Bir süre önce Bağcılar Hospitalist Hastanesi yoğun bakım ünitesinde tedavi altına alınan 78 yaşındaki yazar Afet Ilgaz, vefat etti.
Ilgaz için 18 Ocak Pazar günü Kocamustafapaşa Sümbül Efendi Camisi'nde öğle vakti cenaze namazı kılınacak. Ilgaz'ın cenazesi, Yedikule Mezarlığı'nda toprağa verilecek.
Gazeteciler.com olarak Ilgaz'a Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır dileriz.
AFET ILGAZ KİMDİR?
Afet Ilgaz (Muhteremoğlu) 2 Ocak 1937'de Çanakkale'nin Ezine ilçesinde doğdu. Çapa Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe ve Klasik Diller Bölümü'nü bitiren Ilgaz, İzmit'te başladığı Türkçe öğretmenliğini kısa bir süre İstanbul'da sürdürdü. Sahibi olduğu bir anaokulunda öğretmenlik ve yöneticilik yapan Ilgaz, ilk soyadını taşıyan bir kitabevi açtı. Sanat hayatına, İstanbul dergisinde yayımlanan öyküleriyle başladı.
Ilgaz, 1968'de yazar Rıfat Ilgaz'la evlenmeden önce, Afet Muhteremoğlu adıyla yazdı. Daha sonra Rıfat Ilgaz'dan ayrılan Afet Ilgaz'ın Haluk ve Uğur Çırakman adlarında iki oğlu ile Defne Ilgaz adında bir kızı bulunuyor.
Afet Ilgaz'ın hikaye ve yazıları İstanbul, Yücel, Varlık, Yeditepe, Türk Dili dergilerinde yayımlandı. Uzun yıllar Milli Gazete'de köşe yazarlığı yapan Ilgaz, 2010'dan bu yana Yeniçağ gazetesinde yazıyordu.
İŞTE SON YAZISI
Afet Ilgaz, son yazısını 9 Ocak günü yazmıştı. İşte o yazı:
Aslında bugün benim yazmak istediğim en güzel günlerden biriydi. Yani işte böyle bir günde yazmaya devam etmek isterim hep.

Görseniz o kadar güzel ki buralar. Sesiyle bile güzel. Zannetmeyin ki dünya harikası doğa güzeli bir yerde yaşıyorum. Hayır. İşte öyle arada bir gözüme çarpan yeşillikler oluyor.

Gerçekten dünden beri pat pat çırpınan, neler olduğunu bilmiyorum ama o şeylerin bir yerlere vurmasından, ses çıkarmasından çok hoşlanıyorum.

Bildiğiniz gibi değil burası, şimdi bir masal ülkesi haline geldi. Yattığım yerden gördüğüm, Melek’e de haber verdiğim gökten süzülen Arap harfleri bunu gösteriyor. Bak Melek, Arap harfleri iniyor gökten dedim. Pek yüz vermedi. Bu arada küçük oğlum hastaneye kaldırılmış. Ben buralarda hastanelik oynarken. Fakat bir oraya bir buraya koştuk. Sonuçta çocuğu Allah’a emanet edip eve geldik.

***

Nasıl bir yer oldu burası böyle. Eskiden böyle değildi. Koşullar aynıydı ama böyle şenlikli değildi. Bir yanda uçak sesleri, bir yanda pat patlar. Bir yanda da şimdi bir şeyler yazacağım ama sakin gülmeyin, teneke şapkalılar dediğim birileri. 

Bunları arkadan görüyorum. Hani, Nazi subaylarının belden kesme pardösüleri vardır ya öyle bir şeyler giymişler dizden aşağı boyutta. Bir yanda hafif hafif dalgalandıkça, onlar da dalgalanıyor. 

Ama iki namaz bir araya gelse de bu ritim ve bu manzara bozulmuyor. Arkadan görünen şapkaları, beyaz bir çember gibi onların çemberlerini kuşatıyor. Ama dediğim gibi işte, benim rüyayla karışık anlatmaya çalıştığım hâl bu.
Sonra bir bakıyorum gökten inen yazılar da yeni çıkan yazılar da silinmiş gitmiş. Ortada hiç de fena olmayan salt gerçekler kalmış. 

Bahçelerimi, güzelim tabiatı anlatmaya devam edeceğim müsaade ederseniz. Rüyayla karışık olacak...