Banka ve ticaret hukuku alanında 29 yıllık birikime sahip olan Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sami Karahan, Bank Asya'ya el konulmasının 'siyasi gasp' olduğunun ülkenin en yetkili isimleri tarafından doğrulandığını söyledi. Karahan, kanunların bilerek ihlal edildiğini ve suç işlendiğini, anayasanın bir kenara atıldığını vurgularken, icat edilen bir suç üzerinden kin ve nefret operasyonu yapıldığını ve Bank Asya'ya el konulduğunu kaydetti. Karahan, "Sayın Cumhurbaşkanı bir televizyon konuşmasında bunu iyice tescilledi. Dedi ki; 'Bu operasyon, paralel yapıya yapılan bir operasyondur. Onun en önemli ayağı Bank Asya'dır. Dolayısıyla biz bundan dolayı bu operasyonu yaptık' dedi. Benim gördüğüm şu; bir siyasi gasp olduğunu ve ortada hiç bir hukuki gerekçe olmadığını artık en yetkili ağızdan, işin başındaki insan tarafından da duymuş olduk." dedi.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK)'nun, ortaklarının eksik belgelerini gerekçe göstererek 3 Şubat'ta yönetimini TMSF'ye devrettiği Bank Asya ile ilgili 30 Mayıs'ta benzer bir karar alması kafaları karıştırdı. Ardından Borsa İstanbul tarafından TMSF kaynak gösterilerek borsada işlem gören hisselerle ilgili yapılan açıklama kafa karışıklığını iyice artırdı. Türkiye'nin halka açılan ilk katılım bankası olma özelliğini taşıyan Bank Asya'nın hisselerinin yüzde 54,05'i borsada işlem görüyor. Söz konusu açıklamalar katılım bankasına siyasi olarak el konulduğu tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Konuyla ilgili olarak Cihan'a açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Sami Karahan, Bank Asya'ya yapılanın siyasi bir gasp olduğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir televizyonda (Show TV'de önceki gece yayınlanan Cumhurbaşkanı ile Gündem Özel programı) yaptığı konuşmada dile getirdiğini belirtti.

Bank Asya'da yaşananların kanunların bilerek, görerek ihlal edildiğini ve suç işlendiğini, ayrıca el koymanın da siyasi bir gasp olduğunu vurgulayan Karahan, şöyle devam etti:

"Sayın Cumhurbaşkanı bir televizyon konuşmasında bunu iyice tescilledi. Dedi ki; 'Bu operasyon, paralel yapıya yapılan bir operasyondur. Onun en önemli ayağı Bank Asya'dır. Dolayısıyla biz bundan dolayı bu operasyonu yaptık' dedi. Benim gördüğüm şu; bir siyasi gasp olduğunu ve ortada hiç bir hukuki gerekçe olmadığını artık en yetkili ağızdan, işin başındaki insan tarafından da duymuş olduk. Bu da beni aslında rahatlattı. Malum; geçmişte olduğu gibi ileride, 'Beni aldattılar, bilgilendirmediler tarzında mazeretler ileri sürerek, insanların sorumluluklarından kurtulmaya çalıştıklarını gördük, şimdi burdaki durum; herkes herşeyi biliyor. Kanunları görerek, bilerek ihlal ediyorlar, suç işliyorlar ve bunun ayrımındalar. Bunu özel kurullar açısından da, yukarıdakiler açısından da söylüyorum, komple bütün kanunları kenara atmış, anayasayı kenara atmış, iteklemiş ve kendi icat ettikleri olmayan bir suç üzerinden bir kin ve nefret operasyonu yapıyorlar ve Bank Asya'ya el koyuyorlar."

