Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, gücünü demokrasiden alan bir istikrarın önümüzdeki dönem için Türkiye'nin olmazsa olmazı olduğunu söyledi. Hukuktan vazgeçilmesinin mümkün olmadığına vurgu yapan Babacan, “İstikrar, bir ülke için çok önemli. İstikrarı elde etmenin farklı yolları var. Çok baskıcı rejimlerle bazı ülkelerde istikrarın sağlandığını görüyoruz. Ama biz demokratikleşme ile istikrardan söz ediyoruz. Çevremizde pek çok ülke istikrarsızlık içinde. Gücünü demokrasiden alan bir istikrar, önümüzdeki dönem için Türkiye'nin olmazsa olmazı. Çünkü istikrarın sürdürülebilirliği çok önemli. İstikrarın, özgürlüklerin doyasıya yaşandığı bir ortamda sağlanması, temel hak ve özgürlüklerin tam bir güvence altına alındığı bir ortamda istikrarın sağlanması. Hukukun üstünlüğünün tavizsiz şekilde uygulandığı bir ortamda istikrarın sağlanması. Bunlar önümüzdeki dönem çok önemli. Hukuk, hukukun üstünlüğü, hukuk güvenliği.” dedi.

Capital ve Ekonomist dergileri tarafından düzenlenen ‘Uludağ Ekonomi Zirvesi’ Grand Yazıcı Otel'de devam ediyor. Zirvenin açılışında konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, konuşmasında şunları dile getirdi:

"TÜRKİYE 2002’DEN İTİBAREN DÖNÜŞÜM YAŞADI"

“Türkiye, 2002 yılından bu yana gerçekten çok önemli bir dönüşüm yaşadı. Bu dönüşüm bir siyasi, ekonomik, sosyal dönüşüm oldu. O güne göre daha iyi işleyen bir demokrasimiz var, temel hak ve özgürlük uygulamalarımız daha iyi, 2002'ye göre ekonomik göstergelerimiz çok daha iyi. Özellikle AB sürecinde yaptığımız reformlar, AB kriterlerini baz alarak yaptığımız siyasi reformlar Türkiye'de tabloyu değiştirdi. AB çapasını sapasağlam tutuyor olmak, bu reformların devamı açısından son derece önemli. Her ülke kendi kendisini demokratik diye tanımlayabilir. Her ülke, kendine 'Benim temek haklar konusunda uygulamalarım gayet iyi daha ne istiyorsunuz' diyebilir. Hukuk devleti olmak noktasında her ülke diyebilir ki 'Tamam işte benim kanunlarım mahkemelerim var diyebilir. Oysa gerçek bu değil. Demokratikleşme, temel haklar konusunda, hukuk konusunda başarı ortaya koymak gerekiyor. Bunun için de dış çapa, ülkenin kendi kendine bakacağı bir ayna çok önemli. Bu noktada önemli reformlar yaptık ama yeterli değil. Bunun içindir ki yeni anayasa önümüzdeki dönemin en önemli maddelerinden birisi olacak. Sıfırdan tertemiz yazılmış, kolay anlaşılan, gri alanların olmadığı, açık net sağlam bir anayasa ve tabi uluslararası evrensel hukuk normlarını baz alan bir anayasa. Burada da yine evrensel hukuk çok önemli. Yüzyıllarca test edilmiş, pek çok ülkede pek çok kıtada, en iyinin de iyisini referans olarak alarak oradan hareket etmemiz gerekiyor. Tam merkezine demokrasinin özgürlüklerin konduğu bir anayasa olması gerekiyor."

"HUKUK YOKSA, HUKUKSUZLUKLARDAN İSTİFADE EDEN MİLYARDERLER ÇIKABİLİR"

“İstikrar, bir ülke için çok önemli. Ama nasıl bir istikrar? Çünkü istikrarı elde etmenin farklı yolları var. Çok baskıcı rejimlerle bazı ülkeler de istikrarın sağlandığını görüyoruz. Ama biz demokratikleşme ile istikrardan söz ediyoruz. Çevremizde pek çok ülke istikrarsızlık içinde. Gücünü demokrasiden alan bir istikrar önümüzdeki dönem için Türkiye'nin olmazsa olmazı. Çünkü istikrarın sürdürülebilirliği çok önemli. İstikrarın, özgürlüklerin doyasıya yaşandığı bir ortamda sağlanması, temel hak ve özgürlüklerin tam bir güvence altına alındığı bir ortamda istikrarın sağlanması. Hukukun üstünlüğünün tavizsiz şekilde uygulandığı bir ortamda istikrarın sağlanması. Bunlar önümüzdeki dönem çok önemli. Hukuk, hukukun üstünlüğü, hukuk güvenliği. Anayasa'nın ama aynı zamanda bütün yasaların ve ikinci düzenlemelerin evrensel hukuk düzenine sırtını dayayan bir perspektifle hazırlanıyor alması son derece önemli. Gri alanların olmadığı, sadece anayasa değil yasalarda da açık açık her şeyin yazıldığı, kazanılmış hakların sonuna kadar korunduğu, yargının hızlı, adil ve tarafsız çalıştığı bir düzen. İşte ancak bunları sağlarsak Türkiye'de gerçek anlamda bir hukuk devleti olabiliriz.

