Bu rakam dünyanın birçok Ülke nüfusundan çok daha fazla. Genç dolu bir ülkenin nimetine sahibiz. Bu kadar gençliğe sahip olmak bana göre büyük bir avantaj. Ama şurası muhakkak ki her şey zıddı ile kaimdir. Siz avantajı, avantaj olarak değerlendiremediğinizde karşınıza dezavantaj olarak çıktığını görmek herhalde, hiç kimseye sürpriz olmaz. Burada bir kıyaslama yapmak istiyorum. Kısa bir süre önce görevli olarak Finlandiya'ya gitmiştik. Finlandiya'nın da nüfusunun beşte biri öğrenci. Ama onlarında sahip olduğu çok büyük bir avantaj ve dezavantajları var. Onlar bir İskandinav ülkesi. Kutup bölgesi. Çok yağmur alan bir coğrafya. Aşırı yağmurun oluşturduğu geniş ormanlık alanlara sahiptir. Orman ürünlerinden çok büyük bir gelirleri var. Ama onlar bu büyük gelirin arksına sığınmamışlar. Bu büyük gelirle yeterli kalmamışlar, büyük bir sanayi devrimi gerçekleştirerek teknoloji pazarlamaya başlamışlar. Bu gün kişi başına düşen milli gelir, yıllık kırk bin doların üzerinde. Yaşam düzeyleri bir hayli yüksek. Teknolojiyi en son yeniliği ile kullanabiliyorlar. Okullarında da modernleşme son noktada. Okul sayıları yeterince fazla, bazı bölgelerde öğrenci yeterli öğrenci sayısına ulaşılamadığı için kapılarına kilit asılı. Az sayıda öğrenci bulunan yerleşim bölgelerindeki öğrenciler, elli-altmış km, ya da daha uzak bölgelerdeki açık okullara servisle gönderiliyorlar. Köy konumunda olan yerleşimlerdeki okulların bir kısmı birleştirilmiş sınıf müfredatını uyguluyor. Normal öğretim uygulaması mevcut. Ama bize göre bir hayli faklılıkları var. Öğrenci sayısı otuz dört. Okulda kantin ve yemekhanesi var. Bütün okullarda olduğu gibi burada da öğle yemeği veriliyor. Üç tane dersliğe sahip, kapalı spor salonu var. On iki tane öğretmeni var. Bizi en çok şaşırtan, iş eğitimi dersliklerinde yok, yok. Adeta çok gelişmiş bir marangoz atölyesi. Ne ararsan var. Her çocuğun elinde keser, bıçkı, planya, bir şeylerle uğraşıyorlar. Eğitim ilk sınıflardan başlayarak uygulamaya dönük. Dikiş makinelerinden müteşekkil sınıflar. Her öğrenci makine başında bir şeyler dikiyor. Yemek pişirme sınıfları var. Öğrenciler ellerinde karıştırıcı, kek hamuru karıştırıyorlar. Hazırladıkları kek hamurunu gelişmiş büyük fırınlarda pişirmeye çalışıyorlar. Bahçede her türlü spor yapacakları ve oyun oynayacakları sahaları mevcut. İki tane beden eğitimi öğretmeni çocuklara ders yaptırıyorlar. Yaklaşık olarak her öğrencinin mutlaka bir bisikleti var. Her bisiklet kullanan mutlaka kask takıyor. Bahçede kar temizleme aracına kadar her türlü araç mevcut. Her öğrenci, yemeğini yapabiliyor, söküğünü dikiyor, ağaç işleri yapıyor. Eğitim ve günlük hayattaki alışkanlıklar birbirini tamamalıyor. Tüm okulun maliyeti yaklaşık bir milyon Euro. Bizim ziyaret ettiğimiz bölgede, “Nokia nın tesisleri de burada idi” ilköğretim, orta öğretim ve asıl bizim için şaşırtıcı olanı, Eğitim Fakültesi de aynı yerde idi. Kısacası eğitim her birimi ile birbirini tamamlayacak şekilde düşünülmüştü. Bizdeki üniversitelerin, toplumdan ne kadar uzak kaldığını düşünemeden edemiyor insan. Sınıflarda öğrenci sayısı, bizimkilerle kıyaslanamayacak kadar az. Öğretmenler, her yıl okulla sözleşme imzalamak zorunda. Hepsi güler yüzlü. Altmış yaşlarında bir hayli fazla öğretmen var. Hiç biriside keçeyi suya atmış gibi görünmüyorlar. Hepsi hareketli ve dinamik. Öğretmen olmak için aranan kıstaslar bir hayli fazla. Eğitim fakültesini bitirip, sadece KPS sınavlarını kazanabilmek yeterli değil. Kişilik, kimlik, psikolojik değerleri de önemli. Bunun yanında gelirleri de bizimle kıyaslanamayacak durumda olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Tekrar başa dönelim: Onlarda da, bizde de öğrenci oranı, nüfusun beşte biri kadar. Onların nüfusu bizden az. Bizim ki onlardan çok fazla. Bizim okuyan öğrencimiz onların nüfusunun üç katı kadar. Bizim yeraltı ve yer üstü değerlerimiz belki de onlarınkinden çok fazla. Kişi başına düşen milli gelirimiz onlardan çok gerilerde. Teknolojimiz de onlardan çok geride. Ama genç ve dinamik nüfusumuz, belki de Dünyada hiçbir ülkede yok. Gelişmememiz için hiçbir neden yok. İlerlemememiz içinde hiçbir nedenimiz yok. Gelişmiş ülkelerin eğitim seviyesini de yakalamamız için bir neden yok. Okullarımızı da daha iyi bir eğitim ve öğretim yuvası haline çok rahat getirebiliriz. Nasıl mı? Gayet basit. Son yirmi beş yıldır yaşadığımız terör belasını biran önce bitirmekle olacaktır. Sahip olduğumuz gençliği asli kimliğine çevirmekle olacaktır. Asli kimliğimize, kültür değerlerimize gereken önemi verdiğimizde olacaktır. Gençliğimizin sahip olduğu enerjiyi olumlu yöne kanalize ettiğimizde olacaktır. Terör belasının, önümüze koyduğu acıların bir an öce bitmesi ile olacaktır. Terör için harcadığımız ve usta film yönetmeni Sinan ÇETİN'in ifadesi ile teröre harcanan 420 milyar ile dört tane PARİS kurulabilir ifadesine katılıyor ve ek olarak diyoruz ki; bu paranın bir kısmı eğitime aktarılsa idi insanımızın mutluluk, refah ve eğitim seviyesi nerelerde olurdu kim bilir? Bu güzel yurdumuzda, dâhili ve harici bedbahtlardan kurtulduğumuz zaman, eğitim seviyemizin, gelişmiş teknolojiye sahip olan ülkelerden daha üst düzeyde olacağı kesindir. Bizim insanlarımızın çocuklarının da, daha iyi şartlar altında eğitim ve öğretim imkânlarına bir an öce kavuşması dileği ile.