Kahramanmaraş Ekinözü ilçesinde doğan ve Elbistan'da yaşayan bir genç Güzin Ablaya gönderdiği mektupta "Sevgilim beni ortaokul mezunuyum diye terk etti. Bu duruma hırs yaptım önce açık liseyi bitirdim ardından üniversite sınavını kazandım." dedi.

Merhaba Güzin Abla, açık liseden öğretmenliğe uzanan başarı hikayemi sizlerle paylaşmak istedim. 
Kahramanmaraş Ekinözü ilçesinde doğdum ve Elbistan ilçesinde yaşıyorum. Ortaokul hayatım hep talihsizliklerle doluydu. Okuldan uzaklaştırıldım ve başka bir okula gönderdiler beni. Oradan mezun olduktan sonra ailem beni liseye göndermedi ve hep içimde kaldı okumak, eğitim hayatına devam etmek. Ortaokuldan mezun olduktan sonra ailem hafızlık Kuran kursuna yazdırdı.
Aradan 1 yıl geçtikten sonra kurstan ayrıldım ve artık okumak için geç olduğunu düşünmeye başlamıştım. Askerlik zamanımın gelmesine kadar çeşit işlerde çalıştım. Askere gittikten sonra bilgisayardan anladığım için komutanım beni yazıcı yaptı. Birkaç ay sonra komutanım “Bu kadar yetenekli bir gençsin, neden okumadın” diye sordu. Ben de “İstedim fakat ailem göndermedi” dedim. 
Bana açık liseyi anlattı. Açık liseden mezun olursam üniversiteye bile gidebileceğimi söyledi.
Komutanımın tavsiyesiyle açık liseye yazıldım. Ancak sınavlarda hep düşük notlar alıyordum; yavaş yavaş okuma hayallerim bitiyordu.
Askerden geldikten kısa bir süre sonra da uzun yıllardır beraber olduğum kız arkadaşım beni, eğitimime devam etmediğim için, terk etti ve hayatımın şokunu yaşadım. Bir insanın eksikliği üzerinden yargılanması çok kötü bir duygu.
2 ay bunun psikolojisinden kurtulmaya çalıştım. Artık hırslıydım başka bir yolu yoktu okuyacaktım. İlk işim gidip bir dershaneye kaydolmak oldu; ancak eğitime dair bilgim sıfır olduğu için diğerlerinin yanında eziklik hissediyordum. 
Sınıfın çoğunluğu benden 2 yaş küçüktü ve bazı arkadaşlar benim eskiden ortaokulda aynı sınıfta okuduğum kişilerdi. Arkadaşlarım ve hocalarım bana “Okumanın yaşı, üniversitede yaş kavramı yok” dediler, bu şekilde daha da hırslandım. Çünkü tek takıntım yaştı ve geç kaldım korkusuydu.
1 yıl dershaneye gittikten sonra açık lise sınavlarından yüksek notlar almaya başladım ve bu beni git gide daha da hırslandırıyordu. Azimle çalışıyordum. Tekrar yazıldım dershaneye ve 4 yıllık açığımı kapatmaya çalıştım. Açık liseden mezun olabilme seviyesine geldim ve ilk üniversite sınavıma girdim. 
Tarih bölümünü kazandım fakat gitmedim. Sonuçlar açıklanınca şaşırmıştım ve zaten sırf üniversiteye gitti desinler diye yazmıştım o bölümü. Kendi kendime “bunu yapabildiysem daha da iyisini yapabilirim” dedim. Çünkü öğretmen olmak istiyordum; ortaokul öğretmeni.
Benim gibi okumaya ilgisiz gençler yetişmesin istiyordum. Ortaokulda onlara okumanın ne kadar güzel bir şey olduğunu göstermek istiyordum. 
Açık lise hayatım başladıktan sonra, karşılaştığım her gence veya arkadaşıma nasıl okuyabileceğini, nasıl üniversite kazanabileceği hakkında bilgilendirici şeyler anlatıyor, onları yönlendiriyordum... 
Üniversite kaydımı yaptırmayıp, tekrar hazırladım. Hayatımdan her şeyi çıkardım. Sosyal medyadan telefondan hepsinden vazgeçtim, kendimi derslere verdim. 
Dershaneye gitmeden evde düzenli olarak çalıştım. Çalışmamın sonunda İnönü Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünü kazandım. Üniversiteye kaydımı yaptırdım. Hocalarıma hayat hikâyemi anlattım, arkadaşlarıma tüm yaşadıklarımı anlattım; hepsi beni tebrik ettiler. Okula alışma sürecim başladı. 
Okulda radyo olduğunu duydum ve her öğrencinin katılıp, yayın yapabileceğini öğrendim. Hayatta en çok istediğim mesleklerden biriydi yayıncılık... 
Müziği çok seviyordum ve başvurdum; sorumlu hocamız beni kabul etti. Kabul ettikten sonra müzik hakkında ve teknoloji hakkında bildiklerimi hocalarıma aktardım, tavsiyelerde bulundum. Beni radyoya sorumlu yaptılar. 
Radyoyu Malatya’nın en çok dinlenenler arasına sokmayı başardım. Yayınlara devam ederken, İstanbul’da düzenlenen Sihirli Mikrofon Radyo Ödüllerini katıldık ve yarı finali geçmeyi hak kazandık. Ve hayatıma bu şekilde hem okuyup, hem radyoda çalışarak devam ediyorum şimdi de... 
Tabii ki bunları eski sevgilimin beni okumadığım için terk etmesi sayesinde başardım; aslında ona teşekkür borçluyum. Ben her gence tavsiye ediyorum, okumanın yaşı yok, herkes yapabilir yeter ki istesinler, yeter ki inansınlar kendilerine. 
Mustafa D.

YANIT

Ben de seninle gurur duydum, sevgili oğlum. Gerçekten bu mücadelende, belki o kız arkadaşının gururunu kırmasının da çok önemli etkisi olmuştur. Ama bence asıl her şeyini, senin hayatında önemli rol oynayan, askerliğin sırasında sendeki başarı özünü görebilen komutanına borçlusun.
Her neyse, hayatına dilediğin gibi yön verebildiğin için gerçekten çok şanslıymışsın.
Tam yeni bir eğitim yılına başlamak üzereyken, bana gönderdiğin bu yazının zamanlaması o kadar yerinde ki, sana teşekkür ederim. Gerçekten “yapamayacağım, başaramayacağım” endişesi ile eğitim hayatına son veren o kadar çok gencimiz var ki... 
Bir de seninki gibi bazı ailelerin, çocuklarına güvenmeyip ya da maddi imkansızlıkları ileri sürüp, o gençlerden okumak yerine, çalışma hayatına atılmalarını, eve katkıda bulunmalarını beklediklerini de biliyoruz.
Bütün bunları geride bırakıp, istediğin, dilediğin bir mesleği yapmanın yanı sıra, eğitimci olmaya da hazırlanmana gerçekten çok sevindim. Bu yazının tüm genç okurlarıma cesaret vermesini diliyorum.