların hınzırca bir estetiği olduğu, bunun da adrenalin seviyesini kabartarak en dingin ya da aklı başında insanları bile iğfal ettiği inkar edilemez. Yaman bir düello ustası olan Giacomo Casanova’nın aktardığına göre, hayatını yurtdışında kazanan Schmitt adlı İsviçreli bir subay davranış özürlü bir Fransız’a hem ilk atış hakkını, hem de ıskaladıktan sonra tekrar ateş etme hakkını vermiş. Bundan sonra elindeki tabancaların birincisini havaya sıkmış, ikincisi ile de rakibini alnının çatından vurarak öbür dünyaya göndermiş. Özellikle Rokoko devrinde, yalnızca böylesine bir haz duyabilmek için düello edecek çok insan vardı.

Bazen ne kadar kaçarsanız kaçın düello gelir sizi bulurdu. Tıpkı Alman sosyal demokrasisinin gerçek babası Ferdinand Lassalle’a olduğu gibi. Lassalle’in başı, sivri dili yüzünden çok belaya girmişti; ama bir “burjuva önyargısı” diye tanımladığı düelloya asla yanaşmamıştı. Ama kader onu evlenmek istediği 17 yaşındaki Helene von Dönniges’in, ateşli olduğu kadar aklı bir karış havada olan nişanlısıyla karşı karşıya getirdi. 28 Ağustos 1864’te Cenevre yakınlarında bir köyde yapılan düelloda, tabanca kullanmaya alışık olan Lassalle, hiç deneyimi olmayan Janko von Racowitza tarafından düelloda tam bacak arasından vuruldu. Tam isabet dedikleri olaya herhalde bundan daha iyi bir örnek olamazdı.  Otele kaldırılsa da üç gün sonra 39 yaşında yaşamını yitirdi. Lassalle’in ölümü Marx için dönüm noktası oldu. Lasalle sahneden kaybolunca Avrupa’da ünlü sosyalist tek başına kaldı.

Avrupa’da düelloya davet etme ayrıcalığı, yalnız silah taşıma hakkına sahip gruplara, yani soylular, subaylar ve yüksekokul öğrencilerine özgüydü. Ekonomik gücün ellerinde yoğunlaştığı 19. yüzyılda, burjuvaların şerefi de savunulmaya layık bir değer olarak kabul edilmeye başladı. Bundan en çok yararlananlar, kültür burjuvazisinin vitrininde oturan gazeteciler oldu. Seçkinci zihniyet burada kendini tam anlamıyla göstermekteydi. Düellodan kaçmanın cezası, çevreden dışlanmaktı. Bu kural Alman ve Avusturya-Macaristan ordularında “gerçek şeref duygusuna sahip olmadıklarından görevlerini savsaklayan” nice subayın kariyerini noktaladı. Oysa aynı ülkelerin sivil ceza yasalarına göre düelloya herhangi bir şekilde bulaşmanın cezası ağırdı; ama mahkemeler bu çelişki karşısında müsamaha gösteriyordu. Şaşırtıcı olsa da düello Almanya’da ancak 1969 ceza yasası reformundan sonra cinayet olarak kabul edildi ve “tahrik” nedeniyle ceza indirimi kaldırıldı.

Basılıp da yayımlanan ilk düello nizamnamesi Rönesans İtalya’sındadır. Hemen ardından bunun bir de Fransız sürümü ortaya çıkmıştır. ABD’de doğu kıyısının uygar düellocuları, 1777 İrlanda nizamnamesinden esinlenirken, güneyin pamuk aristokrasisi New Orleans’tan gelen Fransız etkisine açıktı. Vahşi Batı’nın düello kralları ise nevi şahsına münhasırdı. Örneğin Avrupa’da tabanca düellosunda 10 adım aranın altında ateş etmek cinayet sayılırken, Western dünyasında asgari bir atış mesafesi belirlenmemişti.