Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başlayan törene müzik dinletisi ile devam edildi.

Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Bakanlar, Milletvekilleri ve Ünüversite rektörlerinin göndermiş olduğu kutlama mesajları okundu. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Ulusal Öğrenci Konseyi Başkanı Sinan Kartal, yaptığı konuşmada, bilgi ve bilişimin önemine dikkat çekti. Bu konuda üniversitelere büyük görevler düştüğüne dikkat çeken Kartal, akademisyenlerin bilim üretirken, yeni bir nesil yetiştirdiklerinin ve ülkenin geleceğini imar ettiklerini unutmaması gerektiğini söyledi. Kartal, "Bizler, üniversite sıralarında mesleki bilgi ve becerileri kazanmanın yanında, modern eğitimin en önemli aşamaları olan bireysel kimliğimizi, demokrasi kültürümüzü ve toplumsal bilincimizi de geliştirmekteyiz." dedi. KSÜ Rektörü Prof. Dr. Nafi Baytorun yaptığı açılış konuşmasında, bilgi teknolojilerinin gelişmesi konusuna değindi. Dünyanın her an gelişen teknolojiler nedeniyle giderek küçüldüğüne vurgu yapan Baytorun, "Bilgi teknolojilerinin gelişmesi bağımsızlık kavramlarını değiştirmekte, bu kavram giderek yerini karşılıklı bağımlılığa bırakmakta. Bu bağımlılığın tek yönlü olmaması için ve ya eşit olması için, üniversitelerdeki her çalışanın daha fazla çalışması, hayal etmesi ve üretmesi gerekmekte. Burada en önemli nokta, her alanda beraber çalışma gerekliliğimizi anlamamız ve gerçekleştirmemizdir. Eğitim ve araştırmanın önemini halka anlatmak, bilim ve yüksek öğretim konusunda uluslar arası platformlarda rekabet edebilecek ulusal politikayı oluşturmak, kurumumuzda kültürel çeşitliliği artırmak zorundayız." diye konuştu. Kahramanmaraş Valisi Niyazi Tanılır da, KSÜ'nün17'inci yılında 17 bin öğrencisiyle büyük bir üniversite olduğuna işaret etti. KSÜ'nün sahip olduğu modern eğitim kampüsü, fakülteleri, yüksek okulları, enstitüleri, araştırma, uygulama merkezleri, kültür, spor imkânları ve akademik kadrosuyla Türkiye'de örnek olduğunu kaydeden Tanılır, yeni dönemde kaliteyi artırma ve yeni öğrencilere üniversiteyi tanıtmak açısından büyük görevler düştüğünü belirtti. Yakın zamanda açılacak Araştırma ve Teknoloji Merkezi'nin Kahramanmaraş ve bölge ekonomisine ciddi katkılarının bulunacağını anlatan Tanılır, Valilik koordinasyonuyla çalışmaları başlatan Tekno Kent'in de büyük işlevler göreceğini ifade etti. Tekno Kent'le üniversitenin ilim dünyasına ve ülke ekonomisine katkı sağlamaya devam edeceğini dile getiren Tanılır, bu konuda akademik kadroya katkı sağlayanlara da teşekkürlerini sundu. Atatürk'ün 'Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.' sözünü yineleyen Tanılır, bu alanda ilimle irşat eden akademisyenlere de herkesin saygı borcu olduğunu sözlerine ekledi. Vali Tanılır, daha sonra öğrencilere Türk Kamu Yönetimi konusunda, yeni eğitim öğretim yılının ilk dersini verdi. Vali Tanılır Türk Kamu Yönetimi ile ilgili konuşmasında; “Modern Türk kamu yönetimi sistemi 19. yüzyıldaki batılılaşma çabalarının bir parçası olarak Fransız sisteminden esinlenerek kurulmuştur. Bugüne kadar geçirdiği değişikliklere rağmen kara avrupası'na özgü ana karakterini muhafaza etmektedir. Anayasamızda da ifadesini bulduğu üzere Türkiye Cumhuriyeti üniter, yani tekçi bir devlet yapısına sahiptir. Yasama, yürütme ve yargı yetkisi merkezi devlette toplanmıştır. Güçlü bir merkezi devlet örgütü vardır ve taşra yönetimi ağırlıklı olarak bu merkezi devletin uzantısıdır ve yetki