İstanbul Medipol Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerem Alkin, ekonominin yolunda gitmesi için tüketici güveninin önemli olduğunu söyledi. Alkin, “Şu anda Türk toplumunun tüketici güveni ağır ekonomik kriz yaşadığımız dönemlerin bile altında. Böyle bir şey olmaması lazım. Tüketici güvenini iyileştirmemiz lazım.” dedi.

Çukurova Genç İşadamları Derneği’nin (Çukurova GİAD) Gelişim Atölyesi Toplantıları’nın konuğu Prof. Dr. Kerem Alkin oldu. 'Seçim Sonrası Senaryolar, 2015’in 2’nci yarısında Türkiye ve Dünya Ekonomisi' konulu toplantıyı, üyelerin yanı sıra, Adana Ticaret Odası Başkanı Atilla Menevşe, Adana Sanayi Odası Başkanı Zeki Kıvanç, KKTC Fahri Konsolosu Ali Şakir Tiltay da izledi.

Dernek binasında yapılan toplantıda yaklaşık 2 saat ülke ve dünya ekonomisi hakkında konuşan Prof. Dr. Kerem Alkin, 6’ncı yılı geride bırakan küresel krizin ardından dünya ekonomisinin 'gelişmiş ülkelerde düşük hızda büyüme ve gelişmekte olan ülkelere etkisi', 'yüksek likidite-düşük faiz ve gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinin değer kazanması, cari açık' ve 'aşırı paranın küresellleşmesi ve balon riski' sorunlarıyla mücadele ettiğini vurguladı.

SİYASİ TABLO

Koalisyon veya yeniden seçim olsa bile her şartta Türkiye için yapılması gereken en önemli şeyin ekonomiyi aksatmayacak kararlar alınması olduğuna dikkat çeken Alkin, hızlı bir suda kaptansız giden gemiye benzettiği Türkiye ekonomisinin kaptan köşkünde mutlaka dümenin başında birinin olması gerektiğini vurguladı. Gezi Parkı eylemlerinden bu yana Türkiye’nin siyasi yarılma yaşadığını da hatırlatan Alkin konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu siyasi yarılmanın tedavi edilmesi ve toplumun geniş bir kesiminde normalleşme sürecinin başlaması ve siyasilerin son 2 yıldır Türkiye’de birbirlerine karşı kullandıkları siyasi üslubun yumuşatılması gerekiyor. Bunun yumuşatılması için de anlaşamadığı bilinen 2 partinin (AK Parti-CHP) geniş tabanlı koalisyonu bu siyasi üslubun normalleşmesi, tansiyonun düşmesi ve toplumdaki bu gerilimin azalması anlamında yararlı olabilir. MHP’nin duruşu çok net. MHP çözüm süreci, HDP’nin içinde yer aldığı hiçbir formülde yer almayacağını açık ve net ortaya koyuyor. Bu nedenle teorik olarak AK Parti-CHP koalisyonu çözüm sürecinin belli bir makuliyetti üzerinde çalışılması ve devam etmesi anlamında da önemli olabilir. AK Parti’nin de başta kendi seçmeni olmak üzere Türkiye’den verilen mesajı aldığını göstermesi lazım ki bir buluşma olsun. Türkiye’nin tekrar buluşmaya, tekrar kucaklaşmaya ihtiyacı var. Bu ekonomi için de çok önemli. “

TÜKETİCİ GÜVENİ

Ekonominin yolunda gitmesi için tüketici güveninin de önemli olduğuna dikkat çeken Alkin, yatırımcılar ve tüketicilerle yapılan görüşmelerin ardından açıklanan Reel Kesim Güven Endeksi ile İktisadi Yönelim Anketi’nin birbirine ters sonuçlar içerdiğini söyledi. İş dünyası, sanayiciler, yatırımcılar, 'istihdamı hala korumaya çalışıyoruz' derken, tüketici güven endeksinin Türkiye’de 2008 küresel ekonomik krizinden de kötü durumda olduğunu ifade eden Alkin, “Şu anda Türk toplumunun tüketici güveni ağır ekonomik kriz yaşadığımız dönemlerin bile altında. Ekonomik kriz yaşanmıyor, ama insanlarımız işsiz kalacakları korkusu yaşıyor. Böyle bir şey olmaması lazım. Tüketici güvenini iyileştirmemiz lazım. Bu travmayı AK Parti-CHP koalisyonu çözebilir.” dedi.

