Eğitim ve öğretimin, insanın doğumu ile başladığını hepimiz biliyoruz; fakat bunu ne derecede ilerletip geliştirebiliyoruz? İnsanın doğumu dedik. Hayatta eğitim-öğretim, ilk olarak 0-5 yaş arası ailede başlıyor. Ardından 5. yaşında ana sınıfı dönemi -ki ana sınıfı varsa- ... O halde eğitim-öğretim aşamalarını şöyle bir düşünelim: 1-) İlköğretim Dönemi :. (Bilginin temelinin atıldığı en önemli zaman.) Şayet bir öğrencinin geleceğine bu zaman yön tutacaktır. Bu dönem öğretmen ve ailenin, öğrenciye hem örnek, hem de rehber olması gerektiği dönemdir. Günümüzde sınav eğitimi deyince aklımıza sadece ÖSS-LGS geliyor. Bilakis ÖSS'ye dahi ışık tutan 4.ve 5.sınıfların temel bilgileri bu dönemde var. 2-) Lise Dönemi : (İlköğretim bilgilerinin pekiştirilip ve geliştirildiği zaman.) Bu dönem öğrencilerimizde, ergenlik duygularının kişiliğe etkisinin olduğu ve başka yönlere odaklandığı zamandır. Yani geri dönülmesi zor geçiş dönemidir. Malumdur ki, öğrenim gören öğrencilerimizin sınavlarda aldıkları genel başarıları bu soruya cevap veriyor. Maalesef sınavlarda sıfır çekenler”¦ Okuma yazma bilmeden ilköğretimi bitirenler”¦ İsmini dahi yanlış yazan ve dakikada 30-40 kelime okuyan liseliler”¦ Aynı zamanda çocuğunun kaçıncı sınıfta olduğunu dahi bilemeyen velilerimiz”¦ Yanlış var, var olmasına da, bu yanlışın başı nerde? Bu yanlışın başını bulup ezilmezse hiçbir yere ve çözüme ulaşamayız. Gelin o zaman önce bu devasa yanlışın başını bulalım, sonra da doğru taşları toplayıp yerlerine yerleştirelim. İşte ana sınıfından başlayıp lise son sınıfa kadar olan bu zaman dilimi tam 13 yıl sürüyor. 13 yılda alınan yol, “sıfıra sıfır; elde var sıfır.!” Bu zaman diliminde öğretmenlerimiz hiç mi bir şey veremiyorlar. Yoksa ailelerin hiç mi emekleri yok! Elcevap: Evet bulduk herhalde çıbanın başını: SAC AYAĞI MİSALİ, “Rehberlik eksikliği / Ailelerin duyarsızlığı /ve Arkadaş ortamı”¦” Gelelim çözüme! Çözüm konusunda ilk önce kendimden yola çıkmak istiyorum. “ imkansız diye gördüğüm, ben okuyamam, başaramam” diye düşünürken, “azim, karalılık, düzenli çalışma ve ortam faktörleri” ile başarıya nasıl ulaşılır bunu bizzat ben yaşadım. Adana/Merkez'de okuduğum ilkokulda çok kaliteli ve verimli bir eğitim-öğretim almıştım. Fakat orta okul ve lise yıllarım böyle devam etmediği için, ilköğretimde aldığım bilgiler de yeterli değildi. Orta öğrenimimde boş geçen derslerimiz, bize yol gösterecek bir rehberliğin olmaması ve en kötüsü de boş zamanlarımda takıldığım arkadaş çevremin kötü olması, 13 yılımın bomboş geçmesine sebep oldu. Ardından her anne babanın yaptığı gibi ailem 13 yıl alamadığım eğitimi 8 aylık dershane hayatına sığdırmam için herhangi bir dershaneye gönderdiler. Tabii ki arkadaş ortamım hala peşimde olduğu için dershanede boştu benim için. Öyle ki dershaneye gittiğim günün sayısı bile 3'te 1'di. Kendimi düşünmediğim gibi, ailemi da düşünmüyordum. Ve o yılda hayatıma yön çizecek sınavı kazanamamıştım. Ailem benim üstüme çok düşüyor ama yukarıda altı çizili olan diğer faktörleri aşamadığım için de başarıya ulaşmak için bu yeterli olmuyordu. Bundan