İnsan doğduğunda fıtraten temiz ve paktır. Ancak bu fıtratın zaman içerisinde aynı kalmayacağı da malumdur. Öyle insanlar bilirim çocukluk, gençlik ve hatta orta yaşlılık çağlarındaki tavır ve davranışları birbirinden çok farklıdır. İşte bu gerçek bizi başlıktaki soruyu düşünmeye ve hatta düşündürmeye götürüyor.

“Ehilleştirmek mi / Cahilleştirmek mi?” Hangisi?

Doğduğunda temiz ve pak olan insanı, “Aile, Okul, Toplum ve Devlet olarak ehilleştiriyor muyuz, yoksa cahilleştiriyor muyuz?”

Ehilleştirmek ve cahilleştirmekten kasdım nedir? Önce bunu açıklayayım.

Ehilleştirmek demek, “insanı iyilik, doğruluk ve ahlak üzere yetiştirmek ve insanlığa ve tüm canlı ve cansız varlıklara faydalı olacak şekilde hazırlamaktır.” Ehilleştirmek denildiğinde bu anlaşılmalıdır. Çünkü insanoğlu bu hazırlığa tabi tutulmazsa ve kendi haline bırakılırsa, aynı kendi haline bırakılan bir boş tarlayı pıtrak ve ayrık otları sararsa, insan da kendi haline bırakılırsa yanlışa düşebilir ve zararlı işlere sapabilir. İnsanoğlu doğduğu andan itibaren kendi haline bırakılamaz. Bir çocuk, elbette fıtrat üzere iyilik ve doğruluğa yatkın bir şekilde doğar. Bunda ihtilaf yoktur. Ancak, bu çocuk büyüdükçe etrafındaki hayattan ve dış çevreden etkilenmeyecek mi? Çocuk robot değil ki! Çocuk nefis taşıyor ve büyüdükçe nefsi de büyüyor. Çocuk robot değil ki! Toplumdaki insanlardan etkilenir ve yanlışa sapabilir.

Tüm herkes iyi olsa, tüm toplum doğruluk içerisinde olsa, “çocukları ehilleştirmek diye bir çabaya da gerek yok.” Zaten, çocuk fıtrat üzere iyilik ve doğruluk kabiliyetlerine sahiptir. Tüm herkes iyi ve toplumdaki fertler de zaten doğruluk içerisinde yaşıyor. Öyleyse çocuk da bu ortamda zaten iyilik ve doğruluk kabiliyetlerine daha da geliştirerek yaşayıp gider.

Ancak durum böyle değil. Ahval bozuk. Ortam tehlikeli. Toplumda iyilerden çok kötüler var. Sokakları sahtekârlar kaplamış. Meydanlar üçkâğıtçılardan geçilmiyor.  Evet, bu gerçekler ışığında bir çocuğu kendi haline bırakmak olmaz. Bu ortamda çocuk yanlış kişilerden etkilenerek cahillik yapabilir.

Yukarıda ehilleştirmekten kasdımı anlattım. Cahilleştirmek derken de kasdım şudur. Ehilleştirilmeyen ve iyilik, doğruluk ve ahlak üzere yetiştirilmeyen her çocuk cahilleştirilmiş ve heba edilmiş bir insandır. Bunda da Aile, Okul, Toplum ve Devlet büyük sorumluluk ve vebal taşır.

En büyük vebal ve sorumluluk da Aileye ve Anne Babaya aittir. Bir çocuk ahlaksız ve zararlı ise, bunun en büyük vebali ve sorumluluğu Ailesine aittir.

Geçmiş yıllarda yaşanmış ya da darb-ı mesel olarak yer tutmuş bir kıssaya burada yer vereyim: “Çok eski yıllarda bir caniye idam cezası verilir. Bu cani kişi, çocukluktan itibaren mahallede ilk olarak çocukları dövmekle, mahalledeki komşuların eşyalarını çalmakla başlamıştır. İlk vukuatlarını işlediğinde, mahalle çocuklarını dövüp komşularının eşyalarını çalarak eve getirdiğinde, Annesi tarafından hep takdirle ve başı okşamakla karşılanmıştır. Annesi o çocuğa her yanlış hareket ettiğinde “aferin” diyerek teşvik etmiş ya da yanlışlarını görmezden gelmiştir. İşte o çocuk gitgide daha da büyük işler işlemiş ve 20 yaşına geldiğinde çok büyük bir vukuat daha işleyerek cani olmuştur. O eski yıllarda cinayet işleyenleri hemen idam ediyorlarmış. Yani, “kısasa kısas” uygulanıyormuş. Ahlaksız yetiştirilen ve ehilleştirilmeyen çocuk idam sehpasına çıkarıldığında son arzusu sorulmuş. İdam mahkûmu genç “son arzum olarak ben Annemin dilini öpmek istiyorum” demiş. Annesini getirterek idam sehpasına çıkartmışlar ve idam mahkûmu o genç, “Annesi öpecek diye dilini çıkarttığında, ısırarak koparıp atmış.” Etraftakiler bağırarak “sen ne yaptın” diye idam mahkûmu gence sorduklarında, “benim şu an burada bulunmama sebep olan o dildir” demiş.

Ahlak ve Adalet konularına sunduğum bir seminerim sırasında bir katılımcının anlattığı yaşanmış bir olaya burada yer vermek istiyorum: “Çocukken bir gün Amcam bize ziyarete gelmişti. Ben Amcamdan para istedim. Bu arada Annem bana ters ters baktı. Ve beni yan odaya çağırdı. Bana sordu, “Amcandan para isteyen şu dilini çıkart bakayım dedi. Ben de dilimi dışarıya çıkarttım. Ve o anda elinde sakladığı iğneyi dilime batırdı. Ben o günden sonra kimseden hakkım olmayan bir şey istememeyi öğrendim. Asla hakkım olmayan bir şeyi istemedim de, almadım da.”

Olay bu kadar ne ve açıktır. Çocukların zihin yapıları ve dünyaları dışarıdan verilen ikaz, öğüt ve telkinlere sonuna kadar açıktır. Çocuk iyilik üzere ikaz, telkin ve tavsiyelerle büyütülürse “iyi olur.” Kötülük üzere yanlış davranış ve teşviklerle büyütülürse “kötü olur.” Durum bu kadar açık ve nettir.  

Evet, çocuklarımızı ehilleştirmez isek, maazallah, cahilleştirmiş oluruz. En büyük görev Ailede bizlere (yani Ana Babalara) düşüyor. Bundan sonra da Okulda öğretmenler, Toplumda fertler ve bir bütün olarak da Devlet çocuklarımızı ehilleştirmek için sorumluluk taşımaktadır.

“Olmak ya da olmamak. İşte bütün mesele bu!” diye seslenmiş ya İngiliz Şair William Shakespeare.

Biz de “ehilleştirmek ya da cahilleştirmek! İşte bütün mesele bu! diye sesleniyoruz.