genişliği ilkesine göre çalışır. Yani taşra teşkilatları özerk bir yetkiye sahip olmayıp bakanlıların ve diğer merkez kuruluşlarının kendilerine devrettiği yetkiyi kullanırlar. Kendi yatırım programlarını ve bütçelerini yapma ve merkezi hükümetin yetki verdiği istisnalar dışında kendi personelini atama yetkisini haiz değildirler. Taşra yönetimi mülki taksimata ve sisteme göre örgütlenmiştir. Yani Türkiye illere, iller ilçelere bölünmüş olup, devleti ve hükümeti temsilen illerin başına valiler ve ilçelerin başına kaymakamlar atanmıştır. Bakanlıkların ve diğer merkezi kuruluşların taşra örgütleri yine istisnalar dışında vali ve kaymakamlara bağlı ve onların emri altında çalışırlar. Merkezi hükümetin yani genel yönetimin dışında, ülkemizde bir de yerel yönetimler bulunmaktadır. Bunlar, il özel idareleri, belediyeler ve köylerdir. Anayasamızın 127. maddesine göre; yerel yönetimler il, belediye ve köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere, kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları seçimle iş başına gelen kamu tüzel kişileridirler. Yerel yönetimler mali ve idari özerkliğe sahiptirler. Yani yatırım programlarını ve bütçelerini kendileri yapar ve personelini atama yetkisini haizdirler. İl özel idareleri il sınırları içinde bazı mahalli müşterek hizmetleri yapmak üzere kurulmuş olup, karar organı il genel meclisi, icra organı ilin valisidir. Vali bir taraftan devletin ve merkezi hükümetin temsilcisi olarak mülki taksimata tabi tüm kamu kurum ve kuruluşlarının idaresini üstlenirken, öte yandan il özel idaresinin başı ve tüzel kişiliğinin temsilcisi olarak özel idareyi sevk ve idare eder. Yani valinin ilde iki şapkası bulunmaktadır. İl özel idareleri kanunla kendilerine verilen mahalli müşterek hizmetlerin yanı sıra, yine kanunun verdiği yetki ile merkezi idare kuruluşlarının taşra yatırımlarının da çoğunu gerçekleştirirler. Belediyeler ise belediye sınırları içinde kanunla kendilerine verilen mahalli müşterek nitelikteki hizmetleri ifa ederler. Karar organları belediye meclisi, icra organları belediye başkanıdır. Köylerde ise karar organı ihtiyar heyeti, icra organı muhtardır. Uygulamada köy tüzel kişiliklerinin hizmet ve yatırım olarak fazla bir etkinliği yoktur. Bütçeleri çoğu zaman göstermeliktir. Herhangi bir teşkilatı bulunmamaktadır. Ana esasları ile bu şekilde özetleyebileceğimiz Türk kamu yönetimi sisteminin reform, değişim ve dönüşüm çabaları her zaman gündemdeki yerini korumuştur. Böyle olması da doğaldır. Çünkü değişim doğanın ve eşyanın özünde vardır. Toplumlar da durağan değildir. Sürekli değişim halindedirler. Değişime ayak uyduramayan sistemler, değişim esnekliğini gösteremeyen yapılar kırılmaya uğrar ve yıkılırlar. Bunun yirminci yüzyılın son dilimindeki en güncel örneği Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıdır. Günümüz dünyası hızlı bir değişim sürecinden geçmektedir. Değişime damgasını vuran ana akım genellikle globalizasyon yani küreselleşme olarak ifade edilmektedir. Kimisi de sosyolojik bir kavramla bu döneme post-modernizm demektedir. İster küreselleşme diyelim, ister post-modernizm, bu yeni dönemin kendisine mahsus bazı özellikleri bulunmaktadır. Bu döneme damgasını vuran en başat gelişme bilgi ve iletişim teknolojilerindeki hızlı değişimdir. Daha önce sermaye temel belirleyici iken, bu dönemde bilgi ana güç haline gelmeye başlamıştır. Bilişim ve iletişim devrimi ile uluslararasındaki sınırlar adeta önemini