Taşıt kredisi çektiği bankaya taksitlerden birini ödeyemeyen tüketici, bankadan 'İmzaladığın sözleşmede belirtildiği üzere taksitlerden birini ödemediğin zaman kalan kredinin tamamını ödemek zorundasın' ihtarı aldı. Banka, ödeme yapmayan tüketicinin aracını haczettirdi. Aracının trafikten men edilmesiyle maddi manevi zarara uğradığını belirten tüketici, banka aleyhine tazminat davası açtı. Tüketicinin maddi tazminat talebini yerinde gören mahkeme kararı temyiz edilince devreye giren Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, davacı tüketicinin sözleşmeyi imzalaması sebebiyle davacının da kusurunun varlığının kabul edilmesi gerektiğine, bu nedenle tazminatta hakkaniyet indiriminin düşünülmemesinin doğru olmadığına hükmetti.

Amasya'nın Suluova ilçesinde ikamet eden bir kişi, taşıt kredisi çektiği banka şubesine taksitlerden birini yatırmadı. Bunun üzerine, tüketicinin imzaladığı sözleşmedeki, 'taksitlerden biri ödenmezse diğer taksitlerinde muaccel (kredinin tamamının tahsil edilmesi) olacaktır' hükmünü hatırlatan banka, haciz işlemi başlatıp, tüketicinin kullandığı aracı 24 Temmuz 2006'da trafikten men ettirdi. Suluova Asliye Hukuk Mahkemesi'ne müracaat eden tüketici, takibe konu borcun muaccel olmadığının tespiti davası açtı. Mahkeme, borcun muaccel olmadığına hükmetti. Banka aleyhine 12 Mayıs 2010'da tazminat davası açan tüketici haczin haksız olduğunu, aracının kullanamadığını, icra baskısı altında kaldığını belirterek maddi ve manevi tazminata karar verilmesini talep etti.

MAHKEMENİN İPTAL KARARINDAN SONRA ARACINI TALEP ETMEDİ

Suluova Asliye Hukuk Mahkemesi'nde ifade veren davacı, bankadan taşıt kredisi aldığını, bankanın ödenmeyen kredi taksiti nedeniyle kalan taksitlerinde muaccel olduğu gerekçesiyle hakkında icra takibi başlatarak aracına haciz koyduğunu, aracının 24 Temmuz 2006'da trafik ekiplerince trafikten men edilerek otoparka çekildiğini, halen teslim edilmediğini belirtti. Davalı banka avukatı ise yaptığı savunmada, takibin kötü niyetli olmadığını, davacının takibe itirazı nedeniyle icra mahkemesinde açılan itirazın kesin kaldırılması davasında davacının itirazının kaldırılmasına ve icra inkar tazminatına karar verildiğini hatırlattı. Tüketicinin, alacağın muaccel olmadığına dair karardan sonra aracını talep edebilecekken etmediğini, zarara davacının sebep olduğunu vurgulayarak, davanın reddini talep etti. İcra takibine konu işlemler ile davacının manevi zararı arasında illiyet bağı olmadığı gerekçesiyle manevi tazminat isteminin reddine karar veren mahkeme, takibin muaccel olmayan alacak için yapılması ve bu nedenle davacının aracının trafikten men edilmesi ve halen de teslim olmaması nedeniyle bu süre içinde davacının aracını kullanamaması nedeniyle araç kiralama ücreti kadar maddi zararı olduğu kabul edilerek maddi tazminat isteminin kabulüne hükmetti.

ARAÇ KİRALAYAN DAVACI BAKIM MASRAFI ÖDEMEMİŞTİR

Karar, davalı banka avukatınca temyiz edildi. Dava dosyasını değerlendiren Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, tazminat tutarında hakkaniyetli indirim yapılması gerektiğine karar verdi. Kararda şu ifadelere yer verildi: "Mahkemece araba kiralama ücreti bilirkişiye hesaplattırılarak davacının maddi zararı olarak bu miktar hüküm altına alınmıştır. Ancak, davacı da aracını kullanmadığı dönemde benzin harcamamış, kullanma nedeniyle oluşabilecek eksiklikler için bakım masrafı gibi giderlerden kurtulmuştur. Mahkemece davacının aracını kullansa idi ne gibi masraflar yapılacaktı bunlar araştırılarak ödenecek tazminattan bunların düşülmesi gerekirken, bu husus nazara alınmadan karar verilmesi doğru değildir. Sözleşmede, 'taksitlerden biri ödenmezse diğer taksitlerinde muaccel olacağına' dair hüküm bulunduğu sabittir. Takipde bu madde esas alınarak başlatılmıştır. Sonradan açılan dava ile sözleşmenin bu maddesinin haksız şart olduğu kabul edilerek iptal edilmiş ve alacağın muaccel olmadığını karar verilmiştir. Sözleşme düzenlenirken başlangıçta davacı bu şartı da imzaladığına göre, icra takibinde davacının da müterafık kusurunun varlığının kabul edilmesi gerekir. Bu nedenle dava ve takip tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 43 ve 44 maddeleri gereğince uygun bir hakkaniyet indiriminin düşünülmemesi de doğru değildir. Kararın bu nedenlerle bozulması gerekmiştir. Kararın bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir."