Mersin’de ramatçılık işi yapan ustalar, altın ve gümüş tozunu gal usulü ve asit sistemiyle yeniden saf altın ve gümüşe çeviriyor. Ustalar ayrıca 2 bin dereceyi bulan gal ocakları karşısında çalışarak kavurucu sıcaklara da meydan okuyor.
Mersin Sanayi Sitesi’nde Benim Ramatçılık isimli iş yerinde altın ve gümüş tozlarına yeniden değer katan ustalar görenlerin taktirini kazanıyor. Kendilerine gelen tozları, külçe altın şeklinde sahiplerine teslim eden ramatçı ustaları, 2 bin dereceyi bulan gal ocaklarının başında çalışarak kavurucu sıcaklara da meydan okuyorlar. İş olduğu dönemde günlük ortalama 10 külçe altın üretebilen ustalar, yerlerine usta yetiştirememekten yakınıyor.
Ramatçılık mesleğiyle ilgili İHA muhabirine açıklamalarda bulanan 32 yıllık usta Necmetin Aysel, ramatçılığın kimyada temizlik anlamına geldiğini söyledi. Kendilerinin de altın ve gümüş tozlarını temizlediklerini belirten Aysel, "Kaybolan altınları tekrar biz bir araya getirip, işlemeye dönüştürüyoruz. Atölyeci arkadaşlarımız çalıştığı yerde altınları veya gümüşleri makasla keserler küçük parçalar oluşur. Yada eğeyle yertelerler onlar yere dökülür. Orada çalışan arkadaşlarımızın bir takım kayıpları olur. Bunları da süpürürler, 6 aylık, 1 senelik işe göre bize getirirler. Bizde burada bunu temizleriz, isterlerse altın ayrı, gümüş ayrı, yok takoz derlerse külçe şeklinde de yaparız. Bunları biz veririz, onlar ayar evine götürürler, ayar yaptırırlar, o şekilde değerlendirirler. Biz burada fason çalışıyoruz. Biz işçiliğimizi alırız, işi teslim ederiz. Altın ve gümüşte oluşan fire kayıplarını bulmak bizim mesleğimiz. Onun için de bu işte güvenilirlik çok önemli. Güvenilir oldun mu Erzurum’dan bile iş gelebiliyor" şeklinde konuştu.
"İçine koyduğumuz kurşun bütün altın ve gümüşü kendi bünyesine alıyor"
Kendilerine kovalarda, poşetlerde gümüş ve altın tozları geldiğini vurgulayan Aysel, "Bize gelen tozları, parçaları ilk önce yakarak toz haline, yani kül haline getiririz. Külden sonra eleklerde eleriz, yüzünde irileri kalır. İrileri de dövdükten sonra içindeki demirleri mıknatısla alırız. Geri kalan irileri ise potaya koyup, eritiriz. Bunların içine tabi soda, boraks ve kurşun koyuyoruz. Soda sulandırır, boraks da sodanın sulandırdığı ürünü daha çok su gibi eder. Kurşun ise bütün altın ve gümüşü kendi bünyesi içine alır. Her kotaya 3 kilo soda ve boraks, 8 kiloda kurşun koyarız. Kurşun kürkçe şeklinde çıkar. Orada da 1, 1,5 saatlik bir işlemi var. Kurşun bize çanak olarak, toprak olarak geri döner. İçindeki altın, gümüş ortada metal olarak kalır. Onu da aldıktan sonra ayar evlerimiz dediğimiz yerlerde analiz yapılır, ayarı kaçsa, külçe şeklinde rapor verirler, gelen işletmeci arkadaşlarımız da atölyelerinde değerlendirir. Tabi bunların hepsi süreç işi. Sabah 08.00’da başladığınız zaman saat 14.00’da bir müşterinin işi biter" ifadelerini kullandı.
"Sıcaklık 2 bin dereceleri bulabiliyor"
Şimdi kuyumcuların bu yönteme çok daha fazla rağbet ettiğinin altını çizen Aysel, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Eskiden bu işler sadece İstanbul’da yapılıyordu. 1984’de biz ne zaman Gaziantep’e geldik, orada dükkan açtık işler bu tarafa doğru kaymaya başladı. Çünkü biz ilk dükkanı açtığımızda gece vardiyeli çalıştık. İşlerin yoğunluğundan başa çıkamadık. Baktık talep yoğun olunca Mersin’e 2. şubemizi açtık. Biz geldiğimizde buralarda ramatçılığın ‘R’sini bilen yoktu. Yeni yeni artık ramatçılar İstanbul’dan buraya geliyor. Tabi burada açmak önemli değil, önemli olan güven ve yaptığın işin itinayla olmasıdır. Bilinçsiz, eğitimsiz bir şekilde bu dükkanların açılması var. Biz dışarıda ne kadar da rahat otursak, müşteri geldiği zaman terlemeye başlıyoruz. Bizim 2 yer ocağımız, 2 tane gal ocağımız var. Ayrıca kimya bölümümüz var. Bunların hepsini yaktığımız zaman burada ısıdan duramıyoruz. Bize sorarsanız biz alışığız, bize serin geliyor. Ocaklarımıza üst üste 5 tane döktüğümüz zaman bin 800 ile 2 bin derece arası sıcaklığı buluyor. Ocak tuğlalarımız var. Bunlar bazen erimeye geçebiliyor. Biz onları gördüğümüz zaman, eritmeyi durduruyoruz."
"Buna her usta dayanamaz"
32 yıllık ustalık hayatında çok şey öğrendiğini kaydeden Aysel, "Burada en önce sağlığımıza öncelik veriyoruz. Bunun kontrollerini yapıyoruz. Çalışırken maskelerimizi tanıyoruz. En ufak bir şeyi atlamıyoruz. Ne kadarda olsa ateşle, tozla, toprakla uğraşıyoruz. Bazen istediğimiz her şeyi yapamıyoruz. Bazen maske insanı boğuyor. Bünye ona da alışıyor. Buna her usta dayanamaz. Çok usta değişmiştir. Mahmut usta gibi bunu meslek edinmiş, devam ettiriyor olması bu meslek adına güzel. Ancak bir usta bizde 3 senede 5 senede yetişmez, incelik istiyor. Nasıl ki kuyumculukta el sanatı işlemeyse bizde de çalışmayla. Bunu öğrenmek uzun bir süreç ister" diye konuştu.