"BÜTÜN ORTAKLARI DAVA AÇMAYA ÇAĞIRIYORUM"

Yapılan açıklamalarda 'mülkiyet hakkına el koymadık' denilmesinin fiili durum ile örtüşmediğini, gerek hakim ortak gerekse borsadan hisse olarak ortak olanların büyük zarara uğradığını dile getiren Karahan, söz konusu hisse sahiplerini buna karşı dava açmaya davet etti. Karahan'ın bu konudaki görüşleri şöyle:

"Ben bunu aylardan beri söylüyorum, geçen Eylül ayından beri de yazarak çizerek, sizin kanalınızla ifade etmeye çalışıyorum. Korkunun ecele faydası yok. Bütün ortakları dava açmaya çağırıyorum. Şu anda 18 bin civarında ortağın olduğu söyleniyor. Bu ortakların bir bölümü imtiyazlı olabilir ama diğerleri Borsa'dan almış insanlar. Bu, Borsa'dan alanlar da şimdi mağdurdur. Bunlar ne kadar, 'Mülkiyet hakkına el koymadık' derlerse desinler, bankaya el koymuşsun, yaklaşık 15-16 aydır da bankayı batırmaya çalışmışsın, hisselerin değeri 4 liradan 0,69'a inmiş senin yaptığın bu karalama kampanyası dolayısıyla, ciddi bir mali zarar olduğu kesin. Ben örneği şöyle veriyorum, hem Şakir beyin (TMSF Başkanı), hem Borsa İstanbul'un açıklamasıyla ilgili; beni evimden zorla çıkarıyorlar. Ev benim, mülkiyeti benim, zorla çıkarıyorlar. Biz oturacağız diyorlar, eve de oturuyorlar, kira da vermeyeceğiz diyorlar. İyi, peki. Ama mülkiyet sende diyorlar. Bank Asya'nın durumu aynen böyledir. Bankanın mülkiyeti sizde diyorlar ortaklara, temettü (kar) de vermeyeceğiz diyorlar, çünkü temettü elde etmesi bu vaziyette mümkün de değil ama mülkiyet hakkı da sende kalmaya devam etsin, ben yöneteceğim arkadaş diyor. Bu hiç bir vicdanın kabul etmeyeceği bir şey. Banka benimse, ortaklara aitse ortakların bunu demesi lazım; banka bizim, biz kendimiz yönetiriz. Geçmişte karlılığı vardı, kar payı alıyorduk, hisselerin değeri yükseliyordu, o şekilde biz bundan yararlanıyorduk. Siz geldiniz, siz bu operasyonu başlattığınız andan itibaren banka zarara da girdi, bankanın değeri de düştü, dolayısıyla bunun müsebbibi de sizsiniz. Şimdi bu olaya sebebiyet veren insanlardan, tekrar bu bankayı karlı hale getirmelerini, değerini yükseltmelerini beklemek abes."

"DEVLET, KENDİ YÖNETTİĞİ BANKAYA EL KOYDU!"

Bank Asya ile ilgili yaşananların oldukça hayret verici ve ilgi çekici olduğunu anlatan Karahan, devletin zaten yönettiği bir bankaya el koyduğunun altını çizdi. Karahan, "Bir de burda püf noktası var; sen Bank Asya'yı 3 Şubat'ta sapasağlam teslim almışsın. Mali yapısının da sağlam olduğunu kendin tescil etmişsin zaten. Sonra aradan 4 ay geçmiş, 4 ay boyunca da bankayı sen yönetmişsin, 4 ay sonra da el koymuşsun. Yani kendi yönettiği bankaya devlet, kendisi el koyuyor!" diye konuştu.

Karahan, Bank Asya ile ilgili batık iddialarının doğru olmadığını da aktarırken, şunlanı söyledi:

"Sen yönetiyorsun zaten, batıdıysan sen batırdın demiştim ama sonra kendileri de söylediler zaten: 'Bankanın varlıkları çok, içi gayet dolu, bankanın hiç bir mali problemi yok'. Kendileri de itiraf etmek zorunda kaldılar. Etmeselerdi zaten TMSF kendi sorumluluk altına girecekti. 4 ay boyunca idare ettiği bankayı batırıyor olma görüntüsü TMSF'nin alnına yapışacaktı. Şakir beyin (TMSF Başkanı) açıklamasını biraz da öyle görmek lazım. Kendini ve kendi atamış oldukları yönetim kurulunu sorumluluktan kurtarma için bir girişim olarak da algılıyorum. Ama şu andaki değerlendirmem itibarıyla şunu söyleyebilirim; bürokrasi ciddi anlamda korkuyor. Bürokrasinin korkusu; gözlerinden, sözlerinden çok rahat anlaşılıyor. Tazminat davalarına muhatap olacaklarını biliyorlar. Ama çok geç. Hukuku mahvettiler, kendi geleceklerini de mahvettiler. Kendilerine yazık ettiler."

"CUMHURBAŞKANI VE BAŞBAKAN'IN AÇIKLAMALARINA TEŞEKKÜR EDİN"

Uğradıkları zararı tazmin izin her ortağın tek başına dava açması gerektiğini vurgulayan Prof. Karahan, "Görünen bir şey var; Kentbank davasında devlet 4,5 milyar dolar tazminat ödemeye mahkum olmuş. Kentbank ile Bank Asya arasındaki fark şu; Bank Asya, Kentbank'tan 10 misli büyük bir banka. Rakamsal olarak bakın, büyüklük olarak bakın. 10 misli büyük bir banka. Burdan büyük bir tazminat gelecek. Büyük bir tazminat ödemeye mahkum olacak devlet. Bu tazminatı dava açan ortaklar alacak. Dava açmayıp, kenarda bekleyip, birileri savaşsın da ben bundan yararlanırım düşüncesi içinde olan insanlar bu süreçten yararlanamayacaklar." uyarısında bulundu.

Karahan, açılacak davaların önceki benzerleri kadar uzun sürmeyeceğini ifade ederek, şunları aktardı:

"O yüzden ben diyorum ki; bunu bir geçici mağduriyet olarak, geçici bir yatırım olarak düşünün ve Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın açıklamalarına teşekkür edin, çünkü çok hızlandırdı bu açıklamalar bir siyasi gasp operasyonu olduğunun ifade edilmesi ilerde aylarca, yıllarca elde edilemeyecek itirafları televizyonlardan duyurmuş olmaları gerçekten bu süreci hızlandırdı. Gerçekten bir kaç sene sonra çok değil, geçmişteki davalar uzun sürüyordu ama bu o kadar sürmez, çok bariz göstere göstere yapıyorlar ve bütün dünya bunu biliyor. Bütün finans çevreleri bunu biliyor, bankacılar biliyor. Dolayısıyla bu gelecek olan tazminattan yararlanmak istiyorlar ise bence dava açmalılar. Avukatlarına gitsinler ve bu süreci bir an önce başlatsınlar. Zira AİHM'ye gidebilmek için önce iç hukuk yolunu tüketmek lazım. İç hukuk süreci biraz zaman alabilir."

Davaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)'ne taşımak için önce iç hukuk yollarının tüketilmesi gerektiğine dikkat çeken Karahan, ortaklara ayrıca şu tavsiyelerde bulundu:

"Bütün ortaklar, hem hakim ortaklar, hem borsadan hisse alan ortaklar, lütfen haklarını adil mahkemeler önünde arasınlar. Türkiye'de adalet olmayacığını düşünüyorlarsa ki, bugün itibarıyla haklılar ama uluslararası mahkemelere gidebilmek için de mecburen süreç böyle, iç hukuk yollarını tüketmek lazım, buna müracaat etsinler, burda alacakları olumsuz kararlar hiç önemli değil. Sadece bilsinler ki; bu süreci geçmek için bu mahkemelerle uğraşıyoruz. O maksatla müracat etsinler, hepsini belgelemiş olsunlar. Dosyaya bunun konulmuş olması lazım. Ne kadar çabuk bu yollardan geçerlerse, burdakiler adil olmayan şekilde ne kadar hızlı karar verirlerse, o kadar iyidir. Bir an evvel davayı AİHM'ye taşımak lazım."