sonra babamın bir eğitimci olması ve çabaları hayatımı değiştirecekti. “BAŞARIYA NASIL ULAŞILIRDI?” diye düşündü ve babam bana rehberlik etti. Rehberliğindeki ilk sözleri şu oldu: “Ya bu deveyi güdeceksin; ya bu deveyi güdeceksin! Bu diyardan gitme de yok, bu diyarda gütmeyene ekmekte yok!” Bu sözler çok ağırdı. Beni, arkadaş çevremden uzak olamadığım için önce Adana'dan Konya'ya yatılı etüt sistemli bir dershaneye yazdırdı. Nihayetinde üç faktörü de bütün imkanlarını önüme sererek tamamlamıştı. Aradan 2 ay geçti ve ben hala rehavet içinde ders salonlarında bomboş vakit geçiriyordum. Ne zaman ki babamın sözleri aklıma geldiği bir gün, etüt salonunda kafamı kaldırdım ve şöyle etrafıma bakındım. Etrafımdaki çocuklar harıl harıl ders çalışıyorlardı. Hepsi de imkanı olan süper zeki çocuklardı. Birden -Allah'ım ben ne yapıyorum bunların arasında? Nereye kadar bu hayat böyle? diye kendime sordum ve hem aileme; hem de kendime karşı çok utanmıştım. Ve ortamın mayası kaymak tutmaya başlamıştı. İşte o andan itibaren 7 ay boyunca öyle bir ders çalıştım ki artık kendimi ben bile tanıyamıyordum. Ortam, ortam, ortam”¦! Rehber öğretmenlerden bana yardım etmelerini ve etrafımdaki zeki olan arkadaşlarımdan bana ders anlatmalarını istiyordum. Okuyor, yazıyor ve harıl harıl soru çözüyordum. İlginçtir ki bunu yaparken de zevk alıyordum. Tarih, coğrafya, Türkçe, Edebiyat ve Matematiği öğrenirken hep daha da öğrenmek istiyordum. Merak ettiğim de; bunları daha önceden hiç öğrenmediğimdi. Nihayet beklediğim üniversite sınavına girmiştim. Bir önceki yıl sıfır çektiğim aynı sınavdan o yıl çok yüksek bir puan almıştım. Fakat orta öğretim başarı puanımın çok düşük olması ve İHL mezunu katsayı farkı dezavantajı nedeni ile istediğim bölüme yerleşemedim. Yıkılmıştım ve artık benim için dünyanın sonu idi. Diğer yıl, bu iş burada son dediğim sırada ailem yine tekrar denemem için çok dil döktü ve yalvardı. Lakin tekrar memleketime dönmüştüm. Yine ailemin çok ısrarları ve üzülmelerine dayanamayıp kabul ettim. Fakat 3 şartım vardı: 1-) Evdeki televizyon-radyo-bilgisayar tamamen kalkacak. 2-) Çalışma odam olacak, orada kesinlikle rahatsız edilmeyecektim. 3-) Misafir çağırmada sınır koyulacak ve misafirliğe gitmede de teklif edilmeyecekti. Aileme çok teşekkür ediyorum ki dediğimi eksiksiz olarak kabul ettiler ve uyguladılar. Artık öğrenmeyi öğrenmiştim. Çok çalışıyor ve günde 300 soru çözüyordum. Nihayet sınava girmiş, çok istediğim ve en sevdiğim bölüm olan öğretmenliği kazanmıştım. Bu yüzden aileme minnettarım. Bana her konuda destek çıkmış, imkan ve ortamı sunmuştu. Bu başımdan geçen hikaye, bundan sonraki hayatıma ve etrafımdaki dostlarıma düsturdur. Bu yüzdendir ki bütün velilerimize de örnek olur inşallah! Unutmayalım ki; geri zekalı, akılsız insan yoktur. Sadece tembel insan vardır. Bu nedenle: “Bu çocuk okumaz, adam olmaz, başaramaz, kafası almıyor” dememeliyiz. O halde “Ya bu deveyi güdeceğiz; ya bu deveyi güdeceğiz” demeliyiz. Kaçılacak bütün yolları kapatıp, menfi ortamlardan uzak tutarak.! Alın size bu son cümle de açık çek... Suat GÜNEŞ