kaybetmiş, bilgi hem bireyler arasında, hem de uluslararasında çok hızlı bir şekilde el değiştirmeye başlamıştır. Bilginin hızlı ve kolay dolaşımı, bir yandan her toplumda zenginlerle yoksullar arasındaki fırsat eşitsizliğini azaltma konusunda yeni fırsatlar sunarken, öte yandan fakir milletler ve ülkelere de zengin milletler ve ülkeler karşında aynı imkânı sağlamıştır. Öte yandan, ulaşım teknolojisindeki muazzam gelişmeler, havayolu taşımacılığının yaygınlaşması ve ucuzlayarak tabana yayılması, yeni yoların yapılması hem ulusların kendi içinde, hem de uluslararasında mal ve insan sirkülâsyonunu hızlandırmış, toplumlar daha kozmopolit bir yapıya doğru evrilmeye başlamışlardır. Bu da ulus devlet anlayışının yeni gelişme ve koşullara göre yeniden yorumlanmasına yol açmış, ulusların homojen bir insan topluluğu olma anlayışı, yerini vatandaşlık esasına dayalı, farklılıkları bir zenginlik unsuru olarak gören, birlik içinde çokluk anlayışına bırakmaya başlamıştır. Bu anlayış bir yandan çoğulculuk, bir yandan da katılımcılığı gerektirdiğinden, hem demokrasi anlayışı hem de kamu yönetimleri bu doğrultuda değişim geçirmeye başlamışlardır. Bu bağlamda; demokrasinin gelişimi ile kamu yönetiminin değişim ve gelişimini birlikte yürüyen süreçler olarak değerlendirmek gerekir. Kamu yönetimlerinde katılımcılık ilkesinin başat hale gelmesini bu gelişmeler ışığında okumak gerekir. Bu, kamuya ait işlere ilişkin kararların artık kamu yönetiminin dışa kapalı hiyerarşik yapısı içinde ve kimseye bir şey sormadan, danışmadan alınması anlayışının yerini, işin ve sorunun taraflarına, yani bireylere ve toplum katmanlarına, onları temsil eden meslek kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarına danışma, onları bir şekilde karar alma süreçlerine dâhil etme anlamına gelmektedir. Örneğin son yıllarda insan hakları il ve ilçe kurullarının oluşumunda, kentlerde kent konseylerinin oluşumunda bu anlayışın etkilerini görebilmekteyiz. Ancak, Türk kamu yönetiminin özellikle taşra pratiğinin bu alanda yasal değişimlerin önünde olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Uluslararasında sınırların eski öneminin azalması ve bilginin daha ulaşılabilir olması kapalı toplum modelinden açık toplum modeline geçişi hızlandırmış, bu da kamu yönetimine şeffaflık olarak yansımıştır. Kamu kurumlarının kamunun işleri için kullandığı kaynaklara ve yaptıkları işlere ilişkin bilgilerin toplumla paylaşılması anlayışı beraberinde hesap verebilirliği de toplumun gündemine sokmuştur. Yine son yıllarda mevzuatımıza giren faaliyet raporlarının Sayıştay'a ve Maliye Bakanlığı vasıtası ile TBMM'ne sunulması doğrudan bu anlayışın sonucudur. Türk kamu yönetiminde devam eden bu süreç, demokrasilerde kapalı ve hesap vermeyen yapıların olamayacağı, kapalı ve denetlenemeyen yapıların kamu gücünün suiistimali ve kamu kaynaklarının israf edilmesi sonucunu doğuracağı, demokratik bir ülkede kamu adına yetki ve kaynak kullanan tüm kurum ve kuruluşların halka ve halkın temsilcisi olan parlamentoya hesap vermekle yükümlü oldukları anlayışına dayanmaktadır. Bu yaklaşımın bir diğer uzantısı da bilgi ve iletişim teknolojilerinin kamu hizmetlerinin sunumunda yoğun bir şekilde kullanılması yoluyla, hem bürokrasiyi azaltarak vatandaş memnuniyetini artırmak, hem de kamu kaynaklarının kullanımına ilişkin bilgileri paylaşarak şeffaflığı temin etmektir. Bütün dünyada devam etmekte olan bu süreç içinde bilgi ve iletişim teknolojilerinin sunduğu