Birinci sınıf demokrasi olmak için bir hukuk devleti olmak şart. Eğer bir ülkede hukuk yoksa demokrasi kendi başına yeterli değil. Hukuk yoksa, demokrasi o ülkeyi kaosa götürebilir. Hukuk yoksa, halkın iradesi anlamsız hale gelebilir. Hukuk yoksa bir ülkede zenginler olabilir. Ama o ülke topyekün zenginleşemez. Boşluklardan, hukuksuzluklardan istifade eden milyarderler çıkabilir. Ama ülkenin geneline yayılmış bir refahtan, topyekün bir zenginlikten söz edemezsiniz. Hukukun olmadığı bir ülkede kalkınma olmaz. Bunun için önümüzdeki dönemin en önemli reform alanlarından birisi yargı olacak. Adalet bakanlığımız yeni bir yargı reformu taslağını bizlerle paylaştı. Seçimlerden önce anayasa gereği ayrılmak zorunda kaldı. İyi bir çalışma, güzel tespitler var. Seçimden önce belki tartışmak olmayacak ama seçimlerden sonra en önemli konu Türkiye'nin şiddetle ihtiyaç duyduğu yargı reformunu gerçekleştirmek. Yargının iyi bir şekilde güven sağlayamadığı bir ülkede genel anlamda bir hukuktan bahsetmek mümkün değil.”

"17-25 ARALIK SÜRECİNDE YARGIYA GÜVEN SARSILDI"

"17-25 Aralık süreci şöyle tartışılır, böyle tartışılır, farklı perspektiflerden ele alınır, eleştirilir ama Türkiye'yi belki de en çok yaraladığı nokta yargıya olan güvenin büyük bir tahribat alması. Bir yapılanmanın, bir paralel yapılanmanın, yargı sistemini kullanarak kendi amacına ulaşmaya çalışması ve böylesine Türkiye'yi sıkıntıya sürüklemesi kabul edilebilir değil, affedilebilir değil. Dolayısıyla yargının mutlaka, anayasa, yasa ve vicdanıyla çalışıyor olması lazım. Hiçbir etki altında kalmadan çalışıyor olması lazım. İşte insan kaynağı yapısından tutun da eğitime kadar, denetim yapılarına kadar pek çok konu son derece önemli olacak önümüzdeki dönemde."

"GÜVENİN OLMADIĞI BİR ÜLKEDE NE YAPARSANIZ YAPIN İSTİKRAR MÜMKÜN DEĞİL"

"Ekonomi politikalarımızı hep güven üzerine inşa ettik. Hep güven dedik. Güven varsa işler kolaylaşıyor. Güvenin olmadığı bir ülkede ne yaparsanız yapın büyüme de istikrar da mümkün değil. Güven nasıl oluşuyor. Burada iş dünyamızın kıymetli insanları var. Onlar çok iyi bilirler, şirket için güven itibar neyse devlet içinde aynısı. Söz vereceksiniz ve yapacaksınız. Yapamayacağınız sözünü vermeyeceksiniz. Taahhütlerinizi gününde yerine getireceksiniz. Ekonomi açısından program açıklayacaksınız ve onu gerçekten uygulayacaksınız, hedef vereceksiniz ve canla başla çalışacaksınız, öngörülebilir ve şeffaf olmaya çalışacaksınız. Şeffaflık varsa orada kolay kolay yanlış işler olmaz. Ne kadar açık şeffaf süreç varsa orada yanlışlıklar, yolsuzluklar o kadar az olur. Hesap verilebilir olmak çok önemlidir.”

"EKONOMİDE YAPTIKLARIMIZI 3 AYDA BİR AÇIKLAYACAĞIZ"

“Türkiye için üçlü saç ayağından bahsedecek olursak, maliye politikaları alanında gerçekten, geçen seneki yüzde 1.3'lük bütçe açığı ile dünyanın en iyi ülkelerinden birisiyiz. Borcumuzun milli gelire oranı yüzde 33'e düşmüş ve 2017 yılına kadar bütçe hedeflerimizi açıklamışız. Bunu yapabilen ülke sayısı çok az. Maliye politikası ayağında çok sağlam bir güven var. Bugün Türkiye'nin kamu burcu ile ilgili herhangi bir şey yazıp çiziliyor mu, herhangi bir olumsuz bir şey okuyor musunuz? Yani artık ben hazinenin borcuyla ilgili ihaleyle ilgili haber görmüyorum gazetelerde. Bakıyorum çok önemli ihaleler oluyor bazen bir gazetede küçük üç beş satır haber oluyor. Eskiden ekonomi sayfalarını, şöyle oldu böyle oldu, şu kadar tekli geldi, şu oldu. Bu ortadan kalktı artık. Üçlü saç ayağının kamu maliyesi dolayısıyla bizde sağlam. Yapısal reformlarla ilgili de 2018'e kadar 25 dönüşüm programı açıkladık. Sayın cumhurbaşkanımızın başbakanlık döneminde açıkladığımız kalkınma planı vardı, onu detaylandırıp takvime bağladık. Sayın başbakanımızın yaptığı 4 basın toplantısı ile hükümetin taahhüdü haline getirdik. 3 ayda bir de ne söz verdik ne yaptık açıklayacağız. Bunlar siyasi iktidar için bu kadar kendini bağlamak kolay değil. İnşallah bunu uyguladığımız sürece üçlü saç ayağının yapısal reformlar bölümü de sağlama bağlanmış oluyor.”

