Ekonomi yönetiminin attığı destekleyici adımlara rağmen Türk Lirası'ndaki değer kaybı sürüyor. Hatta TL, Arjantin Başkanı Macri'nin IMF kaynak girişinin hızlanmasını istediklerini açıklamasının ardından iki günde yüzde 20’ye yakın değer kaybeden pesodan sonra en çok değer kaybeden para birimi oldu. İstanbul Kültür Üniversitesi (İKÜ) İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Alçın, TL'nin Amerikan Doları karşısında gösterdiği bu zayıf duruş yabancı yatırımcı açısından Türkiye'yi son derece cazip hale getirdiğini ancak fiyat açısından cazip hale gelmiş olması alım için tek başına karar sebebi oluşturmadığını belirtti.

Bu anlamda geçtiğimiz haftalarda Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak 6 binin üzerinde yatırımcı ile Türkiye ekonomisinin geleceğine dönük daha fazla güven veren adımların atılması, bunun da uluslararası yatırımcılar tarafından görülüyor olmasıiçin bir takım görüşmeler düzenlediğini anımsatan Prof. Dr. Alçın, bunun etkilerinin görülmeye başlandığını ifade ederek, şöyle konuştu:

"Örneğin dün Amerika'da bir fon, Türk varlıklarını elinden çıkarmayacağı yönünde açıklama yaptı. Çünkü Türkiye gerçekten cazip durumda fakat burada şöyle bir durumla karşı karşıyayız: Uluslararası alanda ekonomik anlamda özellikle gelişmekte olan piyasaların karşı karşıya olduğu bir durum var. Burada Arjantin ve Türkiye'nin kaderi bir anlamda kesişiyor. Arjantin parasında da ciddi hareketler var. Burada özellikle gelişmekte olan ülkelerde uluslararası fon girişinde son bir yıl içerisinde ciddi bir geri çekilme yaşandı. Gelişmekte olan ülkelerde hisse senedi piyasalarında bir yıl önce yaklaşık 100 milyar dolar düzeyinde bir para dolaşıyorken bu şu an 56-57 milyar dolar düzeyine kadar gerilemiş durumda. Tahvil piyasasında da yaklaşık 75 milyardan 20 milyar düzeyine kadar bir gerileme olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla burada bir konjonktür etkisi de var. Yani bunu dönemsel bir şey olarak da okuyabiliriz ama Türkiye'nin şu an karşı karşıya olduğu durumu dünyadaki ticaret savaşlarından ve Arjantin, Brezilya, Güney Afrika gibi gelişmekte olan diğer ülkelerin de karşı karşıya olduğu bu kur riskinden bağımsız düşünemeyiz".

"KONJONKTÜREL ETKİ DAĞILIRSA YABANCI SERMAYE GİRİŞİ ARTACAKTIR"

Yabancı yatırımcının Türk varlıklarına yönelmelerini sağlamanın yolunun bu ay açıklanacak Orta Vadeli Program (OVP) ve ekonomik alanda atılacak diğer yapısal adımlarla olabileceğinin altını çizen Prof. Dr. Alçın, "Türk varlıkları hiç olmadığı kadar cazip ama alınabilir olması için de ekonomiye duyulan güvenin artması gerekiyor. Özellikle son dönemde Fed'in faiz artışları ile Amerika'nın ticaret savaşları konusunda atmış olduğu adımlar aslında gelişmekte olan piyasaları yatırımcılar açısından korkutucu piyasalara dönüştürmüş oluyor. Bu tip durumlarda daha çok güvenli liman olarak anılan ABD veya İngiltere gibiderinliği yüksek olan finansal piyasalara doğru bir kayma olur. Burada bir konjonktürel etki de var. Bu dağılmaya başladıkça uluslararası sermaye girişlerinde de artış tekrar bekleyebiliriz" diye konuştu.

"HAZIR GİYİM ve YAZILIM SEKTÖRLERİAVANTAJ OLUŞTURABİLİR"

"Özellikle son dönemde ekonomideki temel problemimiz üretim yapımızda bir değişiklik ihtiyacının da uzun süredir sinyalleri vardı zaten. Bu daha yakıcı hale geldi. Çünkü ürettiğimiz ürünlerin özellikle imalat sanayinde yüzde 60'ından fazlası ithal girdiye bağımlı" diyerek sözlerine devam eden Prof. Dr. Alçın şunları dile getirdi:

"Dolayısıyla döviz kurundaki her yükseliş maliyetleri arttırıyor. Bugün açıklanan enflasyon oranında görüyoruz ki tüketici fiyatlarında yıllık enflasyon yüzde 17.90 ama üretici fiyatlarına geldiğimizde yüzde 32.13'e kadar çıkmış durumda. Ve bunun içerisinde doğrudan dolara bağlı olarak ilk sırada enerji harcamaları, ikinci sırada da ara malı harcamaları yer alıyor. Yani üreticilerin ara malı harcamaları yüzde 39.16 pahalanmış. Bu ciddi bir risk. Bizim bu yeni dönemde döviz kurunu avantaja çevirerek ihracat olanaklarını artıracak ve bunu mümkün olduğunca yerli kaynakla yapacak bir modele doğru dönmemiz gerekiyor. Anımsayacak olursak 2001 krizi öncesinde ihracatta temel ekonomideki motor gücünü oluşturan sektör hazır giyimdi. Onlar TL'nin uzun süre aşırı değerli kalması sürecinde gücünü yitirdi. Belki yeniden bu alanda bir avantaj ortaya çıkabilir. Buna turizm ve yazılım sektörlerini de ekleyebiliriz. TL'nin dolar karşısındaki değerinin düşmüş olmasını avantaja çevirebilmemiz için ihracata dönük bir üretim yapısı oluşturmamız lazım. Ancak bunu yaparken de ürettiğimiz ürünler içersindeki ithal bağımlılığını azaltmamız, enerji bağımlılığı daha düşük olan sektörlere doğru yönelmemiz gerekir"

"MEVCUDU STABİLİZE ETMEK VE YAPISAL ÖNLEMLERİ UYGULAMAK GÜVENİ ARTIRIR"

Türkiye ekonomisinin halen dünyanın 18'inci büyük ekonomisi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Alçın, "Burada şiddetli bir dalga ile karşı karşıyayız. Esas olan bu dalganın nasıl atlatılacağı ve dalga geçtikten sonra geminin nasıl yol alacağıdır. Dolayısıyla makro ihtiyati tedbirlerle mevcut durumu stabilize etmeye çalışırken, bir taraftan da istihdam ve üretim açısından yapısal önlemleri güçlü biçimde uygulamamız gerekiyor. Bunları yaptıkça Türkiye ekonomisine olan güven uluslararası yatırımcı açısından da artacaktır. Yine aynı şekilde şu an alınabilir durumda olan Türk varlıklarına da yöneliş olacaktır" dedi.