İstanbul Beylikdüzü'nde bir balıkçı dükkanı. Hemen girişinde yere boylu boyunca serilmiş bir camgöz köpekbalığı duruyor. Biraz ötesinde içinde balıkların bulunduğu küçük bir havuz. Ancak bu balıkçıyı diğerlerinden ayıran sadece bunlar ve restoranı değil, bilindiği kadarıyla dünyada ilk olan bir müzeye sahip olması; içinde bin 500 çeşit balığın mumyalanmış halinin sergilendiği Türkiye Deniz Canlıları Müzesi'ne. Müze ücretsiz. 7 gün 100 saat açık. Diğer bir ifade ile lokantanın açık olduğu saatlerde gezmek mümkün.

Türkiye Deniz Canlıları Müzesi'nin kuruluşu için ilk adım yaklaşık 30 yıl önce atılmış. Balıkçı Kenan diye tanınan Kenan Balcı, biraz hobi biraz da gelen müşterilerinin sorusu üzerine tezgahında farklı çeşitleri bulundurmaya başlamış. Bir süre sonra bu çeşitliliği daha uzun süre korumak için mumyalamak aklına gelmiş. O günden bu yana ne kadar farklı ve değişik balık varsa sergisine eklemeye devam etmiş. Müzeyi gezince Türkiye karasularındaki balık çeşitliliğinin zenginliği insanı şaşkınlığa uğratıyor. Balcı, aslında Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz'de görülen okyanus balıklarının yumurtalarını bırakmak için gelen ziyaretçiler olduğunu söylüyor:

"Yumurtasını bıraktıktan sonra, 3-4 ay Karadeniz ve Marmara'da kaldıktan sonra tekrar okyanusa geri dönerler. Göçmen olarak geliyorlar. Karadeniz ve Marmara, okyanuslara göre durgun olduğu için yumurtalarını bırakıp, dönüyorlar. Burada bin 500 çeşit balık var. Bütün buradaki balıkları Türk sularında görmek mümkündür."

Müze pek çok açıdan ilkleri barındırıyor. Örnegin, devlet desteği alınmadan hayata geçirilmiş. Mumyalanma işi doğal yollardan ve tuz kullanılarak yapılıyor. Bir nevi kurutulmuş balıklardan oluşan müzedeki çeşitlilik, Türkiye karasularındaki deniz altı hayatı ve zenginliğini gözler önüne seren neredeyse tek mekan. Balci, işe ilk başladığında bugünleri hayal etmediğini belirterek, "Biz bunu hayal edemezdik. Edemedik, Çünkü balık dediğiniz akar, kokar, çürür. Biz bu müzeyi çöp yığınlarından meydana getirdik. Çöpleri müze haline getirdik. Kimi zaman etini sattık, omurgasını bu hale getirdik." ifadelerini kullanıyor.

Müzenin en çok ilgi gören kısmı köpekbalıklarının olduğu bölüm. Balıkçı Kenan'da zaman zaman yeni yakalanmış köpekbalıkları da kurutulmadan önce sergileniyor. Bunların eti satılmıyor. Ancak son dönemde arlarında ünlü isimlerin de bulunduğu bazı kimselerden gelen talepler olmuş. Bu durumda köpekbalığı etinin kansere iyi geldigi yönündeki inancın etkili olduğunu dile getiren Balcı, "Dünyada kanser olmayan tek canlı köpek balığı. Eti de kanser hastalarına iyi geliyormuş. Mesela geçmiş dönemde bakanımız Kürşat Tüzmen'e de gönderdik." diyor.

KÖPEKBALIĞINA BİNİP RESİM ÇEKTİRMEK REVAÇTA

İstanbul Beylikdüzü'ndeki müze öğrencilerin de ilgisini çekmeye başlamış. Özellikle binek hayvanı eyeri vurulmuş köpekbalıkları üzerine oturup resim çektirmek revaçta. Haber çekimi esnasında müzeyi gezmeye gelen öğrencilerle yakından ilgilenen Balcı, onlarla resim çektirirken öğüt vermeyi de ihmal etmiyor:

"Denizler ekmeden biçtiğimiz tarlalarımızdır. Dış taraflarda maden arıyoruz, maden arıyoruz ki; para kazanmak için. Asıl maden ayağımızda; Marmara ve Karadeniz. Buradan balık fışkırıyor. Bir balık 100 bin adet yumurta yapıyor. Yumurtaları, küçük balıklar, küçük balıları büyükleri yiyor. Biz hiç bir enerji sarfetmiyoruz. Balıklar kendi kendine büyüyor, bize para olarak geliyor, besin olarak geliyor. Anne sütünden sonra, yıpranan dokuları onaran, içinde katkı maddeleri olmayan tek besin kaynağımızı bizlere sunuyor, deniz. Denizlerimiz kutsal varlıklarımızdır. Denizlerimizi koruyalım. Deniz kirleniyor, denizi kim kirletiyor? Denizi Kenan kirletiyor, hepimiz Kenan'ız. Ev hanımlarına sesleniyorum; kızartma yaptığınız yağları, lütfen lavabolara dökmeyelim. Ya bahçelere çukur açıp oraya gömelim, ya da belediyelere teslim edelim. Denizlerimizde oksijen yetersizliği oluyor. 10 sene önce ben bunları söyleyince bazıları kızıyordu. Şu anda balıkçılık camiası can çekişiyor. 10 liralık balık 30 lira oldu. Eskiden et balığın 3 misli pahalısıydı, bugün balık etin 3 misli pahalısı. Ben, Kılıç balığını Haydarpaşa'nın önünden Kız Kulesi'nin açıklarından olta ile tutardım. Şimdi söylüyorum; insanlar yalan olur da bu kadarı olur mu diyor. Hayır, yalan değil. Kılıç balıklarını Kız Kulesi'nin önünde tutardım. 300 kilo orkinosları olta ile tutardım. Buna da kimse inanmaz. 20 kofanayı bir olta ile tutuyordum. 20-30 sene önce. Balıklar o kadar çoktu. Denizlerimiz temizdi. Balıklar oksijen olmayan yere gitmez. Şu an Marmara'ya orkinoslar gelmiyor. Orkinostan vaz geçtim, lüfer, palamut gelmiyor."