"MÜMKÜNSE SADECE MERKEZ BANKASI TARAFINDAN YAPILACAK İYİ İLETİŞİM"

“Gelelim üçüncüsüne, para politikalarına. Para politikaları üzerindeki öngörülebilirlik üzerinde çalışmamız gerekiyor. Para politikaları ile ilgili belirsizlikleri aşmamız gerekiyor. Para politikalarının sorumlusu Merkez Bankası. Tabi ki hükümet genel çerçeve içinde hedefler hükümet ve Merkez Bankası tarafından beraberce belirlenir. Ama o hedeflere ulaşmak için merkez bankasının araç bağımsızlığı var. O hedefe nerden nasıl ulaşacağı ile ilgili Merkez Bankası’nın kendi hareket alanı var ve o hareket alanını da bağımsız uygulaması lazım. Şuanda ihtiyaç duyduğumuz daha çok öngörülebilirlik. Merkez Bankası tarafından ve mümkün olursa sadece Merkez Bankası tarafından yapılan iyi iletişim ve o iletişim doğrultusunda güven oluşası. Üçüncü ayağı da daha sağlım bir yapıya kavuşturduğumuzda Türkiye ile ilgili endişe edecek durum yoktur. Dünyada dalgalanmalar da olsa, dünya ekonomisi ile ilgili, finans yapısıyla ilgili zor bir dönemden geçiyor da olsak, kendi içimizde sağlam durduğumuzda, kendi içimizde doğru politikalar uyguladığımızda korkacak bir şey yok. Yeter ki hesabımızı kitabımızı iyi yapalım ve her türlü senaryoya karşı hazırlıklı olalım. Belirsizliğin çok olduğu dönemlerde belli bir beklenti ile hareket edemiyorsunuz. Diyelim ki önümüzdeki yıl biz programımızı yaparken petrol fiyatı 50 dolar, 60 dolar diye yaparsak yanlış olur. Bu tekrar 100'e çıkabilir, inebilir de. Ama her konuda ne yapacağımızın belli olması lazım. Euro-dolar çapraz kuru 1'e iner mi inebilir, sıfır 80 mi olur, olabilir. Tekrar 1.15 gider mi gidebilir. Ama bunların hepsine hazır olmamız lazım. Bunu yaptığımız zaman önümüz açık, yolumuz açık."

"MALİYE POLİTİKASI, PARA POLİTİKASI GİBİ PANSUMANLARLA BÜYÜME OLMAZ"

“Türkiye'nin genel ekonomik performansına da bakacak olursak, geçtiğimiz yılı, belki yüzde 3'ün biraz altı gibi bir rakamla kapatacağız görünüyor, yüzde 3'ün altında bir rakam görünüyor. Tabi bunu TÜİK 30 Mart'ta açıkladığında göreceğiz. Geçen senenin istihdam rakamları çıktı. Geçen yıl Türkiye'de toplam çalışan sayısı bir milyon 400 bin kişi arttı. Yüzde 5.8'lik bir artış var. Büyümenin yüzde 2'lerde olduğu bir ülkede yüzde 5.8'lik bir istihdam artışı olağanüstü bir şey. Bu özel sektörün geleceğe umutla baktığını gösteriyor. Yani işe adam almaya devam ediyoruz. Peki işsizlik niye yükseliyor. İş gücüne katılım oranı çok arttı. 7 yılda yüzde 3 arttı iş gücüne katılım oranı. Pek çok ülkede bu kadar katılım yok. Özellikle kadınların iş gücüne katılım çok fazla. Şu anda üniversite mezunu kadınlarımızın iş gücüne katılımı erkeklerle eşitlendi. 3 yıldır yeni işe başlayan her 100 kişiden 46'sı kadın, 54'ü erkek oldu. Dolayısıyla bu iyi bir trend. Ne yapmamız gerekiyor. Daha yüksek büyüme oranları elde etmemiz gerekiyor. Ama bunu yapısal reformlarla yapmamız gerekiyor. Geçici maliye politikası, para politikası gibi pansumanlarla değil, yapısal reformlarla büyümemiz gerekiyor ki daha yüksek istihdam oluşturabilelim."

Önümüzdeki dönemin yapısal reform gündeminde 25 başlık bulunduğunu hatırlatan Babacan, büyümenin bu reformlara, verimlilik artışına dayanan bir büyüme olması gerektiğinin altını çizdi.