EKONOMİK BÜYÜME

Nüfus ve ekonomik dinamikleri nedeniyle Çin ve Hindistan’ın haricindeki ülkelerde gelişmekte olan ekonomilerin büyüme sorunu yaşadığına da dikkat çeken Alkin, şöyle konuştu: “1990 ile 2007 arası, yani küresel kriz patlak vermezden evvel dünya ticaretindeki ortalama büyüme yüzde 7 imiş. Şu anda büyüme bu ortalamanın yarısında gidiyor. Dünya ticaretindeki büyüme hiçbir ülkeyi tatmin edecek durumda değil. Türkiye’ye bakarsak. Biz, dünyanın en zor anlarında kendi işimizi zorlaştıracak şeyler yapıyoruz. Şu anda dünyanın ekonomisi 2015-2018 dönemini sıkıntısız atlatabilmek için çabalarken, biz oturmuş ‘koalisyon kurulacak mı, kurulmayacak mı ?’ derdindeyiz. Şu anda göreve gelecek yeni bir hükümetin 2015-2018 için bir model çıkarması lazım. Huninin dar yerinde su hızlanmış, gemi kontrolünü kaybederse kayalıklara çıkar. Bizim bu süreci sakin geçmemiz gerekiyor. Ama kaptan köşkünde birilerinin olması lazım. Boğaza gemi yaklaşıyor, içeride gemi yolcuları kimin kaptan olacağına karar veriyor. Şu anda kaptan olacak adam gereken oyu almamış. Şu 2 kaptanı çıkaralım kaptan köşküne diyoruz. Tamam çıkaralım. 2016’ya uzarsa bu iş, 2 kaptanı bulmuştuk ama olmadı, karaya oturduk. Bir an önce kaptan köşküne çıkılması, ekip oluşturulması, rota çizilmesi, birinin komut vermesi lazım. Tamam bürokratlarımız da var ama maalesef ki bürokratlarımız pek inisiyatif almak istemiyor, komut bekliyorlar.”

ENFLASYON VE DÖVİZDEKİ DALGALANMALAR

Türkiye ekonomisinin enflasyon sıkıntısı yaşadığını, bunun Merkez Bankası’nın da hareket alanını kilitlediğini vurgulayan Alkin, “Şu anda Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) iş dünyasına biraz katkıda bulunmak adına, bir miktar, çok az da olsa faizleri indirecek olsa, bu enflasyon düzeyiyle bunu yapmak mümkün değil. Bu nedenle enflasyonun Türkiye’de 1,5-2 puan yukarıda gitmesi, TCMB’nin işini çok zorlaştırıyor. 7’nin altına inse enflasyon düzeyi muhtemelen Merkez Bankası 7,5’dan 7,25’e doğru yada 7’ye doğru 25 yada 50 baz puanlık bir faiz indirimi yapacak. İnanın bu bile ekonomide belli bir rahatlamaya sebep olacaktır. Ama, maalesef enflasyon yumuşamıyor.” dedi.

İkinci önemli riskin de döviz kurunun sakinleşmemesi olarak gösteren Alkin, şunları söyledi: “Piyasalarda döviz talebi ile döviz arzı arasında kurları yukarı doğru iten bir dengesizlik var. Bunun da iyi yönetilmesi lazım. Burada da sorun olduğunu gözlemliyoruz. Eğer kurlardaki dalgalanma temmuz ayında bayram sonrasına kadar devam ederse, enflasyonda da yumuşama görmezsek TCMB’nin tam tersine faiz artırması ihtimali bile gündeme gelebilir Türkiye gündemine. Haziran ayı toplantısında faiz artırırsa, o zaman 'TCMB aslında faiz artıracakmış, ama, siyasi baskı varmış. AK Parti tek başına iktidar olmadığında bağımsız kaldı, cesaretlendi, faiz artışı yaptı' diye düşünülecek. Bu MB için de, ekonomi yönetimi için de kötü bir imajdır. Sanki, gerçekten MB üzerinde böyle siyasi bir baskı varmış gibi. Olsa bile yapamazsın, o imajı veremezsin. O nedenle büyük ihtimalle MB bu ay faiz artırmaz. Ama gelecek ay döviz kurlarındaki bu dalgalanma yukarı doğdu devam ederse, biz yeniden seçimden bir gün sonra gördüğümüz 2,82 TL bandını tekrar test edersek, enflasyonda da beklediğimiz ölçüde bir yumuşama yoksa o zaman MB çok az da olsa faiz oranlarını artırmak zorunda kalacak. MB, büyümeye olumsuz yönde katkı sağlamak istemiyor, ama, şunu biliyor. Döviz kurlarındaki bu aşırı dalgalanma devam ettiği müddetçe piyasalar hiçbir ekonomik karar alamazlar. O nedenle ekonomi aktörlerinin rahatlaması için Türkiye’de döviz kurlarının normallaştiği izlenimini vermek lazım. Tek başına bu görev MB’ye düşecekse, kurları bastırmak için elinde para politikası faiz oranını yükseltmekten başka net araç yok. Çünkü, şu anda seçim sonuçları nedeniyle oluşan siyasi belirsizlik karşısında yabancı yatırımcı, uluslararası sermaye Türkiye’den reel faiz istiyor. Israrla 'negatif faizle gideceğim' derseniz gelmezler.”

Çukurova GİAD Başkanı Ömer Faruk Sakarya, Prof. Dr. Kerem Alkin’e günün anısına teşekkür belgesi sundu.