imkânların kamu alımlarının yapılmasında da kullanılması kamu alımlarındaki yolsuzluk, usulsüzlük ve rüşvetle mücadelede de önemli güç sağlayacaktır. Yeni dönemin kamu yönetimlerinin gündemine soktuğu önemli bir konu da doğal kaynakların kullanımı ve çevre kirliliği konusundaki duyarlılıktır. Küreselleşme ile birlikte hemen bütün dünyada pazar ekonomisi, daha doğrusu tüketime ve sürekli büyümeye dayalı kapitalist kalkınma modeli başat bir konuma gelmiş olup, Çin ve Hindistan gibi kalabalık nüfuslu ülkelerin de kalkınma yarışında atak yapması ile birlikte, başta su olmak üzere doğal kaynakların hızla tüketilmesi ve çevrenin ölümcül bir şekilde kirlenmesi insanlığın gündemine oturmuştur. Bu konuda bazı bilim adamlarınca insanlığın tüm kazanımlarının yok olabileceğine dair senaryolar dillendirilirken kamu yönetimlerinin de bu gelişmelerin dışında kalması düşünülemez. Bugün hem merkezi hükümetlerin, hem de yerel yönetimlerin ajandalarının başındaki en önemli konulardan biri doğal kaynakların bilgece kullanılması ve çevrenin korunmasıdır. AB uyum süreci ile birlikte çevre mevzuatımızda yapılan değişiklikler çok önemli olmakla birlikte yerel düzeyde özellikle belediyelerin ve özel sektörün duyarlılığı konusunda henüz kat etmemiz gereken uzun mesafeler bulunmaktadır. Örneğin bugün gelişmiş ülkelerde tartışılmaya ve uygulanmaya başlanan ve yağan yağmurun ve taşkın sularının dahi israf edilmeden toplanması esasına dayanan “gözenekli kentler” yaklaşımına halen çok uzak ve yabancı olduğumuz söylenebilir. Sonuç olarak, dünyanın yaşadığı hızlı değişim dünya devletlerini ve uluslarını yeniden şekillendirirken kamu yönetimlerinin bu değişimin dışında kalması düşünülemez. Yukarıda nedensellik örgüsü içinde anlatmaya çalıştığım şeffaflık, katılımcılık, hesap verebilirlik, vatandaş memnuniyetine dayanan vatandaş odaklılık, çevreye duyarlılık yeni kamu yönetimi anlayışının başat özellikleri olarak ön plana çıkmış ve vatandaşa verilen hizmetin kalitesini olumlu yönde etkilemeye başlamıştır. Pazar ekonomisine sahip ve küresel düzenin bir parçası durumundaki ülkemiz bu süreci tüm sancıları, fırsatları, imkânları, avantaj ve dezavantajları ile birlikte yaşamaktadır. Bu bağlamda kamu yönetiminin yeniden yapılandırılmasını ve vatandaşın günlük hayatını doğrudan etkileyen hizmetlere ilişkin yetkilerin merkezi idareden yerel yönetimlere aktarılmasını hedefleyen kamu yönetimi reformunun tamamlanması da ülkemizin zaruri bir ihtiyacı olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Küreselleşmenin getirdiği yeni gerçekler ışığında reform kaçınılmaz olup, yeniden yapılanma ile toplumsal gelişim ve kalkınma yolunda ülkemiz önemli bir ivme kazanacaktır” dedi. Kahramanmaraş Valisi Mehmet Niyazi, Tanılır 2009”“2010 eğitim öğretim yılının KSÜ öğretim üyeleri ve öğrencilerine hayırlı olmasını dileyerek başarılar diledi.KSÜ Rektörü Prof Dr. A. Nafi Baytorun Kahramanmaraş Valisi Mehmety Niyazi Tanılır2a katılımlarından dolayı teşekkür ederek plaket verdi. KSÜ'nün 2009”“2010 eğitim öğretim açılış törenine Kahramanmaraş Valisi Mehmet Niyazi Tanılır ve eşi Erzi Tanılır, Kahramanmaraş Belediye Başkanı Mustafa Poyraz, İl Jandarma Komutanı Albay Sezai Akgün, Cumhuriyet Başsavcısı Fevzi Büyüktümtürk, KSÜ Rektörü Prof. Dr. A. Nafi Baytorun, Vali Yardımcıları Volkan Barış Göçmez ve Mustafa Anteplioğlu, İl Müdürüleri, dekanlar ,öğretim üyeleri, öğrenciler ve Kahramanmaraş'ta bulunan Başbakanlık Uzman Yardımcıları katıldılar.